Çocukça...

Eralp Adanır

Konuşma içerisinde “çocukların” dünyası kullanılarak çokça cümleler sarfederiz.

Bunların çoğunluğu ise maalesef “küçük görme” eyleminin tutsağı edilmektedir.
“çocukça düşünce, çocukluk yapma, sanki de çocuksun, çocuksu olma vb.” genelde çocuk dünyasını küçük görür, hatta aşağılarız da.

Bir toplumun geleceği; çocuklarındadır derken, diğer taraftan hakaret temalarına yine çocukları alet ederiz.
Sadece politikacılar ya da hakaret edenler tarafından mı?

“çocuk istismarı” denilen ve ülkemizde neredeyse yeni yeni tartışılmaya başlayan çocuk hakları konusunda; çocuk işçilerden tutunuz da, cinsel istismara uğrayan, kötü muamele gören, çocukluğunu yaşayamayan, yaşayacak ortamlara sahip olmayan çocuklarımızın olduğunu gözardı edemeyiz.

Halbuki “çocuk” denilen bu küçüklerin önemi, bizim dışımızdaki dünyada kat kat fazladır. Yazar Sunay Akın ne demiş:

“Bir toplumda çocuğun dünyası önemsenmiyor, aşağılanıyorsa ve küçümseniyorsa, orada demokrasi değerlerini yaşatmanın olanağı yoktur...”

Bundandır ki İstanbul’da binbir zorluk ve mücadeleyle, İstanbul Çocuk Oyuncakları Müzesi’ni açmıştır.
Düşünün ki bu dönem meclise giren genç milletvekillerimizin bazı davranışlarını “çocukça” diyerek “çocuğun” arı-temiz ve masum dünyasını bir “aşağılama-küçük görme” aracı olarak kullanan siyasetçilerimiz, hatta bazı basın organlarımız olmuştur.

Tıpkı bir ülkenin kültüründe ve gelişmişliğinde gösterge olarak bir mihenk taşı olan Tiyatro sanatını, ya da edebiyatını “aşağılama-küçük görme” malzemesi olarak kullanılması gibi.

Ne deniyor: “edebiyat yapma!”.

İyi ki Çocuk Oyunlarımızın gelenekselliği ve folklorik yapısını ele alan, bu konuda uğraş veren derneklerimiz, meraklılarımız, araştırmacılarımız vardır.

Yoksa Kıbrıs Türk Toplumunun çocuk olmadan büyümüş şekilde dünyaya gelen yaratıklar olduğu sanılacaktı dünya nezdinde.

Müzeyi geçtim de çocuk parklarımızın durumu ne sizce.

Bir Girneli olarak kim ne derse, ne söylerse söylesin, Girne Barış Parkı’nın çocuklarımız ve hatta aileler için bu karmaşanın, itişip kakışmanın, bardağın hep boş tarafını görmeyi adet etmenin geleneği içerisinde bir “nefes” olduğu gerçeğini kim yadsıyabilir ki.

Beledi hizmetler açısından belediyelerimiz eleştirilmeyecek mi?

Elbette eksikler, yanlışlar eleştirilecek ama doğru yapılanlar da dile getirilecek.

Keşke toplum olarak doğru olanları da alkışlama olgunluğunu gösterebilsek.

Devlet; çocuklarımızın dünyasına gereken önemi vermiyorsa, görev belediyelerimize düşer. En azından oyun parkları, hatta çocuklar için aktiviteler açısından.

Belki de demokrasiye ve insana saygıya çocuklarımızdan başlamalıyız.

Bu masum yaratıkların dünyasına pençelerimizi geçirip onları alet ederek, karşımızdakini küçük düşürme senaryolarından ve söylemlerinden vaz geçerek, belki o zaman demokrasi değerlerini bizler de öğrenir ve hakkıyla yaşatırız.