Deve kini değil, devlet kini!

Sinan Dirlik


Bir vakitler çocuk tacizcisi Hüseyin Üzmez’in de yazarı olduğu malum Türkiyeli gazete, Kıbrıs’ın Kuzeyine din-iman ihracı için yürütülen operasyonda cepheye koşmuş. Kendilerine din-iman pazarlaması yapan Kıbrıslı Türk bürokratların bir tanesi de “siz bizim dinimizi imanımızı sorgulayacağınıza önce parmak kadar çocuğa olmadık rezaleti yapmaktan hüküm giyen yazarınıza din-iman-ahlak dersi verin” diyememiş. Yazık!
Ama bir uyarıdır bu Kıbrıslı Türkler için. Gazeteci kisvesi altında din-iman sorgulaması yapan tetikçiler sahaya salınmışsa, Cihad operasyonları yakındır.
Yetmiyor çünkü adamlara el altından yaptıkları. Yetmiyor külliye hamleleri, imam hatip “kolejleri”, yurtlar, öğrenci evleri, Kur’an kursları… 
Yeterince Türk, yeterince Müslüman değilsiniz hâlâ! Bu yaz daha büyük hamlelere hazırlıklı olun. Kıbrıs’ın Kuzeyinde “Ramazan-ı Şerif” bütün zamanların en manevi ruhuyla idrak edilecek!
Din-iman pazarlamacılarının operasyonlarından çok TC’nin “sosyal demokrat” ana muhalefet partisinin liderinin kısa ziyareti ilginçti.
AKP’li bürokrat taifesinin son zamanlarda yüzüne bakmadığı Sn. Eroğlu’na temsil ettiği devlet geleneği gereğince ziyarette bulunmayı ihmal etmedi CHP Genel Başkanı. Ne de olsa Sn. Eroğlu’nun seçilmesinde hayli katkı ve destekleri var. Kıbrıs sorununa bakışları aynı.
Malum, Kıbrıs sorununa fiziki olarak nereden baktığınız değildir önemli olan. Nasıl baktığınız mühim. Lefkoşa’dan Ankara kafasıyla bakarsanız meseleye, “aynı dili konuşmakta” sıkıntı çekmezsiniz Eroğlu-Kılıçdaroğlu buluşmasında olduğu gibi…
Siyaset üstüdür bu dil. TC dilidir. Hangi siyasi etiketi taşırsanız taşıyın, “ana-yavru” ilişkisiyle yumuşatılmaya çalışılan Cihad ruhunun tezahürüdür. “Kanla aldığınız, şehitler verdiğiniz ve ananızın ak sütü gibi kendinize ait hissettiğiniz” bir coğrafyayı, TC vilayetlerinden birine “teftiş edercesine” gider, “yerel yetkililerle temaslarınızı tamamlayıp” evinize dönersiniz! Pabucumun sosyal demokratlarının yaptığı da bundan ibarettir! Mürekkebi kurumadı henüz 1 Haziran 2009’da Kılıçdaroğlu’nun daha henüz CHP Grup Başkan Vekili iken Sn. Talat’ı “o zaten baştan verici” diyerek istifaya davet edişinin. Deve kini değil, devlet kinidir bu! Daha beterdir… Tedavisi yoktur…
Kılıçdaroğlu kimlerle görüştü Kıbrıs’ın Kuzeyinde? Sağcı bir partiden seçilmiş Cumhurbaşkanı ile. Sağcı Hükümetin başıyla. Sağcı Hükümetin bakanlarıyla.
Ne konuştu sanıyorsunuz? Kıbrıslı Türklerin özelleştirme adı altında satılıp savılan bir avuç malını mı? Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin sosyal demokrat yaklaşımları mı? Bir türlü eşitlenemeyen TC-KKTC ilişkilerinin bugünü ve geleceğini mi? Adadaki TC askeri varlığının azaltılması yönündeki önerileri mi? CHP’li Belediyelerin, ciğerini kavurarak ayağa kalkmaya çalışan Lefkoşa Belediyesi’ne desteğini mi?
Canlı yayında Maraş’ın açılarak daha fazla TC’li öğrenci için yurt alanı olarak kullanılmasını öneren CHP Genel Başkanının Kıbrıs gerçeğine dair herhangi bir fikri olduğunu düşünmüyorsunuz herhalde?
Sosyalist Enternasyonal’de aynı sıraları paylaştığı CTP ile, CTP Genel Başkanı Sn. Özkan Yorgancıoğlu ile, Kıbrıs sorunu denince akla ilk gelmesi gereken isim olan Sn. Mehmet Ali Talat ile, hiç değilse birkaç sivil toplum kuruluşu ile görüşmesini beklemek ham hayal elbette…
Milyonlarca liralık batağa saplanmış Lefkoşa Türk Belediyesi’ni canını dişine takarak ayağa kaldırmaya çalışan Kadri Fellahoğlu’nu ziyaret edip, “mevcut belediyelerimiz ile size destek olmaya hazırız” demesi ve hemen İzmir Belediyesi’ni, Kadıköy Belediyesi’ni arayıp “haydi sosyal demokrat dayanışmaya” demesi mi beklenir? Elbette hayır!
Öncelikleri arasında Kıbrıslı Türkler yok Kılıçdaroğlu’nun. Silsile uyarınca Cumhurbaşkanı’ndan Başbakana, Büyükelçi’den Kolordu Komutanına “yerel yetkililerle” temasını tamamlar, eh işte çoğunluğunu da TC li öğrencilerin oluşturduğu bir kitle önünde, bir TC televizyonuna Kıbrıs’ta çıkar, sonra da çeker gider…
Kuşatmanın, fetih ruhunun sağlı sollu salvoları altında Kıbrıslı Türkler de hâlâ oturup birbiriyle uğraşır durur. Artık nisap sağlamayı bile düşünmeyen, kendisi meclise gitmeyen bir hükümetin meclisini ayakta tutmaya devam eder…
Ne diyelim… Kolay gele…