Çok fazla artistlik!

Cenk Mutluyakalı


“Hayat, bir hayat yani. Çok fazla artistliğe gerek yok” der, eski yazılarından birinde, Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım Koyuncu...
“İnsana güç veren kendi istediklerini yapmak, kendi gibi olmak...”

***

İnsanın ‘kendi’ gibi olması, biraz da toplumsal baskılardan ‘arınması’na dair bir marifet!..
Size dayatılan rolü, reddetmek, çoğu zaman...
Yüreğinizle yüzleşmek...
İç sesinizi dinlemek, onca ‘gürültü’ye rağmen çok daha derinlere inerek...

***


Elbette ‘kendi gibi olmak’ şöyle de bir tehlike barındırmıyor değil...
Öğrenmemek...
Yüzleşmemek...
Ve ders almamak, hiç bir şekilde...
Bunu çok fazla yaşıyoruz, kendi öykümüzde...
“Ben böyleyim arkadaş!..”
İyi öylesin de bu engel değil ki, ‘yüzleşme’ denen iyiliğe...


***

IŞIK fuarının son gecesinde, sevgili Tufan Erhürman şu soruyu sordu, “İnsan şaşıyor, bu kadar kötülük nasıl birikiyor bu toplumun içinde...”
Ve tek kelime seçecek olsa, ‘öfke’yle tanımladı, Kıbrıslı Türkler’in yaşadığımız yüzyıla varan hallerini:
‘Öfke!..’
Çoğunlukla da galiba ‘kendimize’...
Nerede, nasıl, kime ‘patlayacağı’ belii olmayan bir ‘öfke’...


***


Orhan Pamuk ‘Sürgün’de şöyle der:
“Bir zamanlar dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünürdüm. Çocuktum, aptaldım. Pancurları kapadım, sürgüyü çektim: Dünya orada kalsın...”
Tam böylesi bir ruh hali var, Akdeniz’in bu acılı adasına ‘sürgü’yü çekmiş, ‘pancurları’ kapatmış geniş yığınların sözlüğünde...
Kendi yurdunda ‘sürgün’ hayatı yaşamanın ağırlığında ezilen bedenler, başka başka insanlara günü ‘zindan’ etmenin hesabında...
Oysa ki...
“Hayat, bir hayat yani...”
“Çok fazla artistliğe gerek yok...”
İyilik çoğalsa içimizde...
Belki ‘sürgü’yü açacak birileri...
Yeni ve dünden iyi bir güne...