Çözüm sürecinde CTP-BG’nin rolü...

Ünal Fındık


Kıbrıs sorununun çözümü için yine kritik bir sürece hazırlanıyoruz. Önümüzdeki hafta muhtemelen Türk temsilci Atina’ya, Rum temsilci de Ankara’ya bir ziyaret gerçekleştirecek.

Bu ziyaret önemli hem de çok önemlidir. Çünkü ziyareti planlayan Türk ve Yunan Dışişleri bakanlarıdır. BM genel kurulu sırasında Newyork’ta biraraya gelen iki bakan artık bu sorundan kurtulmak istediklerini ve iki komşu ülke ilişkilerini normalleştirmek için buna ihtiyaçları olduğunu belirttiler.

AB de önceki gün açıklanan ilerleme raporunda Kıbrıs sorununun artık çözülmesi gerektiğini ve BM gözetiminde devam eden görüşmelerin bir an önce çözümle sonuçlanması için üzerine düşeni yapmaya hazır olduğunu açıkladı.

BM genel sekreterinin Kıbrıs özel temsilcisi Downer yeniden adaya gelerek ziyaretlere başladı. İki toplum temsilcilerini buluşturdu. Downer liderler düzeyinde devam etmesi gereken görüşme sürecini yeniden başlatmak için zemin yoklaması yapıyor. 

Kısaca bir anda çarklar dönmeye, bütün taraflar Kıbrıs sorununu çözmeye odaklandı.

Ancak iki toplumun temsilcileri hiç acele etmiyor. Rum temsilci görüşme zemininin yeniden belirlenmesini isterken, Türk temsilci de esneklik gösteremiyor.

Halbuki görüşme zemini 23 Mayıs 2008 ve 1 Temmuz 2008 tarihlerinde Talat ve Hristofyas tarafından yapılan ortak açıklamalarda belirlenmiş ve yeni süreç bu zeminde başlayarak epey ilerleme sağlanmıştı. Hatta ilk görüşmede belirlenen 6 başlıktan 3’ü neredeyse tamamlanmıştı. Mülkiyet konusu görüşülmüş ama henüz sonuçlanmamış, güvenlik ve garantilerle, toprak konusu da en sona bırakılmıştı.

Nisan 2010’da KKTC Cumhurbaşkanı seçilen Eroğlu görüşme sürecine “Talat’ın bıraktığı yerden devam” diyerek BM genel sekreterine güvence verdi. Devam da etti ama bu süreçte önemsiz birkaç konu dışında herhangi bir ilerleme sağlanamadı. Bu arada önce AB dönem başkanlığı, ardından da Rum cumhurbaşkanlığı seçimi süreci kesintiye uğrattı.

Şubat 2013’te yapılan seçimleri kazanan Nikos Anastasiadis ise “önceliğinin ekonomik kriz olduğunu ve görüşmelere ancak kriz atlatıldıktan sonra başlayabileceğini” açıkladı.

2004 referandumunda evet diyen Anastasiadis’in bu tavrı şaşırtıcı olsa da hemen herkes tarafından haklı bulundu. Ama kriz atlatılamasa da belli bir yol alındığı halde bu kez “yeni görüşme zemini istemesi” ve özellikle Talat ve Hristofyas’ın 1 Temmuz 2008 ortak açıklamasında ifade edilen “tek uluslararası kimlik” konusunu yeniden masaya getirmesi ile “yeni bir ortaklık” yerine “Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bir federal devlete dönüşmesi”ni istemesine bir anlam verilemedi.

Burada Eroğlu ve temsilcisi Osman Ertuğ’un masaya ne gibi öneriler götürdüğü bilinmiyor. Çünkü Türk temsilci herhangi bir açıklama yapmadı. Görüşmelerde şeffaflık yoktur. Dahası geçmişte Eroğlu’nun “Çapraz oy ve dönüşümlü başkanlık” konularının birlikte ele alınmasına ve çapraz oya karşı çıkarak, dönüşümlü başkanlığı olmazsa olmaz olarak ileri sürmesi görüşme sürecinde kriz yaratmış, Rumlar çapraz oy yoksa, dönüşümlü başkanlık da yok diyerek, Eroğlu’nun bu tavrından mutlu da olmuşlardı.

Türk ve Rum temsilcinin Ankara ve Atina ziyareti yeni bir umut olacaktır. Çünkü anavatanlar çözüm sürecine doğrudan katkı yapmak istediklerini iki temsilciyi karşılıklı olarak kendi başkentlerinde ağırlamak istemelerinden belli olmuştur.

İşte bu süreçte CTP-BG’ye çok önemli bir görev düşüyor. Yakın zamanda yapılan genel seçimlerde  %40’a yakın oy alarak Meclis’te en büyük grubu oluşturan ve DP-UG ile koalisyon hükümetini kuran CTP-BG’ye çözüm sürecinde çok ihtiyaç duyulacaktır.

Görüşmelere ayak sürüyerek giden Eroğlu ve ekibini yakın markaja alarak çözüme giden yolda engel olmamalarını sağlamak CTP-BG’nin ve özellikle de Dışişleri Bakanı Özdil Nami’nin görevidir.

Aynı zamanda geçmişte gerek Akel, gerekse de Disi ile hem başkanlar, hem de komiteler düzeyinde çözüm görüş alışverişi yapan CTP-BG’ye bu yeni süreçte de bu girişimleri yaparak süreci ilerletme yönünde çok önemli bir görev düşmektedir.

Geçmişte 4 büyük partinin, güneyden Akel ile Disi, kuzeyden de CTP-BG ile UBP’nin biraraya gelerek süreci ilerletme yönünde ortak neler yapılabileceğinin konuşulması CTP yetkililerince önerilmiş ama başarılamamıştı. Buna Türkiye ve Yunanistan’ın önde gelen büyük partilerinin temsilcileri de dahil edilerek yeniden denenebilir.

Kısaca bu kritik süreçte CTP-BG’ye çok ama çok ihtiyaç var. Bu nedenle iç meselelerinin gazetelerde aleni biçimde tartışılarak içe döndürülmesine hiç ama hiç gerek yoktur.

CTP-BG “tarihsel ÇÖZÜM ve BARIŞ misyonunu” yerine getirmek için her zamankinden daha dikkatli olmak ve halktan aldığı desteği daha da artırarak süreçte en aktif rolü üstlenmelidir.

“İç çekişmeleri bir kenara koyarak çözüm sürecine odaklanmak”  CTP-BG’yi yönetenlerin yapması gereken budur.