ÇÜRÜME

Sami Özuslu

Dünkü-bugünkü değildiler.
Onların çok köklü, esaslı bir geçmişi vardı.
Yedikleri-içtikleri ayrı gitmez, her konuda kader birliği yaparlardı.
Çelikten öteye sağlam bir dostluktu aradaki bağ...
Kardeşlik, akrabalıktan da öteye, samimi ve sadıktılar birbirlerine...
Kimse bir diğeri için kötü düşünmez, kimse kimsenin zararına olabilecek birşey yapmaz, hiçbiri diğerinden ihanet beklemezdi.
Bırakın bunları fiiliyata dökmeyi, akıldan geçirmek, tahayyül etmek, şüphe duymak bile ağır bir yük olurdu olsa olsa...
Birdiler, beraberdiler, tek yürek, tek vücut gibiydiler.
Varsıl değillerdi dünyevi varlıklar bakımından, ama manen çok zengindiler.
Sayıları azdı belki, lakin bu birliktelik ruhu onları çoğaltıyor, güçlerine güç katıyordu.
Bu gücü bölmek, dağıtmak, parçalamak, yok etmek isteyenler vardı ve onlar çok kalabalıktı, çok varlıklıydı, çok güçlüydü.
Ve fakat bu dev güç, o çelikten birliği dağıtmak şöyle dursun, en ufak bir dalı bile kıramıyor, aksine yapı daha da kenetleniyordu.
**
Sonra bir gün ne olduysa oldu, sihir bozuldu.
Sanki nar kesildi, taneleri etrafa saçıldı.
En şiddetli bombanın tesir etmediği o sağlam ilişkiler, faili meçhul bir şekilde katledildi.
Yedikleri-içtikleri ayrı gitmeyenlere bir haller oluverdi.
Hayatta bir kez bile sırtını birbirine dönmeyen, hep kolkola yürümüş, birçok badireyi beraberce atlatmış, hatta birbirinin canını kurtarmış o çelikten ilişkiler darmadağın olmuş.
Bir zamanlar hep birlikte davranan insanlar, eski dostlarının yüzünü dahi görmek istemez olmuş.
Oysa dünkü-bugünkü değildiler, oturup konuşabilirlerdi pekala, ama bunu da beceremediler.
Kuyu kazma konusunda uzman hale gelenler oldu.
Ve tabii ki her kuyu kazan, bir sonraki adımda başkasının kazacağı kuyuya düşeceğini hesaplayamadı.
Sonra kuyular dolmaya başladı.
Her kuyuda biri... 
**
"Bugün ben senin ayağını kaydırayım" diye diye hepsi birer birer ihaneti gördüler.
Görmeyenler, "Şimdi benim ayağımı kim kaydıracak acaba" sorusunun dayanılmaz baskısıyla paranoyak oldular.
En fenası da bu zaten: Güvensizlik hastalığa dönüştü!..
Hastalık aldı, yürüdü...
Çocukça bir hastalık!..
Bunu görenler elbette pek şaşırdı.
Onlar ki bir zamanlar 'bir orman gibi kardeş'tiler, şimdi 'bir ağaç gibi' ama 'yalnız'lığa yelken açtılar.
"Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için" andı, "Bugün sen beni tertiplersen, yarın ben seni"ye dönüştü.
Onların dünkü hallerini iyi bilenler, bir kenara çekilip acı acı izlemeye koyuldular.
"Yazıklar olsun" diyerek...
Ve bu 'çocukluğun' bir an önce bitmesini dileyerek...