CSO ve SILA-4 Konseri

Eralp Adanır

 

Geçtiğimiz Salı akşamı "KKTC CSO ve Sıla-4" konserini maalesef konser salonunda izleyemedim. Ama kendimi en az konser salonunda hissedecek kadar BRT-1 kanalından canlı olarak evde izleme şansım oldu. Evet doğrudur, capcanlı orada olmak o havayı, hisi hissetmek bambaşka olurdu mutlaka. Ama hiç izleyememek de olabilirdi diyerek kendi payıma mutlu olduğumu söyleyebilirim.

Canlı yayını gerçekleştiren arkadaşları da yürekten kutlarım. Konser çekmek de, futbol maçı çekmek de aslında profesyonellik isteyen durumların başında gelir. Müzikte hangi enstrumanı ve solisti takip etmeyi bilecek kadar bilgi sahibi olmakla, sahada hangi futbolcunun nereye doğru koşma ihtimalini düşünüp kamera açılarını ona göre izleyiciye sunabilmek de, deyimi yerindeyse "ince işlerdir".

Sıla-4 için yazılar yazılıp kitabı yayımlanmış olsa da, bu toplumun mihenk taşlarından ve popüler-folk müziğimizin başlangıç noktası olarak her zaman müzik tarihimiz içerisinde ayrı bir yerde olmuş olmaya devam edecektir. Bundan dolayı Sıla-4'le ilgili her zaman yazılacak söylenecek çok şey olacaktır. Doğru zamanda doğru müzikler yapmışlar, araştırmışlar, bestelemişler, düzenlemişler ve tüm bu çalışmaları daha evrensel bir hazla dinleyiciye sunmuşlardır. Bir bestenin kaç akorla yapıldığından çok aslında 3 akorla da armonisi güçlü besteler yapılabileceğinin örneklerindendir Sıla-4. Toplumun yaşanmışlığından, acı-tatlı toprağından, Akdeniz'in tuzlu suyundan çıkmış bu eserlerin dünden bugüne kadar gelebilmesi, neredeyse her ailede en az 2 kuşakla yolculuk edip geleceğe yelken açabilmesi rastlantı değildir.

Her zaman kendime şu soruyu sormuşumdur: Birçok grubumuz, bestecimiz, solo çalışmalar yapan arkadaşlarımız olmuştur olmaya devam ediyor. Ama bugünden düne dönüp baktığımda, en çok besteleri ya da anonim düzenlemeleri icra edilen iki ismin her zaman ön planda olmuştur. Evet diğer grup ve solo çalışmalar yapan bestecilerimizin bestlerinden çok fazla olmasa da akılda kalıcı olup onlarca yıldır seslendirilebilen, aranan şarkılar da olmuştur, teslim etmek gerek. Ama bana göre Kamran Aziz ve Sıla-4 bestlerinin toplum belleğinde, kulağında ve yüreğinde yer ediş yoğunluğuna kimsemiz henüz erişememişizdir. Nedenlerini, o yılların sosyal yaşamından tutunuz da teknik imkanlara-imkansızlıklara, şartlara, beklentilere kadar detaylı anlatabiliriz ama bugünkü durum yine aynı şekilde bir "sonuç" olarak karşımızda durmaya devam eder.

Sıla-4 ve Kamran Aziz hanımın besteleri, düzenlemeleri, müziğe başlayan, başladıktan sonra bunu geliştiren müzisyenlerin, müzikle ilgilenenlerin her daim hamurunu oluşturmuştur. Bundan dolayı hem Kamran hanım hem de Sıla-4, evet, bu toplumun müziğinde birer efsanedirler. Ama "şehir efsanesi" değil, "gerçek" efsaneler.

KKTC Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın kurucusu olan 3. Cumhurbaşkanımız sn Dr. Derviş Eroğlu'nu, bu güzel ve değerli oluşumun gelişmesine imkan sağlayan ve bu topluma çok sesli müzik alanında kendini kendine dinletmeyi bu evrensel dille gerçekleştirebilme imkânını sağlayıp bugünlere taşıyan Cumhurbaşkanımız sn. Mustafa Akıncı'ya bir yurttaş, bir müzik insanı, bir dinleyici olarak ne kadar teşekkür etsem azdır. Bu ülkede "siyasi yaşam" içerisinde güzel adımlar da atılmıştır. Ama genelde ne yazık ki, siyasetin o kıskançlık ve kısır çekişmeler dünyasında birçok güzel atılım atıl durumda kalmıştır. CSO projesi öyle olmadı. Böylesi toplumsal yanı çok önem taşıyan projelerin daha bir geliştirilmesi, atılan adımı, yere sağlam basan bir adım haline dönüştürülmesi gerektiğine olan inanç ve yürüyüşü her siyaset insanı yapmıyor işte. Bundan dolayı, ilk adımı atanla bu adımı sağlamlaştıranlara yürekten teşekkür ediyorum.

CSO şefi müthiş müzik insanımız Ali Hoca'yı, orkestradaki çok değerli müzisyen arkadaşları ne kadar tebrik etsek az. Folklorik eserlerin çok sesli olarak düzenlenmesi, bu eserlerin farklı türlerde farklı alan ve dinleyici kitlesiyle kucaklaşması projeleri hep ilgimi çekmiştir. Ali Hoca, Sıla-4'ün ve Kamran hanımın bestlerine işte böylesine "evrensel-çok sesli" bir yaklaşım getirerek ve evet, özünü de bozmayarak müthiş bir iş ortaya koymuşlardır. Ve sahnede Sıla-4'ten iki yürek yer alırken, geçmişle geleceğin köprüsünü, ne kadar "Köprüden Geçemedim" dense de bu köprüden çok da güzel geçildiğini gösterir oldular. Bu noktada sevgili Erdinç Gündüz ve Ferahzad Gürsoy ağabeylerimi de yürekten kutlar önlerinde saygı ile eğilirim.

Sıla-4'ün daha önceki projeleri de toplumsal sorumluluk yanıyla öne çıkmıştır. Bunlardan biri olan ve bu çalışmanın başını çekerek emeğini ortaya koyan Özge Yorulmaz hocanıma da gönülden tebrikler ve teşekkürler. Konser gecesi sahneye çıkardıkları çocuklarımızın, "Karanfil" şarkısını işitme engelliler için kendilerine özgü o dille yorumlamaları apayrı bir duygu ve coşku selini de beraberinde getirmiştir. Zaten konser başlı başına bir duygu seliydi. Evimde izlerken her zaman dinlediğimde gözümden yaş damlalarının akmasını durduramadığım, rahmetle andığım Raif Denktaş ağabeyin "Ayrılık" şarkısı beni, aynı reaksiyonumla yeniden buluşturan şarkılardan biri oldu. Raif Denktaş'ın müzikal yanının ve insanlığının bende apayrı bir yeri olmuştur her zaman. Onu anarken yine rahmetle andığım Aydın Kalfaoğlu ağabeyimin her karşılaşmamızdaki o sıcak sohbeti ise, belleğimin bana özel sandıcığında yer almaya devam edecektir. Her ikisine de tanrıdan rahmet diliyorum.

Eveti müthiş bir konser, müthiş bir organizasyon ve müthiş bir emek. Tüm bunlar karşısında can dostum sevgili Ender Denktaş Vangöl'ün, sosyal medya hesabında paylaştığı şu sözle yazımızı tamamlamak istiyorum:

"BİZ, BİZİ ÇOK ÖZLEMİŞİZ..."