Çetenin melekleri…

Mert Özdağ

 

2000’li yılların başından itibaren Kıbrıs’ın kuzeyinde “sağ” partiler 'siyasi zemin' sorunu yaşamaya başladılar…
Bankaların batmasıyla başlayan süreçte, Türkiye’den Lefkoşa’ya dayatılan kemer sıkma politikaları, sağın ganimet-çıkar odaklı siyasetini derinden etkilemeye başladı.
Dönemin en meşhur milliyetçilerinin bile meclis basma olaylarına karışması, sağın zeminindeki kırılmayı gözler önüne seriyordu.
Bundan bir süre sonra çözüm sürecinin referandum ile zirveye ulaşması döneminde de Denktaş ve UBP ikilisi tamamen retçi cephede yer almışlar, federasyon temelli çözüm planının tümden reddetme noktasında birleşmişlerdir.
Kıbrıs’ın “sağı” bu duruşu ile hem Türkiye’deki Anadolu halkının tek başına yönetime seçtiği iktidar ile ters düşmüştü, hem de kendi halkı ile…
Kıbrıs Türk toplumu düzenin yaratıcılarının fikirlerini elinin tersiyle itmiş, çözümden ve çözüm siyasetinin lideri CTP’den yana tavır göstermişti.
Ne olduysa bu olaydan sonra oldu…
Sağ artık kendisini tekrarlamak yerine yalana ve gizli politikaya yönelmeye başladı.
Mehmet Ali Talat döneminde çözüm sürecinin önemli adımlarından Taşınmaz Mal Komisyonu’na karşı çıkan Derviş Eroğlu liderliğindeki UBP, bu komisyonun kuruluşunun “Anayasa’ya aykırı” olduğu iddiasıyla mahkemeye bile başvurmuştu…
Daha sonra kendisi Cumhurbaşkanı seçilen Derviş Eroğlu, ne bu komisyonu kapattı, ne de aksi bir şey söyledi, sindi kaldı…
Neyse konumuz komisyon değil…
Sağın bu yalpalama döneminin baş aktörlerinden Derviş Eroğlu açık açık halka yalan söyleyerek CTP dönemini geçirdi.
Birçok yalan söyledi Eroğlu…
Seçilmeleri halinde kazanılmış haklara dokunmayacağını, maaş artışı yapacağını, HP’yi kaldırmayacağını yazılı-imzalı belgelerle ilan etti.
Geldikten sonra ise yıkım paketine imzayı attı.
Artık halkın gözündeki Eroğlu sadece çıkar odaklarının çevrelediği bir gruptan farksızdı.
UBP’nin içinde büyüyen çıkar çeteleri iktidar olanaklarını kullanarak birçok zengin yarattı.
Devlet işleri ihalesiz olarak paylaşıldı.
Toplumda saygın olmayan onlarca kişi aniden zengin oldu, para kazandı.
Bu süreç devem ederken, UBP kendi içinde çıkar kavgasına girişti.
İktidar olanaklarını kimin kullanacağına ilişkin zeminde başlayan bu kavgada AKP ve derin çevreler de taraf tuttu.
Bu nedenle kavga uzadı…
Ve uzamaya da devam edecek…
Ancak sağın politik zeminindeki çatlama da bu süre zarfında büyüdü.
UBP ve DP’nin ortak ürünü olan 'Cemal Bulutoğluları vakası sağın son dönemde geldiği en son nokta oldu.
Denktaş-UBP rejiminin tüm özellikleri ilk kez bir adamda toplanmıştı.
Çıkar, partizanlık, adam kayırma, çeteleşme tavırları, tehlikeleri çevrelerle yakınlık, yalancılık vs…
Hepsi belediyenin yönetiminde iktidar olmuştu.
UBP ve DP, bu süreçte belediyenin bu noktaya gelmesindeki esas sorumlu olduklarını biliyorlardı.
Siyasetlerindeki temelsizlik ilk kez bu kadar açık bir şekilde ifşa olmuş, evlerimizin önünde biriken çöp dağlarıyla iliklerimize kadar hissettiriyordu.
Takvim yaprakları 2011’i gösterdiğinde sağ siyaset Lefkoşa’da yerle birdi artık.
İflas etmiş bir belediye, toplanmayan çöpler…
Bulutopluları’nın istifası ve dahası…
Hepsini birlikte yaşadık.
2013’ün Nisan ayında yapılacak seçimde sağın yapacak tek şeyi kalmıştı artık.
Kendi yarattığı enkazı başkası yaratmış gibi davranmak ve yine yalan söylemek…
Bu nedenle UBP ve DP bu seçimde olabilecek “en temiz” yüzlü elemanlarını seçmen karşısına çıkardı…
Üstelik de “dürüstlükten” dem vuran bir propaganda kapmayası hazırladılar…
Ancak son 15 yılda siyasetteki dürüstlük adına ayakta duran hiçbir kaleleri olmadığını kendileri de biliyordu…
Lefkoşalı şimdi bir seçim yapacak.
Çetelerin melek yüzlü şeytanlarına yine kanacak mı?
15 yıldır yalan söyleyerek kandıran sağdaki çetelere yine oy verecek mi?
Göreceğiz…