Çocukluğu hastalıklaştırmak

Cenk Mutluyakalı

Özellikle ergen çocukları olan arkadaşlarımdan hep duyuyorum. Hemen her ay psikolojik destek için bir uzmana başvuruyorlar.

Ya “dikkat dağınıklığı” ya da “öğrenme güçlüğü” gibi tanılar var çocuklara…

Sanki biraz da istismar var bu alanda…
Belki ben yanılıyorum…

Çünkü anlatılanlar, kendi çocukluğum ya da ergenliğimin doğal halleri gibi geliyor. Koşup yorulduğum, sıkılıp dağıldığım, dalıp gittiğim, kavga edip barıştığım, kendi hayallerime daldığım sıradan günler…

Kimi zaman dostlarıma, “biraz da kendi hallerine bıraksanız çocukları” diyorum.

***
Yeni nesil, enformasyon çağının dijital yerlileri. Dünya avuçlarının içinde dönerken dikkatlerinin tek bir noktada toplanmasını beklemek ne kadar doğaya uygun? Sokaklardan olabildiğince koparken ekranların bir tür dijital sığınağa dönüştüğü zamanda büyüyor çocuklar...

Hangisi daha tehlikeli bilemiyoruz üstelik şimdi... Sokaklar mı yoksa içinde kayboldukları dijital dünya mı?

***
Her bilgiye sınırsız erişim imkânına sahipler…
Kimi yeni ufuklara açılıyor, hayal dünyaları değişiyor ya da genişliyor, kimi dağılıyor…

İçlerine kapanıyorlar zaman zaman…

“Sosyal medya” diye anılan bir çukurda belki yalnızlaşıyorlar…

Üstelik bugünün ezberci, sınav odaklı eğitim sistemi, bu çocuklara elbette sıkıcı geliyor. Bazen sahip oldukları kişisel bilgi havuzu, okulun sunduğundan çok daha derin, çok daha çeşitli. Bu sebeple eğitim kurumları, çoğu çocuk için bir öğrenme alanından çok, bir “bekleme odası”na dönüşüyor.

***
Maalesef “ticarileşen” alanlardan biri de sağlık…
Hele hele çocuklar üzerinden…

Kolay değil!
İnsan titrer çocuğunun üzerine…

“Dikkat eksikliği”, “öğrenme güçlüğü”, “davranış bozukluğu” gibi muğlak ve soyut tanımlar ebeveynlerin çaresizliği üzerinden kolayca birer reçeteye dönüşebiliyor. Hele hele kimi çocukların ilaç bağımlısı yapıldığını işitiyorum.

Bu alan ne kadar denetlenebilir, doğrusu bilmiyorum.

Veri yoksunu bir ülkede yaşıyoruz; kaç çocuğun psikolojik destek aldığına, kaç aileyi bu sürecin sarstığına, gördüğümüz tablonun gerçekten neyi işaret ettiğine dair ortak bir bilgi havuzumuz bile yok.

Keşke biraz daha fazla dinleyebilsek çocukları, onların sesine kulak verebilsek, işitebilsek seslerini, anlayabilsek dünyalarını...

***
Ergenleri ya aşırı ilgisizlik ya da aşırı ilgi savuruyor belki.
Ama dedim ya…
Bir de çocuk kalabilme hali vardır.
Hep “yarışmak” zorunda kalmadan…
Hep “kendini göstermek…”
Sürekli “performans baskısıyla” yüzleşmeden…

Çocukların omuzlarına yüklediğimiz sürekli yarışma ve kendini kanıtlama baskısını kaldırmak gerekiyor belki de…

Onları sadece var oldukları için sevmeye, geliştirmeye ve kendi ritimlerini bulmaları için sabır göstermeye ihtiyacımız var sanki…

Uzmanlar ne der merak ediyorum.
Ancak ben şu soruyu kendime sormadan duramıyorum:
Doğal mı bu kadar çok — ya da ne kadar çok — dikkat eksikliği, öğrenme güçlüğü, davranış düzenleyici tanı, ilaç temelli müdahale?

Doğal mı, çocukluğun kendisini uzmanlara bağımlı bir yaşam hattına dönüştürmemiz?