Çocuğunuzu Ne Kadar Tanıyorsunuz?

Salih Sarpten

Sevgili Cenk’in geçtiğimiz hafta Cuma günkü “Eğer Sınav Olmasa…” başlıklı köşe yazısı, kolej giriş sınavlarının hem çocukların psikolojilerinde hem de eğitim sisteminde ne denli olumsuz etkiler yarattığını bir kez daha ispatlar nitelikteydi... Okumayanlara öneririm…  Yazı, bir yönüyle de; “gerçekten çocuklarımızı tanıyor muyuz?” sorusuna da anlamlı yanıt bulmamız gerektiğini gözler önüne serdi. Sahi, çocuğunuzu ne kadar tanıyorsunuz?

Şüphesiz, çocuğumuzu tanıyıp-tanımama durumu bir sınavın sonuca bağlı değildir. Ancak unutulmamalıdır ki, çocuğunuzu tanımanız onun gerçek başarılar elde etmesi ile çok yakından ilişkilidir.

Şimdi gelelim esas soruya: “Çocuğunuzu gerçekten tanıyor musunuz?”

“Elbette tanıyorum, o benim çocuğum” dediğinizi duyar gibiyim. Yine de bir daha düşünmenizi öneririm. Çünkü araştırmalar göstermiştir ki, biz anne-babalar, çocuklarımızı tanıma konusunda objektif değiliz… Bunun asıl nedeni de, anne-babaların çocuklarını olmaları istedikleri gibi görmeleri için güçlü bir güdüye sahip olmalarıdır. Doğal olarak tüm anne-babalar çocuklarının başarılı olmalarını, iyi bir eğitim almalarını ve sonuçta da refah bir hayat sürmelerini isterler. Bu durum çocuklarının mutluklarını ötelemelerini, yaşamlarını bugüne göre değil de geleceğe dair olmalarını doğursa bile… Kısaca biz anne-babalar çocuklarımızı “oldukları gibi değil”, gelecekte “olmalarını istediğimiz gibi” görmeye odaklıyız…

İşte tam da bu durum daha çok özel dersin, daha çok dershaneye gitmenin, daha çok ders çalışmanın bunlara karşın daha az oyun, daha az eğlence, daha az nitelikli vakit geçirmenin temelidir.

Oysa yapmamız gereken çok basittir. Onlarla iletişimi artırmak, onları dinlemek ve anlamak… Doğru bir davranış gibi görülse de çoğu kez yaptığımız yanlış, çocuklarımızı sorgular gibi yaptıklarını öğrenmeye çalışmak, onları değerlendirmek ve ne yapacaklarını söylemektir. Oysa bunların hiç birisi paylaşmak değildir. Yani onları anlamaya yönelik değildir.

Çocuklarımızın neyi sevdiğini, neyi sevmediğini, nelerden hoşlandığını, nelerden hoşlanmadığını biliyoruzdur elbette ama tanımak bu da değildir. Tanımak, onun güçlü yanlarını keşfetmektir. Gerçekten keyif alarak yaptığı, ilgi, istek ve yetenekli olduğu alanları bulabilmektir. Güçlendirmesi gereken yanının kendisinin fark etmesini sağlamak, kişisel gelişimindeki muazzam değişimi sizin fark ettiğinizi görebilmesidir…

Daha önceki yazılarımda da vurgulamıştım. Güncel bir örnek olduğu için yeri gelmişken tekrar yazayım; “Facebook bir ülke olsaydı, nüfus bakımından Çin’den sonraki en büyük ülke olurdu. Ve bu ülkeyi 20’li yaşlardaki gençler yönetirdi…” Ve sanmayın ki bu gençler girdikleri bütün sınavlarda üstün başarı gösterdiler, en iyi okullarda ya da en iyi hocalardan dersler aldılar… Sadece güçlü olan yanlarını geliştirdiler, ortaya koydukları öznel fikirlere değer veren yetişkinler buldular.

Sözün özü; çocuğunuzu ne kadar tanıdığınızı gözden geçirin, onunla nitelikli zaman geçirin, onu dinleyin, anlayın, düşüncelerine ve öznel fikirlerine değer verin. Ve sonra yakın gelecekteki müthiş başarısından onur duymaya hazırlanın…

 


Aklınızda Bulunsun

John Dewey’den Küçük Bir Ders

Ünlü eğitimci bilimci John Dewey, küçük oğlu ve komşusu ile birlikte evin önünde yürürlerken Dewey’in küçük oğlu çamurlu suyun içinde yürümekte ısrarlıydı. Dewey’in yüzünden ne yapacağını bilmemenin acizliği okunuyordu.

Onu böyle gören komşusu:

  • “Çocuğu sudan çıkar yoksa üşütecek” dedi.

Dewey’in yanıtı çok farklıydı:

  • “Biliyorum, biliyorum ama onu bu çamurlu sudan çıkarmanın bir faydası olmayacak. Çıkmayı arzu etmesi için ne yapmam gerektiğini düşünüyorum.”

Tüm stratejilerin başladığı ve bittiği yer sizsiniz. Eğer bir yere gitmek istiyorsanız, bilgi çağında kolay bulmanız için kılavuzluk edecek araçlar bulabilirsiniz. Bir şey yapmak istemiyorsanız, bir yere gitmek istemiyorsanız, bilginin ve bu araçların sizin için yapabilecek çok az şeyi var


Biliyor muydunuz?

Dünyanın Aradığı Yeni Beceriler

Küresel anlamda yapılan birçok pedagojik araştırmada gelişmekte olan ülkelerin daha etkin temel becerileri öğretmeleri gerektiği ortaya çıktı. Çalışmalarda; aritmetik ve okuma-yazma temelleri yerine 21. yüzyıl becerilerini geliştirmek için gerekli pedagojilere ve teknolojilere yatırım yapılması öneriliyor.

Daha farklı bir ifadeyle, günümüzde ihtiyaç duyulan beceriler çok ciddi oranda değişmiştir. Gelecek yılları da düşündüğümüzde öğretimde artık daha farklı beceri eğitim sistemimize entegre etmemiz gerektiği apaçık ortada…

İşte dünyanın aradığı yeni beceriler: Liderlik… Dijital okur-yazarlık… İletişim… Duygusal öğrenme… Girişimcilik… Küresel vatandaşlık… Problem çözme… Takım çalışması - işbirliği…