Cumhurbaşkanı (CB) seçildikten sonra ilk resmi ziyaretini Ankara’ya yapan CB Erhürman, geleneği yerine getirmiş oldu. Şimdi artık Kıbrıs sorunu çözüm sürecine, Kıbrıslı Türklerin statükodan dolayı yaşadığı sıkıntılarının ve günlük sorunlarının çözümüne, KKTC hükümetinin yarattığı ve yaşattığı sosyal-ekonomik-siyasal-çevre sorunlarının giderilmesine ve dahi üçüncü taraflar ve ülkelerle ilgili çalışmalarına yoğunlaşabilecek…
Bu ziyaretin Kıbrıs sorunu çözüm süreci için yeni bir başlangıç olacağı biliniyordu da nasıl bir başlangıç olacağına dair birçok farklı düşünceler vardı… Şimdi artık nasıl bir başlangıç olacağı da belirginleşti; sırada BM Genel Sekreterinin (BMGS) başlangıç vuruşunu yapması var… “Ne yani, Türkiye CB Erdoğan çözümle ilgili siyasetini değişti mi ki başlangıç vuruşu için BMGS bekleniyor?!” sorusu akla gelebilir… Şimdi değişmedi, neredeyse iki yıl önce “Türkiye’nin AB sürecinin önünü açın, Annan Planında yaptığımız gibi elimizi taşın altına koyarız” dediğinde değişimin ipucunu vermişti. Ve bunu yakalayan BMGS Guterres de çalışmaları başlatmıştı… O zamandan beri ve o zamandan itibaren CB Erdoğan’ın uluslararası siyasete verdiği mesajlar hep bu yönde idi. Bakmayın BM’nin ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın kürsülerinde KKTC’nin tanınmasını önerdiği konuşmalara; o söylemler iç siyasetin tribünlerine hariçten hitaptı…
Birlikte yaptıkları basın toplantısında CB Erdoğan’ın Kıbrıs sorunu çözüm süreci ile ilgili açıklamaları CB Erhürman ile çelişkili değildi… Siyasette ‘Yapıcı muğlaklık’ denilen bir söylem tarzı var; CB Erdoğan bu tarzı iyicene kullandı… Kıbrıs sorunu çözümü ile ilgili olarak “Erhürman Başbakanlık ve müzakere heyeti üyeliği tecrübelerinden bu süreci gayet iyi biliyor - Adada iki devletin bir arada olmasından geçtiğine inanıyoruz – Adadaki iki halkın barış, refah ve emniyet içinde yaşayabileceğine dair tutumumuzu koruyoruz; bu kapsamda samimi gayretlerimizi sürdüreceğiz” dedi.
Yani, iki ayrı ve bağımsız devletten söz etmedi, üçüncü ülkeler KKTC’yi tanısın da demedi, tanımaları için de gayretlerini sürdüreceğini de söylemedi… ‘Yapıcı muğlaklık’ kurgusu içinde aslında CB Erhürman’ın siyasi duruşu ile uyumlu olduğunu ima etmiş oldu. Bu ‘Yapıcı muğlaklık’ kurgusu var ya, önce kullanılarak ilgili sürecin uygulanmasının önü açılır; işler rayına girerken de katılımcı olunur… Bu stratejiyi uygulayana da “çok pragmatikmiş” derler… CB Erdoğan’ın “çok pragmatik” bir siyasi lider olduğu da yaygın olarak bilinmektedir. Ve yeniden vurgulayalım ki Kıbrıs sorunu çözümü ile ilgili siyasi tarzını CB Erdoğan’ın ‘Yapıcı muğlaklık – pragmatiklik’ ile yeniden şekillendirmesi neredeyse iki yıllık bir sürecin olgusudur.
Bu arada, Ankara ziyareti ve CB Erdoğan ile görüşmesi neticesinde CB Erhürman’ın Kıbrıs sorunu çözüm modeline ilişkin siyasetinin değişip değişmeyeceğine dair merak da yaygın idi… Basın toplantısında Kıbrıs sorunu bağlamında yaptığı açıklamalar seçim kampanyalarında söylediklerinin aynısı idi… Kıbrıs’a dönüşünde “Aramızda bazı terim farklılıkları olabilir ancak daha işin başındayız ve bunları da aşacağız” demesinin gerçek manası da ‘Yapıcı muğlaklık’ kapsamında kullanılan bazı terimler süreç içinde ‘Yapıcı katılımcılık’ formatına girecek, “pragmatiklik” galebe çalacak…
Şimdiki aşamada Kıbrıs sorunu çözüm sürecinin BM tarafından başlatılması Kıbrıs Rum lideri Hristodulis’in katılımcılığına kalmıştır. Rol kesip, hazır olduğunu söyleyip duruyordu ama bu rolün başarısı için güvendiği dağ yıkıldı; şimdi artık Erhürman var ve Ankara hükümeti de Erhürman’a karşı bir siyasi duruşta değil… Yeni sürecin başlamasına dair BMGS’nin öngördüğü, Erhürman’ın da kabul edip uygulanmasını istediği “Sonuç odaklı – zaman tahditli – önceki görüşmelerde mutabık kalınmış konuların yeniden müzakereye açılmaması – Kıbrıslı Türklerin siyasi eşit ve etkin katılımcılığına dair BM Güvenlik Konseyi kararının kabulünün teyit edilmesi” olgularına Hristodulidis nasıl bir tepki verecek?! İlaveten, Kıbrıs sorunu çözümünü üçüncü kez Kıbrıs Rum tarafının engellemesi halinde Kıbrıslı Türklerin şimdiki statükoya geri dönmeyeceği önerisini Hristodulidis nasıl karşılayacak?! Erhürman tarafından seslendirilen bu talebin fikri patenti de Annan Planı’na adını veren dönemin BMGS Kofi Annan’a aittir. Kendileri, Annan Planı Referandumu sonucuna dair yazdığı raporda, “Çıkan sonuca göre, Kıbrıslı Türklere uygulanan izolasyonlar anlamını yitirmiştir, dileyen BM üyesi ülkeler Kıbrıslı Türklerle ikili temaslar kurabilir” diye yazmıştı. Konu rapor BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmadı ama arşivinden ilham saçmaya devam ediyor. Hristodulidis’in kaçak güreşmek şansı pek kalmayacağı gibi, riskleri de ret ve inkâr edebilme şansları da olmayacaktır. Yakında Erhürman – Hristodulidis görüşmesi olacak, CB Erhürman yeni görüşme sürecine dair bu hususları Hristodulidis ile konuşacak, tartışacak ve bir sonuç almaya çalışacaktır mutlaka; ak koyun – kara koyun belli olur herhalde…
Dolayısıyla, CB Erhürman’ın Ankara ziyareti ve CB Erdoğan ile görüşmesi Kıbrıs sorunu çözüm sürecini BM kararları bağlamında ve Annan Planı benzeri bir içeriğin BM marifetiyle masaya geleceği bir sürece sokmuştur. Gene “Oluşturucu devletler - Birleşik Kıbrıs Cumhuriyeti - Bakir doğum” olguları özünde yeni bir süreç başlayabilecektir, eğer ki Hristodulidis oyun bozanlık etmeye kalkışmazsa… Çekirge üçüncü defa zıplamayı denemeye kalkışacak mı?! Kalkışırsa sonuçlarına da katlanacak… Kosova önemli bir örnektir.