DENİZE PUSULASIZ, SİYASETE İDEOLOJİSİZ ÇIKILMAZ!

Mehmet Çağlar

 

Düşüncenin düşmanı duygudan başka bir şey değil!
Bu coğrafyada düşüncelere değil de şahıslara saldırmak adet haline geldi...
Ben yine de söyleyeceğimi bir kez daha sözüm meclisten dışarı diyerek bir  söyleyeyim:

Bizim buralarda on yıllar içerisinde neredeyse tüm toplum olarak üretimden, zanaattan, girişim ve yaratıcılıktan uzaklaştırıp devlete kapağı atma zihniyetiyle donattığımız,
Ülkemizin ihtiyaçları ile örtüşmeyen eğitim politikalarıyla yürütülen insan yetiştirme sistemiyle gençlerimizin çoğuna son durak olarak devletin herhangi bir kurumuna girebilme hedefini aşıladığımız,
Ve böylelikle nicelik olarak sayılarını her dönem artırdığımız devlet memurlarımızın düşünce dünyası, Maalesef kendilerine paye olarak verilen "memuriyet" ile sınırlandırılmıştır...!

Giderek neredeyse tüm siyasal partiler, dernekler ve sendikalar içerisinde hatırı sayılır miktarda artan,
Dünya görüşleri, toplumsal ve zümresel menfaatlerin önüne bireysel menfaat ve çıkarları koyan bazı kişiler ve gruplar, Devleti birçok olası değişim ve gelişim alanında sınırlıyor,
Beklentileriyle, talepleriyle, karşı duruş ve direnme potansiyelleriyle vekiller ve yürütme üzerinde baskı yaratıyorlar...

Kısacası, "bizim kendimize özgü koşullarımız" ekseninde bir sentez oluşturursak,
Çözüm bekleyen sorunları çözmek, "sözde toplumsal diye nitelenen beklentilerin" karşılanması yönünde olmaz-olamaz...
Neden ?
Çünkü karşı karşıya olunan ve sözde toplumsal diye nitelenen beklentilerin birçoğu aslında doğru değil, hatta "yanlış"tır;
Çünkü esasında sorun, on yıllardır sosyolojik, ekonomik, eğitimsel ve estetik açıdan geri bıraktırılan toplumun içerisinde giderek artan bireyselciliğin bizatihi kendisidir...

Bugün bir başka büyük sorunumuz daha var:
Uyum!
"Soydaş kültürün" şimdiki bazı savunmacıları bize İmam Gazali’yi anımsatırcasına;
İnsan aklının yetersiz,
Gerçeğin bilinemez,
Bilginin bir yanılsama, ve mantığın da bir batıl inanç olduğunu söylüyor!
Yani “akılsız” var olma peşinde koşulsun isteniyor.

Bu ve benzeri sosyolojik ve toplumsal sorunlar nasıl çözülecek peki?
"Eh! Bizim davamız "yeni"..." mi denilecek?!
Öyle mi?
O halde düşünceler de eylemler de "yeni" olmalı...
İhtiyaca yönelik bir yama değil!
Yamalı bohça hiç değil!
Burada belirleyici olan en önemli faktör, bu “yeni” düşüncelerin işe yarayıp yaramadığıdır...

Toplumsal yaşam içerisinde var olan her bir ilkenin de ortaya çıkış nedeni vardır...
Bu ilkeleri ortaya çıkaran ve işevuruk hale getiren ideolojiler ve temel tercihler vardır...
Yani ilkeler ve temel tercihler elbette ki belli paradigmalara dayanan bir bakış açısıdır ve bakış açıları ideolojilerden bağımsız teknik hukuk bilgilerinin ürünü de değildir...
İlkeler ve temel tercihlerin temeli bir felsefe, bir paradigma üzerine oturur...
Ve hatta hukuk da bir felsefe ve bir paradigma üzerinde yükselir...
Bir "avunma" içinde kendimizi olayların akışına bırakamayız ama;
“Batılı” bilgiyi de derinlemesine hiçbir inceleme yapmaksızın, bir "çözüm materyali" olarak getirip sunamayız!
Kaldı ki, KKTC'nin koşulları ile batılı olsun doğulu olsun herhangi bir ülkenin koşulları arasında en ufak bir benzerlik de yoktur...
Çünkü toplumlar özdeş değildir.
O halde çözümleri de özdeş olamaz.

Kısacası, denize haritasız ve pusulasız  çıkılmaz...
İdeolojisiz ve programsız da siyaset yapılmaz...
Zamlar ve vergi artışları ise, on yıllar içerisinde üretim toplumundan tüketim toplumuna dönüştürülen bu halka,
“tek çözüm” olarak sunulamaz .