“Demokrasi var mı ki geleceği olsun”! diyeceksiniz...
Olsun! Yine de olduğu kadarını ele alarak tartışalım.
“Gelecek” belki bir umut, belki bir arayış... Ya da bir ışık.
Descartes diyor ki: “Unutma, sana ışık tutanlara sırtını dönersen, göreceğin tek şey kendi karanlığındır.”
Sanki biz de; birey ve toplum olarak son dönemde ışık olan, olması gereken demokrasiye sırtımızı döndük, kendi karanlığımızda boğuşuyoruz. Başımızı döndürüp ışığa bakamıyoruz. Işığı takip etmiyoruz.
Ülke ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarla boğuşuyorsa, bunda demokrasi çerçevesinde oluşan “idari-siyasi yapının” da payı vardır.
Bugün tüm kesimlerin ve yaş gruplarının büyük ölçüde üzerinde uzlaştığı “Gelmiş geçmiş en kötü hükümet.” İktidardaysa; bu nasıl demokrasidir ki “en iyiler” yerine “en kötüleri” iktidara gelebiliyor. Öncekini beğenmiyorsaydık, daha iyisiyle değiştirmemiz gerekmez miydi!? Ya da “iyi”yi, “daha iyi”yle değiştirmemiz gerekmez miydi!? Demokrasi halk için iyi olanın yönetime gelmesi değil miydi?
Neden olmuyor?
Siyaset-demokrasi bağlamındaki anlayışları merkeze alarak yazılı basında yaptığım taramada elde ettiğim bulgular aşağıda yer veriyorum:
Seradar Denktaş:
“Oy satın aldım. Kelle başı 75 verdim...”
Önce 350 TL’den başlayan oy satış fiyatlarını 250’ye, sonra 100’e, en son da 75’e kadar düşürdüm. Bunlar kelle başı fiyatlar ve seçim zamanı yaklaştıkça piyasa fiyatları da düşüyor. Eskiden en fazla bütün kampanya boyunca toplam 250 kişiyi satın alırdın, ama şimdi bir kalemde o kadar satın alabiliyorsun (25.4.2009, Vatan).”
Cemal Bulutoğluları:
“DP'den Belediye Başkanı seçildiğini hatırlatarak yine bu partide mücadelesine devam edeceğini, ‘kimsenin kendisini satın alamayacağını’ söyledi.
‘Dört kez ÖRP'den yüksek meblağlar karşılığında transfer teklifi aldığını’ kaydeden Bulutoğluları,‘DP'nin alacağı kararla 'satılmışların' yanında, aynı çatı altında yer almayacağını’ göstereceğini söyledi (17.1. 2008, Kıbrıs Gazetesi).”
Tahsin Ertuğruloğlu:
“Bizim öngördüğümüz dünyada Sayın Eroğlu, İrsen Küçük gibiler evlerinde oturup çocuklarına bakmaları gereken bu günün dünyası ile bu ülkenin ihtiyacı olan siyasetle yakından alakası olmayan kasaba politikacılarıdır. Bizim siyasi düşüncemizde kasaba politikacılığı yoktur. UBP’ye dönme diye bir olasılık benim gündemime gelmiş bir olay değil. Herhangi bir temasımda da böyle bir konu benim gündemime getirilmiş değil. Eroğlu ve Küçük kavga ediyor, ‘Tahsin de Küçük’ün yanına geçip Eroğlu’na karşı UBP’yi Eroğlu’ndan kurtarma oyununda yer alabilir’ gibi düşünceler saf görüşler. Çünkü o zihniyete karşı mücadele verirken İrsen Küçük Eroğlu’nun yanında yer alan bir arkadaştır. Bana göre siyaset anlayışları açısından birbirinden farklı olamayan iki kişinin kavgasında bizim şundan veya bundan yana yer almamız söz konusu değil (11.1.2012, Star Kıbrıs).”
Ejder Aslanbaba:
“Yenidüzen:UBP’ye geçeceğiniz iddiaları nereden çıktı. Yeni bir görüşme mi yapıldı?
Aslanbaba: Ben her an herkesle görüşüyorum.
Yenidüzen:Ekonomik sıkıntılarınızdan dolayı daha önce de UBP tarafından size teklif gelmişti. Şimdi yeni bir görüşme, gelişme mi oldu?
Aslanbaba: Hayır. Ekonomik sıkıntılarımı herkes biliyor. Sürekli birileriyle çay, kahve içiyorum. Şu anda da...
Yenidüzen:UBP’li biriyle mi çay, kahve içiyorsunuz?
Aslanbaba::... Susma hakkımı kullanıyorum. (1.9.2009 Yenidüzen).”
Mustafa Gökman:
“Özgürlük ve Reform Partisi (ÖRP) Milletvekili Mustafa Gökmen, siyasetin çocuk oyunu olmadığını, parti olarak dimdik ayakta olduklarını, UBP’ye katılmasının kesinlikle söz konusu olmadığını vurguladı.
‘Gökmen, UBP çatısı altında devam edecek’ yönündeki haberin asılsız olduğunu söyleyen ÖRP’li Mustafa Gökmen, kesinlikle bir istifa düşünülmediğini söyleyerek bazı basın kuruluşlarının gündem saptırmak amacıyla etik dışı davrandıklarını ve asılsız haber yaptıklarını söyledi.
‘DENKTAŞ EROĞLU’NUN ELİNİ ÖPÜNCE UBP’YE GEÇECEK SANDIK?’
Gökmen, “Böyle bir şey olabilir mi?” şeklinde konuşarak, siyasetin çocuk oyunu olmadığını, siyasetçinin halka hesap vermek zorunda kalacağını ve halkın da iradesini sandıkta göstereceğini belirtti. Mustafa Gökmen bu sözleriyle Demokrat Parti’den (DP) istifa eden milletvekillerine de gönderme yaparak, cumhurbaşkanlığı seçimi döneminde Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun elini öpen DP Genel Başkanı Serdar Denktaş’ın da o dönem UBP’ye katılacağını sandıklarını da kaydetti (20.8.2010, Star Kıbrıs).”
Ertuğrul Hasipoğlu:
“UBP’ye girip bakan olacağım söyleniyor açık söyleyeyim bakan olmak istemiyorum. Eğer ben UBP’ye geçeceksem açıkça ifade edeyim bakanlık için geçmeyeceğim. Ben uzun yıllar bakanlık da yaptım, bakanlıkta gözüm yok. UBP ile işbirliği yapacaksam bile bakanlık istemem (13 .8.2010, Kıbrıs Gazetesi).”
Turgay Avcı:
“Sayın Eroğlu’nu çok ayıpladım. Bir Başbakan’ın Turgay Avcı yalan söylüyor, Türkiye’deki kimseyle görüşmüyor demesini ben sorguluyorum. Sayın Eroğlu benim telefonlarımı mı dinletiyor? Bunlar çok düşündürücü… Turgay Avcı anavatan Türkiye ile ilişkileri sarsılmaz bir güçle devam ediyor, bunu kimse kıskanmasın (30.12.2012, Kıbrıs Online Haber).”
İsimler önemli değil. Önemli olan siyasi anlayışların demokrasiyi nasıl katlettiğini görebilmektir. Siyasi anlayışın değişmesi gerekiyor. “Ben Başbakan Eroğlu ile çok mücadele ettim. Ama bükemediğin eli öpeceksin.” anlayışı yerine “Elini bükemedim istifa ediyorum. Bükecek olan gelsin, öpecek olan değil.” demek gerekirdi. Böyle bir siyasi anlayış olması gerekirdi.
Bu nedenle sivil toplum örgütlerinin ortak demokratik bir cephe oluşturmaları ve halkın demokratik bilinç ve istençlerini geliştirici yönde de mücadele etmeleri gerekmektedir. Yoksa ülke siyaseti doğurduğu değerlerle, halkın dertlerine çare olmaktan çok, çaresiz derde dönüşmektedir.