Cesaret cüretle, korku tereddütle büyür

Serhat İncirli

Sabah gazetesinde Tayyip Erdoğan’a ait bir söz: “... Tercihinden ötürü kimseyi tehdit etmedik”...
İlginç!

-*-*-

Peki neden bir yığın Kıbrıslı Türk Türkiye’ye giremiyor?
Mesela yani!
Veya benim gibi “neden gitmeye korkuyor?”...

-*-*-

Evet bu bir korkudur!
Korktuğum için gitmiyorum!

-*-*-

Ve bu açık bir tehdittir!
“Bak, senin gibi düşünenleri Türkiye’ye sokmadık, bizden farklısın, seni de sokmayız” korkusunu vermek, elbette tehdittir...

-*-*-

Ekrem İmamoğlu, geçenlerde bir televizyon programında, “batıyoruz, iş dünyası ses çıkarmıyor” gibi bir laf etti...
Türkiye’de iş dünyasının en etkili isimleri, tek bir görüş belirtmiyor, çünkü tamamı korkuyor!

-*-*-

Neden iş dünyasından kimse seçimlerle ilgili olarak yüksek sesle konuşamıyor?
Veya neden konuşanlar, sadece Tayyip Erdoğan’a destek veriyor?
Demokrasi gereği mi?

-*-*-

Kıbrıs’ta bile durum farklı değildir...
İş dünyamızın tüm elemanları Erdoğan’dan, AKP’den ve buradaki elemanlarından korkuyor!

-*-*-

İdeolojik anlamda Erdoğan ile zerre yakınlığı olmayan bir iş insanımız, tutup AKP’nin yayın organı olan bir gazeteye ilanlar veriyor... 
“Erdoğan’a oy verin” diye çağrı yapıyor...
“Rumların bizi Müslüman olduğumuz için kestiğini” falan iddia ediyor...
Tabiri caizse açık ve de sarih bir şekilde saçmalıyor!
Neden?
Korkudan!
Bir şekilde korkuyor!
Kıçı garantiye alıyor!
Korkudan!
Oysa nice kitaplar yazmış, içinden kahramanlık akan!
Çoğu da galiba hep yalan!

-*-*-

Neyse!
Düşünün, belki de ülkenin en zenginisiniz ama bir gün geliyorlar, kapınızı çalıyorlar, açıyorsunuz, mesela “FETÖ’den tutuklusunuz” diyebilirler...
Mümkün değil mi diyorsunuz?
Mümkündür!

-*-*-

Bakın, bu ülkede, UBP’ye oy verenlerin belki de yüzde 75’inin ideolojik yapısı kesinlikle CHP ile aynı çizgidedir...
Kemalist, laik ve hatta sosyal demokrat...
Haaa geriye kalan yüzde 25’lik UBP’li kesim içerisinde, Erdoğan ile aynı siyasi çizgide, örneğin “laiklik karşıtı - dinci” tek bir kişiyi bulamazsınız!
Ama UBP’ye oy verenler içerisinde, Erdoğan’a karşı durabilenlerin sayısı sadece 2 veya 3 kişidir...

-*-*-

Dediğim gibi, “her an bize her şeyi yapabilirler” diye düşünen herkes korkuyor!
Hırsızlık, rüşvete bulaşmış olanlar daha çok korkuyor!
Oturduğu sandalyeye aşık olanlar da korkuyor!
Tam bir korku düzeni!

-*-*-

Hatta muhalefette bile belki tam anlamıyla “korku” yok ama ciddi bir “çekinme” apaçık görülebiliyor!

-*-*-

Ve siz buna “demokrasi” mi diyorsunuz?
Siz bunu, “... Tercihinden ötürü kimseyi tehdit etmedik” diye mi açıklıyorsunuz?

-*-*-

Evet, koltuktan kaldırılma korkusu!
Ersin Tatar’da da var bu korku, Ünal Üstel’de de!
Fikri Ataoğlu ve Erhan Arıklı’da daha çok!

-*-*-

Hepsi, koltuğa aşık!
Ama aşktan ötesi, hepsinin altı kirli!
Bir kaldırılırlarsa, pislik ortaya çıkabilir!
En iyisi koltuğu hep garantiye almak!
Ve alıyorlar, gördüğünüz gibi!

-*-*-

Yazık tabii ki!
Çok yazık!

-*-*-

Efendim Kılıçdaroğlu, şöyle kötü bir adaydır, böyle kötü bir isimdir, şu kadar seçim kaybetmişti, keşke aday yapılmasaydı, Meral Akşener masadan kalktığında haklıydı...
Geçiniz...
Ve kararınızı veriniz...
Çok vaktiniz kalmadı...

-*-*-

Haaaa, açıkçası, sonuçta, her şey gün gibi gözünüzün önündeyken vereceğiniz kararın en doğrusunu elbette “siz bilirsiniz”!
Ki bu da ayrı bir mesele!
Saygım sonsuz efendiler ve “belki” hanımefendiler!
Hizbullah’ı da meclise soktunuz, o yüzden kadınlara seslenirken “belki” dedim; anlayan anlamıştır!


Tıpkı bizdeki gibi!

İngiliz İçişleri Bakanı Suella Braverman, daha önceleri “Başsavcı” olarak görev yaparken, trafiğe yakalandı... 
Sürat sınırını aşmıştı...

-*-*-

Kendisine iki seçenek önerildi; ya para cezanı ve üç puanı ödeyeceksin ya da bir grupla birlikte yavaş araç kullanma kursuna gideceksin...

-*-*-

Braverman, bir bakanlar kurulu görevi olan başsavcılıktan içişleri bakanlığına geçişi yaptı...
Bu arada “grupla birlikte kursa katılmak yerine, bire bir ders ayarlanmasını istedi...”

-*-*-

Şu anda ne mi oluyor?
Kadın bakanın görevden derhal alınması için Başbakan Rishi Sunak’a medyadan inanılmaz baskı yapılıyor!

-*-*-

Neden?
Çünkü bakan, makamını kullanıp kendi kendine “teke tek kurs” ayarlamaya çalışmış!
Etik kuralları, şeffaf olmayı, hesap verebilir olmayı, eşit olmayı ihlal etmiş gibi şeyler!

-*-*-

İngiltere’de “The Ministerial code” denen, “Bakanlık kuralları”nın düzenlendiği bir çeşit yasa veya gelenek vardır...
Ve ne diyor bu Ministerial code?
Diyor ki, “... kamu hizmeti siyasi tarafsızlığı gerektirir... Bakan olan kişi bu tarafsızlığı destekler... Bakanlardan beklenen standart bazı davranışlar vardır...” der... 

-*-*-

Yani, sen kendine “özel kurs ayarlayamazsın”...
Yani, sen hızlı araç kullanırsan, cezanı, her vatandaş gibi çekersin...

-*-*-

KKTC mi?
Peeeeeee!
Bizde de tam aynısıdır!
Kolda Rolex, yürü da korkma!
Dünya’nın en zengini de olsa İngiltere’de bir bakan, Rolex saat takamaz...

-*-*-

İşçi Partisi’nin Tony Blair ile birlikte en güçlü üç isminden biri Peter Mandelson’du!
Blair, Gordon Brown ve Mandelson!
Bu Mandelson’un babası çok zengindi...
Ve adamın ev alacak parası tabii ki vardı!
Ve gidip kendisine lüks bir daire satın almıştı!
Siyasi hayatı bitti be canım!
Bilmem anlatabildim mi?

-*-*-

Gerçekten tıpkı bizdeki gibi!

Güney Kıbrıs’ta ve İngiltere’de uyuşturucu tesiri altında araç kullananların (drug driving) sayısı, alkol tesiri altında araç kullananların (drink driving) sayısını aşmış! Bizde mi? Nüfusu bilsek bu konuya da bakacaktık ama... Neyse!