“Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı vurulduktan sonra Yalya polis karakoluna götürülmüştü…”

Sevgül Uludağ

Bir Kıbrıslırum okurumuz, 14 Şubat 1964’te “kayıp” edilen Milletvekili Cengiz Ratip ve öğretmen Turgut Sıtkı’yla ilgili olarak tam 54 yıl aradan sonra çok önemli bir bilgiye ulaştı ve bizimle bunu paylaştı.

Baf bölgesinde Kıbrıslıtürk “kayıplar” hakkında araştırma yaparken bu bilgiye ulaştığını anlatan okurumuz, Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’nın Poli’de köyün ortasında vurulduktan sonra bir landrovere konarak Yalya polis karakoluna götürülmüş olduğunu tespit ettiğini belirtti.

Okurumuz, “Onları vurduktan sonra buraya getirilen bir landroverle Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı Yalya polis karakoluna götürülmüşler. Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’nın Poli’ye gittikleri araba ise Poli’de kalmış o anda” diye konuştu.

Konuyla ilgili olarak “kayıp” Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı için yıllardır araştırma yürütmekte olan Kıbrıslırum film yönetmeni arkadaşımız Panikos Hrisantu’yu da arayarak onunla bu bilgiyi paylaştık. Panikos Hrisantu, hatırlanacağı gibi Niyazi Kızılyürek’le birlikte çektikleri “Duvarımız” filminde, Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’nın Poli’de vurularak “kayıp” edilmesine de önemli yer vermişti.

Panikos Hrisantu bize, “Başlangıçta Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’nın Yalya ormanına gömüldükleri ve daha sonra buradan çıkarılıp başka bir yere götürüldükleri anlatılmaktaydı” dedi.

Yalya’nın Pomo’dan on kilometre uzaklıkta olduğuna işaret eden Panikos Hrisantu, bir okurumuzun Pomo ormanındaki ikinci olası gömü yeriyle ilgili vermiş olduğu bilgiler çerçevesinde Kayıplar Komitesi’nin bölgede kazı yapmış olduğu yeri de görmeye gittiğini anlattı.

“O günlerde biri Poli’de, biri Yalya’da, biri de Pirgo’da olmak üzere üç polis karakolu vardı” diyen Panikos Hrisantu ancak o günlerde bölgedeki “Teşkilat”ın koordine biçimde çalıştığını aktardı.

Yalya polis karakolunda 1963 yılına kadar görev yapmış olan Mustafa Hüsnü’ye de ulaşmaya çalıştık ancak kızı Pervin Gürler bize babasının halen 95 yaşında olduğunu ve bazı şeyleri hatırlayamadığını aktardı…

Yalya’da gerek 1963’te, gerekse 1974’te komutanlık yapmış olan Kemal Halil’in ve yardımcısı olan kardeşinin ise vefat etmiş olduğunu öğrendik.

 

NEDEN YALYA’YA GÖTÜRÜLDÜLER?

14 Şubat 1964’te Poli’nin köy merkezinde Cengiz Ratip’e ait Fiat arabanın içinde vurularak “kayıp” edilen Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı, neden Yalya köyündeki polis karakoluna götürülmüştü?

1963’te iki toplumlu çatışmalar çıktıktan sonra Yalya polis karakolunda bulunan Mustafa Hüsnü’nün buradan ayrıldığını öğrendik.

Yalya polis karakolunda görevli Kıbrıslırum polisler kimlerdi?

Poli’de vurulan Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı neden buraya götürülmüştü?

Yalya, o günlerde Pano Yalya (Yukarı Yalya) ve Kato Yalya (Aşağı Yalya) olarak ayrılmıştı. Yukarı Yalya’da Kırıslıtürkler, Aşağı Yalya’da Kıbrıslırumlar yaşardı. Sonraları Aşağı Yalya’ya “Ayia Marina” denmeye başlanmıştı…

Cengiz Ratip bir milletvekiliydi ama aynı zamanda toplum lideriydi – bir arabulucuydu – kaçırılan ve rehin tutulan pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum’un hayatını, gidip konuşarak, pazarlık yaparak, müzakere ederek kurtarmıştı. Koççina’da iki Kıbrıslıtürk’ün “kayıp” edilmesine karşılık bölgedeki Kıbrıslıtürkler’in Poli’den bir otobüs dolusu Kıbrıslırum’u kaçırması ardından Erenköy’e (Koççina) giden ve o Kıbrıslırumlar’ın serbest bırakılmasını sağlayan da Cengiz Ratip’ti… O günlerde Türkiye, Yunanistan ve İngilizler’den oluşan “Üçlü Karargah”tan yetkililer bölgeye geldikleri zaman Cengiz Ratip’le de görüşürlerdi. Poli, 18 Kıbrıslıtürk köyünün öncüsü gibiydi. Herhalde bu yüzden vurup öldürdükleri Cengiz Ratip’i ve Turgut Sıtkı’yı Poli’de saklamayı düşünmemişler, onları daha uzağa, Yalya’ya götürmüşlerdi – eğer Kıbrıslırum okurumuzun anlatmış oldukları doğruysa tabii…


Cengiz Ratip

Veya Cengiz Ratip ile Turgut Sıtkı’yı öldürenlerden birisinin belki de Yalya köyüyle yakın bir bağı vardı…

Ancak “Üçlü Karargah” ve “Barış Gücü” görevi yapmakta olan İngiliz askerler, “kayıp” Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı için arama başlatınca, onları gömüldükleri yerden çıkararak başka bir noktaya gömmüşlerdi. Ve bugün hala bu konuda bilgi arıyoruz… Bu konuda ilk gömü yerlerinden çıkarılıp sonra Pomo ormanına defnedilmiş oldukları yönünde bilgiler vardır…

Kayıplar Komitesi eğer okurumuzun vermiş olduğu bilgileri araştırmak istiyorsa 1964’te Yalya polis karakolunda görev yapmış olan Kıbrıslırum polislerin listesini, Kıbrıs Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı’ndan isteyebilir. Bunlardan hayatta olanlarla görüşüp bu konuda daha ayrıntılı bilgiler vermelerini isteyebilir.

Cengiz Ratip’e ait “Fiat” marka arabaya ne oldu? Bu arabayı kimler almıştı? Eğer parçalanıp yedek parça olarak kullanılmamışsa, bu arabayı kimler kullanmaktaydı? Cengiz Ratip, Fiat arabasını öldürülmeden birkaç ay önce satın almıştı, yeni bir arabaydı bu…

Kayıplar Komitesi bir ipucu olabilir diye bu arabanın akibetini de araştırabilir: Arabanın plakası değiştirilmiş, rengi değiştirilmiş olabilir ama şasi numarası aynı kalır… Bunu da Kıbrıs Cumhuriyeti Araç Kayıt Dairesi’nden talep edebilir…


Turgut Sıtkı

Arabasıyla “kayıp” edilen pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum’a ait araçlar kullanılmaya devam edilmiştir. Bunların bir kısmı boyanmış veya modifiye edilmiş, bir kısmının araç plakaları değiştirilmiş ancak şasi numaraları olduğu gibi kalmıştır…

İğneyle kuyu kazıyoruz ama kazıyoruz…

Cengiz Ratip ve Turgut Sıtkı’nın Yalya polis karakoluna götürüldüğü şeklindeki bu yeni bilgi bizce değerlendirilmesi gereken çok önemli bir bilgidir… Bu konuda Kayıplar Komitesi’ni araştırma yapmak üzere göreve davet ediyoruz… Biz de kendi araştırmalarımızı okurlarımız vasıtasıyla sürdüreceğiz…

PAZARTESİ DEVAM EDECEK


“Yanlış kimliklendirme çalışması bizim tarafımızdan yürütülmedi…”

Lefkoşa, 16 Şubat 2018 (T.A.K): Kayıp Şahıslar Komitesi (KŞK),  Güney Kıbrıs’ta  kayıp bulma çalışmaları kapsamında  yapılan hatalı kimlik tespitlerinin kendileri tarafından yürütülen bir çalışma neticesinde gerçekleşmediğini vurguladı.

Komite tarafından yapılan yazılı açıklamada, basında dün,  2005 yılında Kıbrıslırum otoritelerinin Kıbrıs Nöroloji ve Genetik Enstitüsü ve İnsan Hakları Doktorları Örgütü’yle iş birliği içinde yürütülen çalışmalar neticesinde  2 Kıbrıslırum’un kalıntılarının yanlış kimliklendirildiği yönünde haberlerin yer aldığı ifade edildi.

Bir medya kuruluşunun haberi verirken yanlışlıkla Kayıp Şahıslar Komitesi Laboratuvarı’nın fotoğrafını kullandığı kaydedilen açıklamada, yanlış kimliklendirmeyle ilgili çalışmaların Komite tarafından yürütülmediği, Kayıp Şahıslar Komitesi tarafından 2006 yılında başlatılan kayıpların yerinin tespiti, kazı ve kimliklendirme çalışmalarından önce Kıbrıslırum otoriteler tarafından yürütülen programın bir parçası olduğu belirtildi.

Açıklamada, yanlış kimliklendirmelerin, Kayıp Şahıslar Komitesi’nin   bu iki kişiye ait doğru kalıntılar üzerinde yaptığı son kazı ve kimliklendirme çalışması neticesinde ortaya çıktığı da  kaydedildi.

(TAK Ajansı Haber Bülteni’nden – 16.2.2018)


CING: “Kayıp şahısların kalıntılarındaki yanlış kimlik tespitini günışığına çıkaran biziz…”

(ΚHA - KIBRIS/Lefkoşa 16/02/2018) Kıbrıs Nöroloji ve Genetik Enstitüsü CING, kayıp şahısların kalıntılarındaki yanlış kimlik tespitini günışığına çıkaranın kendileri olduğunu ve bunun Kasım 2015’te bir açıklamayla duyurduklarını bildirdi.

Enstitü, yanlış kimlik tespitleriyle ilgili medyada yer alan haberler ve açıklamalar üzerine Cuma günü bir basın açıklaması yayınladı.

Nöroloji ve Genetik Enstitüsü, basın açıklamasında, 2004-2005 arasında, kimyasal püskürtülen ve Makedonitissa Mezarlığı’ndan ‘kusurlu örnekler’le 15 kimlik tespiti yapıldığı, örneklerle küçük sayıda bir genetik veriyle sınırlı kimlik tespiti yapıldığı belirtildi.

CING açıklamasında, “Genetik verinin sınırlı olmasının nedeni, genetiğin özünün parçalanmış olması, saklanmak için kemiklerin üzerlerine sıkılan kimyasallar dolayısıyla bozulmuş olmasıydı” denildi.

Bu 15 kayıp kişiden altısının kalıntıların ailelerine geri verildiğine dikkati çeken CING, tüm kayıp yakınlarına 2015’te ilk kez kimlik tespitinin doğru olmayabilme olasılığı hakkında bilgi verildiğini kaydetti.

Kayıp yakınlarına kişisel olarak yapılan bilgilendirmede, CING, hata ve verilen rahatsızlık için özür diledi.

Enstitü, sorun ortaya çıktığında tüm prosedürün Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı İnsani İşler Komiseri’yle işbirliği halinde yürütüldüğünü, CING’in, bu kalıntılar özel bir sürece ihtiyaç duydukları için spreylenmiş tüm kalıntılarla ilgili kimlik prosedürüne hemen son verdiğini, o zamandan beri sorunu çözmek için çaba sarf edildiğini kaydetti.

(Kıbrıs Haber Ajansı – 16.2.2018)