Ceset, medya ve sosyal medya…

Mert Özdağ

Bütün hafta siyasi konularla uğraştık.

Bugün biraz ‘gündem dışı’ takılacağız.
Konumuz intiharlar…
Geçmişe nazaran medya daha özenli, intihar haberleri konusunda…
En azından “yöntem” tarif edenler azaldı.
Birkaç gazete dışında çok satanlar listesinin başında gelenler ciddi gazetecilik yapmaya çalışıyor.
İyi niyetten kuşkum yok.
Geçmişte çok konuştuk.
İntihar haberlerinin olası yeni intiharları tetiklediğinden çok bahsettik.
Yine bu konuda hassas bir dönemden geçiyoruz.
İntiharlar arttı.
Havada kasvet var.
Kış bastırdı.
Maddi sorunlarımız var.
Ailevi sorunlarımız da…
Ve dahası…
Böylesi dönemler intiharların artığı, 'depresyon mevsimi' dedikleri dönemler…
Dedim ya, medya çok daha özenli artık.
Ama iş sadece medya ile bitiyor mu?
Hayır!..
Artık sosyal medya da var.
“Gazetecilere ders vermeye” meraklı kimilerinin intiharlar konusunda medyadan beklediği “etik” kuralları internet ortamında sergilemediğini görüyoruz, ne yazık…
Ha normal, ha sosyal medya…
İkisi de insana ulaşmıyor mu?
İkisi de toplumu etkilemiyor mu?
Hadi medyayı “adam” ettik, etik kurallara uymakta zorladık.
E sosyal medyayı ne yapacağız?
Cesedin fotoğrafından tutun, ölümün en ince ayrıntılarına kadar yazan yazana!
İntihar haberlerine nasıl yaklaşmak gerektiğini gazetecilerden öğreniyoruz, bu doğru…
İntiharı cezbetmemek için gazetecilerin yöntemleri var.
Gazeteciler bunu öğreniyor, uyguluyor…
Ancak sosyal medyacılar bunu öğreniyor mu?
Emin değilim…
Sanırım son intiharlarla ilgili olarak sosyal medyada yazılanlar psikologlar ve gazetecilerin yapma dediklerinin tam tersi…
İntihar edenin hem mağdur-kurban olduğunu, hem de suçlu-bencil olduğunu unutmamak, çocuklar, gençler ve depresyondaki insanların sosyal medyada yazılanları yakından takip ettiğini hep hatırlamak gerek.
Aksi halde gazetecilerin ve psikologların korktuğu olur ve intiharlar art arda taklit edilmeye başlar…
                                                                     ***
Evet son intiharlar belki de birbirini tetikledi.
Ve birçoğunda aynı yöntem kullanıldı.
Bizler gazetelerde haberleri yayına hazırlarken bazı teknikler kullanıyoruz, bu doğru…
Kimi intiharları çok küçük puntolarla kısa haberler olarak verirken, ülkede çok tanınan şahısların ölümlerini daha geniş verebiliyoruz.
Ancak esas dikkat ettiğimiz haberde “intihar etti, canına kıydı” gibi cümleler kullanmamak.
Ve en önemlisi intiharda yöntem tarif etmemek!
Zira ölüme giden sürecinin ve intihar yöntemin detaylı anlatımı, özellikle ergenlik dönemindeki gençler, genç yetişkinler ve depresyona ve intihara eğilimli kişiler için özendirici bir rol model olma, taklit edilme olasılığını artırıyor.
Pek çok bilimsel araştırma bu riskin altını çiziyor.
İntihar haberi yayımlanırken (ki bu bir süreçtir), uzmanların bilgilendirici, destek ve tedavi yöntemlerine dair yol gösterici açıklamalarına da yer verilmesi  gerekir diye düşünüyorum.
                                                                     ***
Dünyada durum ne peki?
Yabancı medya kuruluşları ne yapıyor?
Dünya medyası genellikle intihar haberleri konusunda 'seçici' davranıyor.
“Tanınmış kişilerin intiharları ve toplum intiharlar dışındaki intiharların yayınlanmaması gerekir” şeklinde genel bir kanı var.
Tanınmış medya kuruluşları sıradan intiharları genelde görmezden gelirken, yayınlamak zorunda olduklarını da sıkı bir süzgeçten geçiriyor.
“Hiç yayınlamamak” gibi çok tercih edilen bir yöntem revaçta anlayacağınız.
Ama bizim gibi küçük ülkelerde bunu uygulamak çok zor.
Hatta imkansız…
Hadi tanınmamış bir şahsın intiharını görmezden geldiniz varsayalım.
Peki çok tanınan ve sevilen kişilerin ölümlerini ne yapacağız?
Sosyal medyada herkes okuyacak, komşu komşuya anlatacak, haber yayıldıkça yayılacak.
Gizlemek mümkün değil!
Hele hele de ‘abartma’ konusundaki özelliğimizi de bu hesaba katarsak vay halimize.
Eğer medya devreden çıkarsa ortamın çok daha kirli bilgilerle dolacağını düşünüyorum.
En azından medya ve haberciler böyle bir bilgi kirliliği içinde 'en doğru' bilgileri kamuoyuna pompalayarak doğru olanı yayma şansına sahip.
Böylelikle de aşırı abartının önüne geçebiliyor, yanlışın yayılmasını engelleyebiliyoruz.
Özetle demek istediğim Kıbrıs Türk medyasının ülkemizin koşulları gereği intiharları 'tamamen yok sayma' şansı yok.
En azından şimdilik gazeteler arasında bu yönde bir konsensüs yok.
İleride gazete yöneticileri birlikte hareket etme kararı alır, “Tümden yok sayıyoruz” gibi bir irade ortaya çıkar mı, pek sanmıyorum.
Gizlemek-yok saymak elde değil belki ama; haberlerin içeriğine müdahale şansımız hala mevcut.
Ben ufak tefek kötü örnekler dışında basınımızın genelinin eskiye oranla çok daha fazla titiz davrandığını düşünüyorum.
Ancak esas kontrol altına almamız gereken bir nevi bilinç ortamını yaymamız gereken mecra sosyal medya…
Medya ve sosyal medyanın etik değerlere birlikte eğildiği günleri yakalayabilirsek bu sorunun üstesinden geleceğiz diye düşünüyorum.
Zira iletişim, medyanın tekelinde değil.
İnternet, medya ve dedikodu mekanizması memleketin 'bilgi nehrinin' bütününü oluşturuyor.
Ve bu nehrin kirli her damlası suyun geneline zehir yayıyor.
Her bir bireyin toplumu, gazeteciler kadar düşündüğü ortamı yaratmak gerekiyor.
Çok daha fazla canlar kaybetmeden…
Çok daha acılar çekmeden...
Az daha özen...
Hepimize...

/////

Kaçak güreşçi çok…

İnternetteki bazı haber sitelerinde “imzasız-takma” isimlerle yorum yazan kahramanlar var…
Gizli gizli!..
Saklanarak!..
Ne aşağılamalar, ne küfürler…
Okuyunca mideniz bulanıyor.
Bu memlekette gazetecilik yaptığınızdan utanıyorsunuz.
Sağ olsun kimi internet sitelerimiz de bu yorumları onaylayarak yayınlıyor!
Takma isimlerle bizlere, diğer yazarlara siyasi parti yöneticilerine olmadık küfürler ediliyor.
“Yorum” adı altında çirkin aşağılamalar yapılıyor.
Kimse bu tarz bir çirkinliği hak etmiyor.
Yorum yazacaksanız, çıkarsınız, isminizi de verirsiniz, açık açık yorumunuzu yazarsınız.
Öyle korkak kahraman edalarında “Lefkoşalı Ali” bilmem nereli Mehmet gibi isimler kullanarak siyaset yapmazsınız…
Bizler her gün bu köşelerde kendi imzamız ile yorumlar yapıyoruz…
Birçok tehdidi, birçok riski göze alarak.
Çoğu zaman da birilerini rahatsız ediyoruz.
Gazeteciliğin doğasında vardır, rahatsız edeceksin ki bir şeyleri değiştirebilesin.
Kimseden çekinmiyoruz.
Kendine “okuyucu” diyen kitle, de eğer “yorum” yapacaksa en az bizler kadar cesaretli olmak zorundadır…
Yorum yapacak olan  yorumunu yapsın, ama kim olduğunu da söylesin!..
Söylesin ki cevabımı da verebileyim.
Yoksa gizli savaşlardan kimsemize hayır gelmez.

////

Piyasanın 'öğleni' öldü mü?

Büyük kentlerde esnaf dillendiriyor.
“İç piyasa durdu”
Peki “neden” diye hiç düşündük mü?
Mesela Lefkoşa’da 'kuru bir öğle hareketliliği' var.
Kuru bir trafik!..
Piyasaya yararı olmayan “Çocuğu okuldan al eve götür-nenesine götür” trafiği…
Eskiden kamuda mesai uzundu, uzun bir öğle ara vardı.
Çalışanlar öğle arasında panik yapmaz, alışverişe gider, yemeğe giderdi.
Bu öğle araları da piyasada hareketliliğe neden olurdu.
Şimdi yollar kalabalık ama esnafa getirisi yok sanki.
Ne dersiniz?