ÇERÇEVE VE BAŞROL

Sami Özuslu

 

Kıbrıs sorununda umut bitmez. Umutsuzluğun dip yaptığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın çıkışı yeniden umutlanma vesilesi oldu. Yaklaşık 10 aydır yaprak kıpırdamazken ve Ankara “seçimim var, bu dönemde beni zora sokacak bir şey yapma” mesajı vermişken, üstelik de ‘konfederasyon’ yani ‘kalıcı taksim’ tezleri yüksek sesle telaffuz edilirken, Akıncı ‘gerekeni’ yaptı ve tarih sahnesinde ‘başrol’ oynamaya niyetli olduğunu tekrar gösterdi. ‘Tekrar’ diyorum, çünkü ilk kez değil, ama uzunca süredir başka gaileler, başkalarının öncelikleri, başka başka meseleler nedeniyle ‘gölgede’ gibiydi. ‘Guterres Çerçevesi’ çıkışıyla tekrar ‘destek gördüğü kesimin sözcülüğü’nü yeniden üstlendi. Üstelik de ciddi risk alarak.

*  *  *

Sizi bilmem ama ben, Akıncı’nın açıklamasının satır aralarında ‘icazet’ meselesine vurgu yapmasının nedenini Türkiye’ye mesaj olarak algıladım. Yani demek istiyor ki Akıncı Ankara’ya “Sizin talepleriniz, beklentileriniz var, anlıyorum ve anlayışla karşılıyorum, lakin benim hesap vermem gereken asıl yer kendi seçmenim, kendi halkımdır.” İşte tam da bu! Çözüm güçlerinin dilinde tüy bitti 10 aydır. Hatta daha uzun süredir. Evet, o makamda oturan herkesin Ankara ile işbirliği yapması zaruridir. Ankara Kıbrıs sorununda taraftır ve onun da onayı olmadan çözümü imkansız. Buna karşın Ankara’nın kısa, uzun ve uzun vadeli çıkarları, dış politik beklentileri Kıbrıs’ta çözümle her zaman denk düşmeyebiliyor. Ha keza Yunanistan için de öyle… Dolayısıyla iki ‘anavatan’ın iç politik dengeleri tamam olacak, konjonktür iyi olacak, çıkarları örtüşecek de Kıbrıs’ta çözüm için adım atacaklar! Ölme eşeğim ölme!..

*  *  *

Konunun bu tarafı böyle… Diğer tarafı ise Akıncı’nın bu cesur ve umut vadeden çıkışına Anastasiadis’in yaklaşımı… Kıbrıs Rum siyasi elitinin bir kısmı, mesela AKEL ve DİSİ Anastasiadis’e çözüm yönünde, müzakerelere yeniden başlama yönünde sürekli telkinde bulunuyorlar. Bu olumlu bir durum, zira Rum siyasetinin iki büyük gücünün de desteğini alabilmek kolay değil. Lakin Anastasiadis, daha önce lideri olduğu DİSİ’den gelen pozitif mesajları dahi pek ciddiye almaz bir tavır sergiliyor. Akıncı’nın Guterres Çerçevesi daveti sonrasında bu tutumunu terk edecek mi, göreceğiz. Eğer Akıncı’yı Ankara ile karşı karşıya göstermek, mesela ‘Akıncı böyle diyor ama Ankara bakalım ne diyecek’ gibi bir yaklaşım, çözüm niyeti olarak okunamaz. Umarım Kıbrıs Rum liderliği bu tür cümlelerden uzak durur.

*  *  *

Öte yandan Kıbrıs Türk sağı, özellikle de UBP Akıncı’yı topa tuttu bile. UBP sözcüsü Oğuzhan Hasipoğlu ve diğer bazı UBP’liler aynı noktaya atış yapıyor: “Biz Guterres Çerçevesi nedir, bilmiyoruz.” Hatırladınız değil mi? Annan Planı’nda söyledikleri tekerlemenin aynısı!.. “Biz planı okumadık, halk da okumadı, anlamadı, neyin referandumu?” demiyorlar mıydı? Bir ‘anlamadık’ lakırdısıdır da gidiyor. Guterres Çerçevesi resmen, yazılı metin olarak açıklanmadı belki, ancak içeriği defalarca sözlü olarak aktarıldı. Kaldı ki milletvekillerinin Cumhurbaşkanlığı’na giderek bütün müzakere tutanaklarını okuma hakları var. Yıllarca müzakere heyetlerinde de yer alan Oğuzhan Hasipoğlu’nun bunu bilmemesi imkansız… Eğer okuduğu metinlerde Guterres Çerçevesi’nin ne olduğu net değilse, bunu Akıncı’ya sorabilir ayrıca… Yok ama, mesele bu değil. Mesele ‘garantiler’ üzerinden Akıncı’yı Ankara ile karşı karşıya getirmek. Yani ‘çerçeve’ değil mevzu. UBP liderliğinin her türlü ‘çerçeve dışı’ olduğunu gördük bir kez daha, hepsi bu… Bu da gösteriyor ki Akıncı ‘doğru yol’da… ‘Başrol’ oynamaya devam Başkan!..

Not: Bu satırlar yazılırken henüz Anastasiadis konuşmamıştı. Ne yazık ki konuştu ve Akıncı'yı Ankara ile karşı karşıya getirme oyununa başvurdu. Maalesef yanıltmadı. Ve çok kötü yaptı. Umarım bu da pazarlığın bir parçası olsun. Yoksa işimiz yine hikaye!..