“Çözümün gerçekleşmediği her geçen gün, şovenizme ve ayrılıkçılığa fırsat tanıyan, toplumlarımızın ortak gelecek yaşamından çalınan zaman demektir…”

Sevgül Uludağ

“Çözümün gerçekleşemediği her geçen gün, şovenizme ve ayrılıkçılığa fırsat tanıyan, toplumlarımızın ortak gelecek yaşamından çalınan zaman demektir ve yine asla kabul etmeyeceğimiz bu statükonun devam ederek sağlamlaşması anlamına gelmektedir. Bizler Kıbrıs’taki yurtseverler olarak BM parametrelerine bağlı, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, Birleşik Federal Kıbrıs’ı yaratacak çözüm için birlikte mücadele ederek bu hedefe ulaşmayı başarmalıyız…”

Geçtiğimiz Cuma akşamı (11 Nisan 2025) Athienu (Kiracıköy) Halk Hareketi Örgütleri’nin Kavazoğlu ve Mişaulis'i anma etkinliğinde konuşan CTP İskele Örgüt Başkanı Hüseyin Öztörel, “Çözümün gerçekleşemediği her geçen gün, şovenizme ve ayrılıkçılığa fırsat tanıyan, toplumlarımızın ortak gelecek yaşamından çalınan zaman demektir” dedi.  Öztörel, “Ve bu, yine asla kabul etmeyeceğimiz bu statükonun devam ederek sağlamlaşması anlamına gelmektedir. Bizler Kıbrıs’taki yurtseverler olarak BM parametrelerine bağlı, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, Birleşik Federal Kıbrıs’ı yaratacak çözüm için birlikte mücadele ederek bu hedefe ulaşmayı başarmalıyız” diye konuştu.

AKEL Türkçe Sayfası’nda yer alan habere göre, etkinlik öncesinde 11 Nisan 1965’te “Teşkilat”ın kurduğu bir pusuda öldürülen Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in “Kahraman Şehitler Anıtı”nda saygı duruşu yapılarak çelenkler koyuldu. Ardından Athienu (Kiracıköy) Halk Örgütleri binasından anma etkinliğinin gerçekleştirileceği “Nikos Muyaris” Amfitiyatro Salonu’na yürüyüş yapıldı. Etkinlikte Kavazoğlu ve Mişaulis’in katledilmelerinin 60. Yılında hazırlanan “Karanlıkta Işık Olanlar” belgeselinin gösterimi yapıldı.

AKEL Avrupa Parlamentosu Milletvekili Yiorgos Yeorgiou’nun ana konuşmacı olarak katıldığı etkinliğe Cumhuriyetçi Türk Partisi İskele Örgütü Başkanı Hüseyin Öztörel de katılarak selamlama konuşması yaptı.

Etkinlik Kıbrıs’ta Barış İçin İki Toplumlu Koro-Lena Melanidou ve Athienu’nun “Mallura” Kültür Grubu’nun sundukları sanat programıyla tamamlandı.

ÖZTÖREL’İN KONUŞMASI…

Anma etkinliğinde CTP İskele Örgütü Başkanı Hüseyin Öztörel yaptığı konuşmada şöyle dedi:

“Adamızdaki barış ve ortak vatan için verilen mücadelede, şovenizmin ve ayrılıkçılığın egemen kılınmak istendiği bir dönemde, 1965’in 11 Nisan’ında milliyetçiler tarafından yoldaşlarımız Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişaulis’in kalleşçe pusu kurulup kurşunlanarak katledilişini anmak için bugün toplanmış bulunmaktayız. Bir kez daha sizlerle olmaktan, büyük bir memnuniyet ve gurur duyduğumu belirterek, Cumhuriyetçi Türk Partisi-CTP İskele İlçesi adına hepinizi sevgiyle ve yoldaşça selamlarım.”

“ENOSİS VE TAKSİM ZİHNİYETİNE KARŞI ÇIKTILAR…”

“Yoldaşlarımız Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişaulis hep inançla ortak vatan mücadelesini yürüttüler. Bunun için bu mücadelede en ön safta yer aldılar. Toplumlarını bilgilendirdiler, bilinçlendirdiler, örgütlendiler. Emperyalist güçler ve onun işbirlikçileri tarafından organize biçimde adamızda yerleştirilmek istenen Enosis ile Taksim zihniyetinin aslında ortak vatan mücadelemizin ününde en büyük engel olduğunu halkımıza anlatmayı kendilerine görev bildiler. Ülkemizde Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin bıçak gibi ortadan ikiye bölünmesine karşı kavgalarını her türlü ölüm tehdidine rağmen sürdürdüler, hatta bu uğurda hayatlarını dahi feda ettiler. Onlar ortak vatan mücadelemizin sembolü oldular. Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişaulis’in önder olduğu ortak vatan mücadelemize devam ediyoruz. Yaşadığımız bugünkü koşullar farklılıklar gösterse de, Kıbrıs sorununun çözümü için yapılması gerekenler, bizlerin yani Kıbrıslıtürklerin ve Kıbrıslırumların birlikte hareket ederek barışa, Birleşik Federal Kıbrıs’a ulaşabileceği gerçeklik olarak gün gibi ortada durmaktadır.”

 “TEK GERÇEKÇİ ÇÖZÜM MODELİ FEDERASYONDUR…”

“Kıbrıslı Türkler olarak yaşadığımız sorunların önemli bir bölümü Kıbrıs sorunundan kaynaklanmaktadır. Çözüme ulaşabilmenin yolu her iki toplum tarafından da kabul edilebilir bir çözüm modeline odaklanmaktan geçer. Uzun yıllardır yürütülen müzakere süreçleri ve yapılan akademik çalışmalar çok net ortaya koymaktadır ki, Kıbrıs'ta her iki toplumun da kabul edebileceği tek gerçekçi çözüm modeli federasyondur. İki toplumlu, iki bölgeli ve siyasi eşitliğe dayalı federal çözüm, kalıcı barışın sağlanması açısından en makul yoldur. Çözüm, BM Güvenlik Konseyi kararlarına ve Birleşmiş Milletler parametrelerine uygun biçimde ve geçmiş müzakere birikimlerinin korunarak ilerlemesiyle mümkündür. Cumhuriyetçi Türk Partisi olarak bugüne kadar bu ilkelere bağlılığımızı koruduk ve bundan sonra da aynı kararlılıkla savunmaya devam edeceğiz.”

“ÇÖZÜMSÜZLÜK, AYRILIKÇILIĞA FIRSAT TANIYOR, TOPLUMLARIMIZIN ZAMANINI ÇALIYOR…”

“Çözümün gerçekleşemediği her geçen gün, şovenizme ve ayrılıkçılığa fırsat tanıyan, toplumlarımızın ortak gelecek yaşamından çalınan zaman demektir ve yine asla kabul etmeyeceğimiz bu statükonun devam ederek sağlamlaşması anlamına gelmektedir. Bizler Kıbrıs’taki yurtseverler olarak BM parametrelerine bağlı, iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, Birleşik Federal Kıbrıs’ı yaratacak çözüm için birlikte mücadele ederek bu hedefe ulaşmayı başarmalıyız.”

“YAKTIKLARI MEŞALE, KIBRISLILAR’IN YOLUNU AYDINLATMAYA DEVAM EDİYOR…”

“Kıbrıslı Rumlarla, Kıbrıslı Türklerin barış içinde bir arada yaşamasına inanan Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’in katledilmesinin üzerinden 60 yıl geçti. Kavazoğlu ve Mişaulis Kıbrıs tarihinin en karanlık döneminde, ölüm tehditlerine rağmen, düşüncelerini ve ilkelerini her ne pahasına olursa olsun dile getirdiler. İki toplumun çatışmasına, insanların öldürülmesine, ırkçılığa ve şovenizme karşı cesurca ve korkusuzca direndiler. Onların yaktığı meşale bugün de tüm Kıbrıslıların yolunu aydınlatmaya devam ediyor. Bize ilham ve güç veriyor. Kavazoğlu ve Mişaulis ile aynı idealleri ve düşünceleri paylaşan tüm yoldaşlarımızı bir kez daha saygı ile anarken, anılarını ve ideallerini mücadelemizde yaşatacağımıza bir kez daha söz veriyoruz. Yaşasın Ortak Vatan Mücadelemiz! Yaşasın Barış ve Yaşasın Birlik Dayanışma ve Mücadelemiz…”


***  BASINDAN GÜNCEL…

“Hayaller ve gerçekler: Antalya Diplomasi Forumu…

Hakan OKÇAL – Emekli Büyükelçi – T24

2021 yılından beri gerçekleştirilen Antalya Diplomasi Forumu (ADF), Davos Dünya Ekonomik Forumu ve Münih Güvenlik Konferansı gibi, dünyanın önemli bir siyaset ve diplomasi zirvesi olma umuduyla kurulmuştu. Malum, AKP iktidarı bu tür mega projeleri sever. Ama evdeki hesap bir türlü çarşıya uymuyor. Ne yazık ki, benzeri durumları daha önce İstanbul Finans Merkezi ve İstanbul Formula 1 Yarış Pisti projelerinde de yaşamıştık…

ANTALYA DİPLOMASI FORUMU SÖNÜK GEÇTİ…

ADF’nin akıbeti de İstanbul’dakilerle aynı olacak korkarız. Ülkede demokrasi olmadığı sürece, ADF’nin cezbedici bir etkinlik olabilme şansı yok. ADF üstelik bu yıl iyice sönük geçti. Sebebi Ekrem İmamoğlu’nun ve yol arkadaşlarının tutuklanması ve CHP’nin önderliğinde gerçekleşen kitlesel protesto eylemlerinin halkın gerçek eğilimini ortaya koymasıydı. Oysa ADF’nin önceki yıllara nazaran çok daha ilgi çekmesi için her vesile mevcuttu.

Kapı komşumuz Suriye’de iktidar değişimi olmuş, yeni rejimin lideri Antalya’ya davet edilmişti. Suriye Antalya’da tüm paydaşların katılımı ile enine boyuna tartışılabilirdi. Keza Antalya’nın burnunun dibinde cereyan eden Gazze faciasının tartışılması için zaman ve zemin müsaitti. Üstelik Forum’a Netanyahu hakkında soykırım iddiasıyla tutuklama kararı çıkartan Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Başsavcısı Kerim Han da katılacaktı. Yine kapı komşumuz Ukrayna’yı yakıp yıkan kanlı savaşla ilgili önemli gelişmeler yaşanıyordu. Taraflar Trump tarafından isteksiz oldukları halde barış müzakerelerine zorlanmış, görüşmeler devam ederken Rusya’nın saldırıları nedeniyle dökülen kan iyice artmıştı. Ama Ukrayna Savaşı ADF’nda layıkı ile tartışılamadı. Taraflar ayrı forumlarda sadece birbirilerine suçlamalar yöneltip ayrıldılar.

Diğer taraftan, Trump NATO’yu örseleyince, Türkiye’nin Avrupa’daki önemi artmış, Ankara ziyaretçi yağmuruna tutulmuştu. Fransa ve İngiltere, AB üyesi olmayan Kanada, Norveç ve Türkiye’nin de katkılarıyla bir “Gönüllüler Koalisyonu” oluşturmak için kolları sıvamışlardı. Herkes Türkiye’ni öneminden bahsetmeye başlamıştı. Ama 19 Mart tutuklamaları bu havayı ters yüz etti. CHP’nin de aktif girişimleriyle Avrupalılar bir bir sırtlarını Ankara’ya dönmeye başladılar. Sonuçta AB üyeleri ADF’yi adeta boykot ettiler. Kosova, Karadağ, Moldova gibi ülkeleri saymazsak, bu yıl ADF’yi Avrupa’dan sadece Macaristan Başbakanı Viktor Orban şereflendirdi.

BU YIL EN ÇOK JEFFREY SACHS İZ BIRAKTI…

Bu yıl Antalya’da en çok iz bırakan yabancı katılımcı BM Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı Başkanı Jeffrey Sachs oldu. Prof. Sachs bizim resmi temsilcilerin hoşuna gitmeyecek şekilde, Beşar Esat’ın devrilmesinin, mazisi 2011’e dayanan bir İsrail-ABD projesi olduğunu söyleyiverdi. Suriye’nin çiçeği burnunda geçiş dönemi Cumhurbaşkanı Ahmet El Şara’dan bu konuda bir cevap alamadık. El Şara basında sadece görüntüleriyle yer aldı. Bu durumda El Şara bazılarının iddia ettiği gibi bir proje figürü mü oluyor? Yakında işi bitince tarihin çöp sepetine mi atılacak? Cevap verseydi ne düşündüğünü anlardık…

Sachs konuşmasında 2011’de düğmesine basılan söz konusu proje sonucu, altı ülkede rejim değişikliği ve savaşlar gerçekleştiğini, projenin son ayağının İran’la savaş olduğunu belirtti. ABD ve İran şu sıralar Umman’da biraz dolaylı, biraz doğrudan görüşmeler yapıyorlar. Buradan sonuç çıkmazsa, ABD İran’ı savaşla tehdit ediyor. İsrail ise kapının arkasında saldırı için fırsat kolluyor…

SURİYE VE GAZZE, İÇERİKTEN ZİYADE RETORİK OLARAK ÖN PLANDAYDI…

İzleyebildiğimiz kadarıyla Antalya’da Suriye ve Gazze içerikten ziyade retorik olarak ön plandaydı. Sayın Reis-i Cumhurun “İsrail bir terör devletidir” çıkışı hala kulaklarımızda çınlıyor. Ama bu tür bir retorik ne Gazze halkının acılarını dindirmeye ne de Suriye üzerinde kurulan İsrail tahakkümünü yok etmeye kafi. Aykırı bir ses olan Prof Sachs’ı saymazsak, ABD’den ADF’ye kayda değer bir katılım olmadı. Umalım ABD’nin kartları Trump’ın Ortadoğu ziyaretinde açılmaz…

ABD’den pek gelen olmadı ama, Rusya’dan Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve Ukrayna’dan Dışişleri Bakanı Andrii Sybiha Antalya’daydı. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, bunlar ne birbirleriyle konuştular, ne de aynı forumlarda yan yana geldiler. Oysa eskiden Türkiye tarafları buluşturabiliyor, somut bazı sonuçların elde edilmesine aracılık edebiliyordu. Sırf bu durum bile Türkiye’nin diplomasi alanında kaybettiği mevzilerin görülmesi bakımından yeterli bir örnek. Aynı durum ABD-İran görüşmeleri için de geçerli. Bir zamanlar aktif rol üstlendiğimiz İran nükleer güç görüşmelerinde bu kez Umman kolaylaştırıcı rolü oynuyor. Ne İran, ne de Araplar ADF’ye üst düzeyli temsilci gönderdiler. Antalya’da Uzak Doğu’dan ve Hindistan’dan da önemli bir da temsilci yoktu.

KIBRIS KONUSUNDA NE YAPILDIĞI MEÇHUL…

Kardeş Türki Cumhuriyetlerin AB’den aldıkları fonlar karşılığında bize sırtlarını dönerek GKRY nezdinde Büyükelçi atamalarının hemen akabinde gerçekleşen Antalya Diplomasi Forumu’nda “milli davamız” Kıbrıs hakkında ne yapıldığı ise meçhul. Umalım biz yapmamışsak, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar bu devletlerin temsilcilerine yaşanan hayal kırıklığını vurgulama olanağı bulmuştur. Hoş, ortada Sayın Tatar'ı dinleyecek Orta-Asya ülkelerinden üst düzeyli katılım da yoktu.

Antalya’da bir diplomasi forumu düzenlenir de, Yunanistan’dan katılım olmaz mı? Ama onlar da yoktu. Hiç olmazsa, Balkanlar’dan ve Afrika’dan davet ettiğimiz emekli siyasetçiler gibi, Yunanistan’dan Yorgo Papandreau’yu veya Alexis Çipras’ı davet edebilseydik. Aslında GKRY’den de bir temsilci çağrılabilseydi güzel olurdu. Tarafsız bölge sayılması gereken bu tür uluslararası toplantılar her türlü katılıma açık olmalı ki, herkes eteklerindeki taşı döksün.

Ama ADF’ye katılanların çoğu, her yıl olduğu gibi, önemi kendilerinden menkul, üçüncü dünyanın temsilcileriydi. Katılımcılar umalım, güzel Antalya’mızda güzel günler geçirmişlerdir. Bunların yol ve konaklama masraflarını alicenap devletimizin karşıladığını tahmin ediyorum.

ERMENİSTAN DIŞIŞLERİ BAKANI: “SINIR KAPILARI ARTIK AÇILSIN…”

ADF’de, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ın sözleri önemliydi. Mirzoyan, Azeri karşıtı Ceyhun Bayramov ve Hakan Fidan’la ayrı ayrı görüşme olanağı buldu. İlham Aliyev de Antalya’daydı ama Başbakan Nikol Paşinyan gelmemişti. Ama Paşinyan Türk kamuoyuna mesajlarını bir ay kadar önce Erivan’a davet ettiği basın mensupları aracılığıyla vermişti. Mirzoyan, Paşinyan’ın mesajlarını tekrarlayarak, özetle Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesi için kara sınır kapılarının açılması ve karşılıklı olarak diplomatik ilişki kurulmasının zamanının geldiğini söyledi…

Biz baştan itibaren normalleşme için Ermenistan’dan soykırım iddialarının dış politika önceliği olmaktan çıkarılmasını ve Yukarı Karabağ’da işgale son verilmesini istedik. Paşinyan, soykırım konusunun Ermeni kimliğinin ve geçmişinin parçası olmaya devam edecek olmakla beraber, dış politikada başka ülkelerin parlamentolarında soykırım kararı çıkarılmasının Ermenistan için öncelik olmadığını, önceliğin komşular ile normal ilişkiler kurmak olması gerektiğini söylüyor. Bu yaklaşım makul görülmeli. Ermenistan’dan soykırım iddiasını reddetmesini hiç kimse beklememeli. Soykırım konusu, toplumlara bırakılmalı, tarihçilere değil. Halklar zaman içinde en iyi çözümleri kendileri bulurlar.

Karabağ’da işgal sona erdiğine göre Ermenistan’la normalleşme yönünde adımlar atabilmeliyiz. İlk aşamada Alican karayolu ve Kars demiryolu kapılarının açılmasına izin vermemizde yarar var. Paşinyan hükümeti önümüzdeki seçimleri kaybettiği takdirde, Koçaryan çizgisinde yeni bir aşırı sağcı Ermeni hükümetinin iş başına gelip evdeki bulgurdan olma ihtimali bulunduğu unutmamalıyız.

(T24 – Hakan OKÇAL – 17.4.2025)