ÇÖZÜM RÜYA MI?

Sami Özuslu

 

Eğer böyle giderse, evet çözüm bir rüya olup kalacak.
Uyurken insan görse görse rüya görür çünkü...
Ve biz uyuyoruz hala!
Kıbrıslılar...
Türkü de Rumu da...
Hristiyanı da Müslümanı da...
Barışı istiyoruz evet, ama altın tepside kahvaltıya bekliyoruz.
Bir sabah gözlerimizi açtığımızda önümüzde hazır bulmak istiyoruz.
Hatta mümkünse sosyal medyada hallolsun bu iş, biz de 'like' yapalım, emolojiler atıp barışı dijital alemde kutlayalım diye iç geçiriyoruz.
O yüzden çözüm rüyadır şimdiki halimizle...

*  *  *

Cumhurbaşkanı Akıncı Erdoğan'la tekrar görüştü ve kamuoyuna birkaç önemli mesaj iletti.
Ankara 3'lü ve 5'li konferansa hazırmış.
Garantiler konusunda adada üsleri bulunan İngiltere ile Rumların nüfusu çok diye Yunanistan umursuz olabilirmiş ama Kıbrıslı Türklerin güvenliği bakımından ve adada üssü olmadığından Türkiye umursuz kalamazmış.
Kıbrıslı Rum liderliği abartılı konuşmalar yapıp beklentileri gereksiz noktalara taşıyormuş.
14 Eylül'e kadar yapılacak 6 görüşmede, 4 başlıktaki eksiklikleri giderip New York'ta 3'lü ve 5'li zirvenin önü açılabilirmiş.
Kıbrıs Türk tarafının önerileri asla konfederal değil, 11 Şubat belgesine uygun, federal argümanlarmış.
Hedef halkın önüne kabul edilebilir bir referandum metni koymakmış.
2016 içinde çözüme ulaşılamazsa, sonraki nesiller farklı yollar deneyecekmiş.

*  *  *

Akıncı'nın açıklamaları yüzde 50 umut, yüzde 50 umutsuzluk duygusu yarattı bende...
'Ankara'nın çoklu konferansa hazır olması' pozitif gibi duruyor, lakin o konferansta elinde nasıl bir kart tutacağını bilememek negatif bir durum yaratıyor.
2016 bitmeden çözüme varmanın gerekliliğini söylüyor Başkan ve evet, en kısa sürede çözüm bulmamız lazım, amma ve lakin sonraki nesillerin deneyeceği 'farklı yollar'la neyin kastedildiğini de kestirebiliyorum.
6 görüşmede boşlukların giderilmesi yönünde canla başla çalışılacağına şüphem yok ve umut veriyor müzakerecilerin samimiyeti, ama bizzat Başkan karşı tarafın 'abartılı' konuştuğunu söyleyerek, bir sonraki adımda 'kim suçlu' polemiğine yatırım yapılıyor gibi bir algı gelişiyor zihnimde...
Garantörlük konusunda konferansa  yeşil ışık güzel bir renk, ama konuya sadece bizim açımızdan bakmanın, değişen konjonktürle ne kadar uygun olduğu sorusunu bizden başkalarının sorma ihtimalini hesaba katmıyormuş gibi cümleler kurmak da o rengin parlaklığını götüren bir leke oluşturuyor.
Bu yüzden yüzde 50, yüzde 50...

*  *  *

Şimdi soru şu: Hangi yüzde 50 kazanacak?
'İyi' olan mı, yoksa 'kötü' mü?
Kumar gibi birşey bu...
Bet oynuyoruz sanki...
Toplum kumara alıştı ya, belki de müzakere sürecinde sona gelinebilirse 'çözüm olacak mı' konulu betler bile oynatılacak!
'Garantilerin aynen devam edeceği iki toplumlu, iki kesimli, dönüşümlü Başkanlıklı anlaşma' 1'e 5 verecek mesela...
Tam bizlik!
Şaka bunlar belki ama toplum tam da böyle bir durumda...
Sadece izliyoruz. Tribündeyiz. Oyunda değiliz. Pasifiz.
Ne söylenirse onu biliyoruz. Söylenmeyenler gündemimizde bile değil haliyle...
Toplumlar çözüm sürecine dahil edilmiyor. Oysa sürecin başında tam tersini söylüyordu Eide...
Müzakere masasına paralel, katılımcı süreçler olacaktı.
Yok!
O yüzden çözüm bir rüya şimdilik...
Olmasını çok istediğimiz, ama onun için birşey yapamadığımız bir rüya...
Uyumaya devam mı, yoksa uyanıp şu işi rüya olmaktan çıkarmaya niyetimiz var mı?
Belki de 4 ay sonra çok geç olacak.