“Derviş Kavazoğlu’yla ilgili yeni bilgiler...”

Sevgül Uludağ

KIBRISLIRUM OKURLARIMIZDAN...

Kiriakos Cambazis

Her yıl, Derviş Kavazoğlu’nun öldürülmesine ilişkin toparladığım bilgiler ve düşüncelerle ilgili bir yazı yazarım... Pek çok kereler yazdığım gibi, Kavazoğlu, kendisinin anılması için etkinlikler ve gösteriler istemeyecek bir kahramandı... Onu anmak üzere yapılacak daha uygun ve daha rasyonel olan şey, onun onuruna daha ciddi seminerler organize ederek Kıbrıs sorununa ilişkin ve iki toplum arasındaki ilişkilerle ilgili siyasi görüşlerini onore etmektir. Ne yazık ki onu anmak üzere trampetler ve bayraklarla yürüyüşler ortaya konmaktadır...

Bu makalemde, kuşku duymam için herhangi bir neden olmayan ve bilgime gelen bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bu bilgiler bana kendi iki yakınım tarafından verilmiştir. Bunlar kızkardeşim Vasiliki ve ailemizin çok yakın bir arkadaşı ve geniş ailemizin bir üyesi tarafından. Sözkonusu şahıs, yeğenimle evlidir.

Pek çok kereler yazmış olduğum gibi kızkardeşlerim Piroi’de dünyaya gelmişlerdi. Babam, kızkardeşi Androniki evlendikten sonra köyden ayrılmıştı. Pek çok akrabamız da Piroi’deydi...

Arkadaşım Vanezos’a Kavazoğlu’yla ilgili olarak gazetelerden ve başka kaynaklardan bilgi toplamaya çalışırken, tesadüfen ablam Vasiliki ile konuşmuştum – kendisi şu anda hayatta değildir – ve ona Vanezos’a Kavazoğlu hakkında yardım ettiğimi söylemiştim. Vanezos, ailemiz tarafından çok iyi tanınan birisiydi... Ablam Vasiliki bana, Kavazoğlu’nun öldürülmesiyle ilgili olarak şunları anlatmıştı:

“Ben Kavazoğlu’nun öldürüldüğü gün Piroi’de idim. Amcamız Andonis (Doktor) ve yengemizle kahve içmekteydik. Karşı tarladan Savvas amca geldi, o da babamın birinci yeğeniydi ve AKEL parti liderliğinin bir üyesi idi... Bir noktada onun bize doğru koşarak geldiğini ve yüksek sesle ağladığını gördük... Gelip yanımıza oturdu ve bize kötü haberi verdi... Ancak bize anlattığı, iki gün önce, Lurucina’dan “Turko Eleni”nin eşinin köye gelmiş olduğunu anlattı. (Sanırım herkesin “Turko Eleni” diye çağırdığı ve Lurucina’dan bir Kıbrılsıtürk’le evli olan sözkonusu kadın, Limbyalı olabilir).  “Turko Eleni”nin kocası, sık sık eşeciğiyle Piroyi’ye gelerek çeşitli sebze ve meyvaları satmaktaydı. Bu kez Piroyi’ye özellikle Savvas amcayı bulmaya geldiğini söylemişti... Bu adam, Pazar günü ayarlanan buluşma esnasında Kavazoğlu’nun öldürüleceğini duymuştu. Bunu söylemeye gelmişti. Savvas amca derhal bir AKEL üyesi olan bir profesyoneli arayarak ona bu bilgiyi aktarmıştı. Kime aktarmıştı bu bilgiyi, bize söylememişti. Ancak bunu tekrarlayıp ağlamaya devam ediyor ve şöyle diyordu: “Ama ben onları uyarmıştım...”

Ben de kızkardeşime bu bilgiyi Vanezo’ya vereceğimi, böylece kitabında yayımlayacabileceğini söyleyince ablam karşı çıkmıştı ve bu öyküye karışmak istemediğini söylemişti. “Ben basit bir köylü kadınım, ondan sonra çıkabilecek tartışmalara karışmak istemiyorum... Ben öldüğüm zaman bu hikayeyi yayımlayabilirsin” demişti bana ablam. Ona vermiş olduğum sözü tuttum. Elbette Vanezo’ya bu öyküyü anlattım ancak onun kitabının amacı başkaydı, kendi kişisel tanıklıklarını ortaya koymak istiyordu kitabında...

Kavazoğlu’yla ilgili ikinci öykü ise şöyledir: Kavazoğlu’nun öldürülmesinden sonraki günlere ilişkin gazeteleri tararken, Fileleftheros gazetesinde Kavazoğlu’nun benim köyüm olan Afanya’da öldürülmesinin planlanmış olduğunu yazdığını okumştum... Fileleftheros’un yazdığına göre, Kıbrıslıtürk köylülerimizin daveti üzerine Afanya’da bir konuşma yapmaya gidecek olan Kavazoğlu öldürülecekti ve bu bilgi İçişleri Bakanlığı’ndan gelmişti... İçişleri Bakanı P. Yorgacis kişisel olarak duruma müdahale etmiş ve Kavazoğlu’nu köye gitmemesi için ikna etmişti çünkü giderse, konuşma yaptıktan sonra, Lefkoşa’ya dönerken öldürülecekti... (Gazeteye göre Yorgacis, Kavazoğlu’nu Afanya’ya gitmemesi için ikna edebilmişti).

Ancak öykü daha farklı biçimdeydi: Kavazoğlu köye bir konuşma yapmak üzere gitmeyecekti, köylümüz bir Kıbrıslıtürk’le buluşmaya gidecekti. Herhalde Kavazoğlu Yorgacis’e Afanya’ya ne yapmaya gideceğini söylememişti ki aracısının kimliği ortaya çıkmasın... Ve köye gitmişti de... AKEL yönetiminden yerel bir üye olan Kostas Yeorgiu’nun bana anlattığına göre, kendisi onu solcuların kahvesinde karşılamıştı çünkü parti sekreteri olan Mihalis’in başka bir işi vardı ve onu arayamazdı. Kavazoğlu yanında başka birisi ile Afanya’ya gitmişti fakat Kostas onu tanımıyordu ve adını da sormamıştı. Kavazoğlu, Kostas’a, Emine’nin evine gitmek istediklerini, Emine’nin buluşacağı kişinin annesi olduğunu söylemişti... Hatırladığım kadarıyla sözkonusu kişi Türkiye’de öğrenciydi. Emine’nin ikinci oğlu Hüseyin ve ben arkadaştık ve Emine de annemin arkadaşıydı... (Mümkün olan en kısa sürede, Hüseyin’le ilgili başka bir öyküyü de kaleme alacağım).

Kostas onu Emine’nin evine bırakıp geri dönmüştü... Anlaştıkları gibi de, yarım saat sonra geri gitmişti onu aramaya. Sonra da Zefir marka bir arabası olan Loizis Petru’dan, Timbu havaalanı yakındaki İngiliz Radyo İstasyonu’na kadar onlara eşlik etmesini istemişti... Sonra da köye geri dönmüşlerdi. Bu olaydan birkaç gün sonra da Kostas, Kavazoğlu’nun öldürüldüğünü duymuştu...

Bu makalemde, bana anlatılan verileri kayda geçiriyorum. Bu verilerden hareketle sorular sormuyorum. Okuyucular kendileri bu soruları sorup kendi yanıtlarını verebilirler.

Okurlara not: Fotoğraflar, Hristos Vanzezu’dan alınmıştır... Derviş Kavazoğlu’yla ilgili 2008 baskısı kitaptandır. O günlerde bu fotoğraflarda görülen sloganları arkadaşım Yorgos (Kokos) Kallis yazmıştı...

(Kiriakos Cambazis’in yazısını İngilizce’den Türkçe’ye çeviren: Sevgül Uludağ/YENİDÜZEN – 8.4.2021)

Derman Saraçoğlu, şöyle yazıyor: “Derviş Ali Kavazoğlu, Toplumuna ve halkına, daha 50'li 60'lı yıllarda ağına düşülmüş  milliyetçiliğin kanlı tezgahlarından kurtulunamazsa, ada üzerinde bugünlerin yaşanabileceği yönünde uyarılarda bulunduğu için, o yıllardan bugünler için taş döşeyiciliği yapanlarca 11 Nisan 1965 yılında, yoldaşı Mişaulis ile birlikte hunharca katledilmiştir...”

 


BİR ŞİİR...

 

Kıyımlar

 

Ne ki saklandı kan o zaman 
altında köklerin, suyla yıkanıp yok ettiler 
ve inkar ettiler kanı 
(çok uzun zaman önceydi bu) , 
Güney'in yağmuru yıkayıp yok etti kanı topraktan 
(çok çok uzağa götürdü kanı) , 
güherçile yedi bitirdi kanı bozkırda 
ve halkın ölümü her zaman nasıl ise öyleydi: 
sanki kimse ölmedi, hiçkimse, 
sanki kayaydı düşen toprağa 
ya da suydu düşen suya. 
Taşla ezildikleri ya da yakıldıkları 
Kuzey'den Güney'e dek 
gömüldü ölüler karanlıkta 
ya da yakıldı geceleyin göze çarpmadan, 
bir çukurda yığıldı külleri 
ya da atıldı dalgalara: 
kimse bilmiyor nerede olduklarını şimdi, 
yok onların mezarları, işkence edilmiş parmakları 
ve kurşunlardan parçalanmış yürekleri 
dağılmış dört bir yana 
memleketin kökleri arasında: 
Şilililerin gülüşü 
bozkırın yiğit erkekleri, 
sessizliğin kaptanları. 
Kimse bilmiyor bu bedenleri 
katillerin nereye gömdüğünü, 
ama topraktan doğrulacaklar yeniden 
ve dökülen kanın hesabını soracaklar 
halkın diriliş gününde. 
Bu cürüm bulvarın tam ortasında işlendi. 
Ne bir çalı gizleyebildi ne de bozkırın kumu içebildi 
halkın temiz kanını. 
Kimse ört bas edemedi bu cürmü. 
Bu cürüm bulvarın tam ortasında işlenmişti. 

Pablo Neruda 
Türkçeye çeviren: İsmail Aksoy 
('La arena traicionada' / 'Canto General'den) 
http://www.antoloji.com/kiyimlar-siiri/