Çözümün ekonomiye etkisi (2)

Birikim Özgür


Kamu borcu/GSYH oranımız %120’nin üzerindedir. Türkiye’de %36,2, Güney’de % 86,9’dur. Maastricht kriterlerine göre ise bu oran %60’ı geçmemelidir.
İktisatçılar bu oranı tartışmaya devam ededursun, üretimden kaynaklanan gelirlerin yetersiz kaldığı ve borçların gelirleri aştığı koşulların tehlike arz ettiğini mantık zaten söylüyor. Zira bizim de mali yapımız sürdürülebilir olmaktan uzaktır.
Bu koşullarda ekonomik ve politik duyarlılığı sentezleyerek konuları ele almaya çalışanlarla olup bitenleri komplo teorileri ile açıklayanların oranına bakarak siyasetimizin gelişmişlik düzeyine ilişkin çıkarımlarda bulunmamız mümkündür. Demagojiyle bir yere varamayacağımız gibi siyasetle ekonomi arasındaki yalın ilişkiyi göz ardı etmenin de bizi ideallerimizden uzaklaştıracağını bilebilmeliyiz.
İdeolojilerin geniş kitlelerce günün koşullarına göre yeniden yorumlanması ihtiyacı ortada iken bu toplumsal zafiyetimizden siyasi medet uman gönüllü derinlerin etrafta kol gezdiği koşullarda reel politikle çelişmeyecek çıkış formüllerinin üretilmesi hiç de kolay olamamaktadır. Yine de zafiyetlerimizi aşmaya dönük çabalarımız toplumsal varoluşumuz için elzem eylemlerdir. Siyaseti kendimiz için değil halk için yapmanın ölçütüdür bu. Bu bakımdan ekonomik iyileşmeyi doğrudan çözümle ilişkilendirmenin vahim bir hata olacağını sürekli akılda tutmamız gerekmektedir.
Lakin bir ihtimal daha vardır o da çözümdür. Çözümün ekonomik iyileşmeyi kolaylaştırıcı etkisini göz ardı etmek de bin kat daha vahim bir hata olacaktır! Üstelik çözüm toplumsal tabanı güçlü bir siyasi projedir ve Türkiyeli meslektaşı ile görüşmesinin ardından Dışişleri Bakanı Nami’nin açıklamalarından anlaşılan o ki çözümü konuşmanın vakti şimdidir. 5 ay içinde çözüm mümkündür ve bunun için elimizden geleni ardımıza koymamamız gerekmektedir.
Troyka ve Türkiye’ye kaptırdığımız ekonomimize yön verme hakkımızı (egemenliğimizi) devralmamız çözüm sayesinde daha kolay gündeme gelebilecektir. Kendi geleceğimize dair dış kaynaklı reçetelerden bağımsız kararlar alabilme olasılığı bu ülkeyi seven Türk-Rum herkesi heyecanlandırmalıdır.
Bu noktada en büyük avantajımız Sayın Talat’ın bir sonraki seçimi değil gelecek nesilleri düşünerek görevi süresince ilgilendiği tek konu olan uzlaşı çabalarının doğurduğu meyvelerdir. Ekonomi başlığında hali hazırda iki taraf arasında tam bir uzlaşı söz konusudur.
Diğer yandan çözüme somut destek babında Türkiye’nin 1974 sonrasında bize sunduğu kredileri bağışlaması gündeme gelirse kamu borcu/GSYH oranımızın çok daha hızlı değişebileceğini hatırda tutmamız, çözümü kurgularken Türkiye ile iyi ilişkiler çerçevesinde bu konuyu birlikte değerlendirmemiz gerekmektedir.
Çözümle birlikte Kıbrıs’ın sadece Türkiye ile ticari ilişkilerden yıllık 500 milyon Euro’luk gelir elde edebileceğini, mülkiyet sorununun aşılmasıyla 50 milyar Euro’luk bir hacmin oluşacağını, taşımacılık alanında yapacağımız yatırımlarla yıllık 150 milyon Euro’luk gelir elde edebileceğimizi, deniz ve hava limanlarımızın dünyaya bağlanmasıyla turizm ve ticarette inanılmaz bir potansiyele kavuşacağımızı göz önünde bulundurmalıyız. Tüm bunları bildiğimiz halde çözüm için bu 5 ayda elimizden geleni yapmaktan kaçınmamız bu topraklara ihanetten başka bir şey olmayacaktır. PRİO’nun 2008’de yayınladığı rapora göre anlaşmayla birlikte yıllık 1,8 milyar Euro’luk ülke gelirine kavuşabiliriz ve bu ihtimali küçümsemenin hiçbir affedilir yanı yoktur.
Bu bağlamda Sayın Denktaş’ın Kütahya’da yaptığı çözümü önemsizleştiren açıklamaları dikkat çekmiştir. “Rum bizimle paylaşmak ister mi istemez mi çok umurumuzda olmamalı” demek yerine ülkesini seven herkes liderleri motive edici yaklaşımlar içerisinde olmalıdır.
Siyaset, gelecek henüz gelmeden geleceği şekillendirme sanatıdır. Tahmini hava raporu sunar gibi siyaset yapmaktan artık vazgeçmeli, toplumsal ideallerimize ulaşabilmek için politikalarımızı reel politik ışığında sürekli geliştirme becerisini sergileyebilmeliyiz.
Varoluşumuz her koşulda siyasetle ekonomi arasındaki bağı doğru kurmaktan geçiyor; çözüm öncesinde de çözümü ele alırken de…