Dang dang diplomasi

Tayfun Çağra

Önceleri diplomaside bir düzey vardı diye hatırlıyorum…

Bir siyasetçi, bir diplomat bir konuda bazı şeyler söyler ama o söylenen şeyler olması gereken diplomasi düzeyinde dillendirilirdi.

Yani diplomat karşıdaki muhatabına söylemek istediği şeyi, vermek istediği mesajı diplomatik bir dille söyler, karşıdaki de o mesajı satır aralarında alırdı.

Şimdilerde diken üstünde duran uluslararası piyasalar da her söylenen sözde tepetaklak gitmezdi.

Son yıllarda diplomaside yaşanan düzey, siyasetin geldiği boyut halk ağzıyla söyleyecek olursak bir ‘dang dang’ düzeyinde…

Artık diplomatik bir dil kullanmaya gerek yok.

Söylenecek şeyi kelimeler arasına saklamaya da ihtiyaç yok.

‘Pat’ diye masanın üzerine dökebilir, birilerini, ülkeleri eleştirirken diğer herkesin içinde bunu yapabilir, ağzınıza geleni söyleyebilirsiniz.

Örneğin ABD Başkanı Trump, BM Genel Kurulu’nda İran’ı diğer BM üye ülkeleri arasında tehdit dahi edebiliyor.

Trump’ın başka konuda söyledikleri (kendini övmesi gibi) diğer üye ülke temsilcilerine komik gelebilir, onları güldürebilir ama bu komedi arasında bir ülke, dünya barışını korumak temelinde kurulan bir uluslararası örgütün genel kurulunda tehdit de edilebiliyor.

“Ne olmuş yani, adam siyaset yapacağına herkesin gözü önünde ne düşündüğünü söylüyor” diye de düşünülebilir.

Belki de öyledir, diplomasi kuralları içinde söylenen sözlerden saatlerce düşünüp ne söylemek istediğini çıkarmak çilesi yaşayacağımıza bir anda anlayabiliyoruz.

Her konuda aynı süreci yaşamıyor muyuz şimdilerde… Kitap okumak yerine TV karşısında zahmetsiz olarak verilmek isteneni alabiliyoruz. Keyif de alıyoruz, almazsak başka başka kanal seçenekleri var, zaping yaparak dolaşıyoruz!..

Diplomasi dili de öyle oldu. Düşünmeye, kafa yormaya gerek yok. ‘Dang’, hemen anlayıverdik tehdidi…

“Haaa. Bu sözlerin ardında başka bir şey aramak lazım. Bunu söylediyse, şunu da kelimelerinin arasına kattıysa, bu konuyla ilgili şunu da söylemişse demek ki bunu anlatmak istemiştir. Bundan sonra şöyle bir sürecin gelmesi beklenebilir mi, yoksa bu konuda o son söylediği kelimenin ne anlama geleceğini de yorumlamak gerekir mi?” gibi kafayı zorlayacak şeylere gerek yok.

Bakın Trump neyi nasıl söylüyor; “Dünyaya ölüm ve yıkım getirmeyi planlıyorlar. Asla komşularına ve ulusların egemenlik hakkına saygı duymuyorlar… İran saldırgan ve yayılmacı bir politika uyguluyor… Biz ülkelerin terörü finanse etmelerine izin vermeyiz… Kasım 25’ten sonra daha fazla yaptırım uygulayacağız. Bunun İran’la ham petrol ticareti yapan ülkeleri de etkileyeceğini söylemek istiyorum.”

Bakın, zorlanmadık, hemen anladık.

***

Bu üslup yakın coğrafyamızda da sık sık gördüğümüz bir üslup haline geldi. Başka ülkeler de, kişiler de, kurumlar da aynı üslupla tehdit edilebiliyor, susturulabiliyor, susmazsa ömür boyu gün yüzü görmeyecek bir duruma sokulabiliyor.

“Eski bayramları özledik” diyoruz ya her bayram geldiğinde… Eski diplomasiyi de özler olduk artık her ‘dang’ dendiğinde!..