Radarların yenilenmesine ilişkin ihale süreçleri herkesin malumu. Bu süreçte, cezaların tebliğ edilmesinde de büyük aksaklıklar yaşandı; neredeyse 3 yıla yakın bir süre kimseye ceza ulaşmadı.
Oysa cezalandırmanın en önemli amaçlarından biri önleyici olmasıdır. Şöyle düşünün: Bir polis sizi yolda durdurup, herhangi bir yasadışılık sebebiyle raporladığında, o konuda uzun bir süre daha dikkatli olursunuz. Tüm mesele bu. Kamera cezaları gitmeyen sürücüler, mevcut noktalardaki sorumluluklarını aksattı. Bu ihmal dönemi ise ne yazık ki ciddi ve ölümlü trafik kazalarının arttığı bir zaman dilimiyle örtüşüyor.
İnsan olarak maalesef cezalandırma ile öğreniyoruz. Hal böyleyken, hem tahsilattaki eksikliklerin hem de kazaların sorumluluğunu taşıyan en üst amir, bugün popülist bir söylemle, kendi dönemindeki ihmal yüzünden devlet kasasına girmeyen paranın affedilmesini talep ediyor.
Evet, vatandaş haklı olarak bunu ister ve destekler. Ama işin adil yolu şudur: Savcılık şöyle bir karar versin — vatandaş ödemesin, ancak bu bedeli zarara neden olan devlet yetkililerinden şahsen tahsil edelim. Ceza hukukunun en önemli prensiplerinden biri olan ‘suç ve cezaların şahsiliği’ ilkesinin farkındayım; ama popülizmse popülizm.
Kaldı ki, Kamu Görevlileri Yasası çok açıktır:
“Kamu görevlileri, görevlerini dikkat ve özenle yerine getirmek zorundadırlar. Kasıt ve ihmal nedeniyle devlete verdikleri kayıp ve zararlardan ötürü sorumludurlar… Kurumun, genel kurallara göre sorumlu olan kamu görevlisine rücu hakkı saklıdır.”
Bu hüküm tek başına yeterli değil; diğer düzenlemeler de aynı noktayı pekiştiriyor:
• Ceza Yasası (Fasıl 154), görevi kötüye kullanma, ihmal sonucu kamu zararına yol açma, kamu kaynaklarının kötüye kullanılması gibi fiilleri suç sayar (Madde 100, 105, 105 A). Bu maddeler, hapis ve para cezaları öngörür.
• Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasası, kamu kaynaklarının usulsüz kullanılması halinde sorumlulara kamu zararının tazmini yükümlülüğü getirir.
• Sayıştay Yasası, kamu zararının tespit edilmesi halinde Sayıştay’ın rapor düzenleyip konuyu Başsavcılık’a iletmesini zorunlu kılar.
• KKTC Anayasası Madde 83-84, bakanların görevleriyle ilgili suçlarda Yüce Divan yolunu açık tutar. Yani Meclis soruşturma açar, suç unsuru varsa bakan Yüce Divan’da yargılanır.
Yani görev ihmali sonucu oluşan zarar, sadece hukuken “tahsil edilebilir” değil; ceza sorumluluğu, mali tazmin yükümlülüğü ve siyasi hesap verme mekanizmalarıyla birlikte işletilmek zorundadır.
Tabii ki Savcılık ne diyecek, şimdiden kestirmek zor. Ama şurası net: ‘Mali af’ kapsamına girecek bir düzenleme yasa ile yapılmak zorunda. Meclis’in gündemine mi gelecek, yoksa alışkanlık haline getirdikleri gibi yine yasa gücünde kararname ile mi yürüyecekler, onu da göreceğiz.
Bir gerçek var ki, ne yaparlarsa yapsınlar, bu hamle sorumsuzluklarının yarattığı karmaşadan en az zararla çıkma çabası. Bedel ödemeden, popülizmin konforunda günlerini gün etme niyetindeler. İşte bu yüzden, asıl bedeli ödetmek bizim elimizde. İlk adım, Ekim’deki cumhurbaşkanlığı seçimi. Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecektir.