Cenaze töreninde barış mesajı… (2)

Sevgül Uludağ

1974’te Galatya’da öldürülerek Galatya gölündeki ikinci toplu mezara gömülen ve toplam altı kişilik toplu mezardan çıkarılarak kimliklendirilen Komikebirli Pavlos Solomi ile oğlu Solomis Pavlu, geçtiğimiz Cumartesi günü Leymosun’da toprağa verildi…

 

 

 İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları örgütü “Birlikte Başarabiliriz”den Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıp” yakınları cenaze törenine birlikte katılarak çelenk koydular… Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında tüm ailesini kaybeden Hüseyin Rüstem Akansoy, Dohni katliamında eşini kaybeden Leyla Kıralp, Kitrea (Değirmenlik) katliamında tüm ailesini yitiren Maria Yeorgiadu ve Trikomo katliamında ailesini yitiren Sevilay Berk, çelenk koyanlar arasındaydı…

 

Cenazeye katılamayan ancak çelenk gönderen Kıbrıslıtürkler’in yanısıra, Trikomo (Yeni İskele) bölgesinden kalkan bir otobüsle cenazeye Komikebir ve civar köylerden Kıbrıslıtürkler de katıldı ve böylesi katliamları onaylamadıkları mesajını verdiler…

 

İki güzel insanı, Kıbrıslıtürkler’e hiçbir fenalık yapmamış, yalnızca iyilik yapmış, yıllarca yanlarında Kıbrıslıtürk emekçilerin çalıştığı ve çok iyi ilişkiler geliştirdikleri iki güzel insanı, Komikebirli Pavlos Solomi ile oğlu Solomis Pavlu’yu geçtiğimiz Cumartesi günü yani 3 Mart 2018’de Leymosun’da toprağa veriyoruz… 1974’te Galatya’da öldürülerek Galatya gölündeki ikinci toplu mezara gömülen ve toplam altı kişilik toplu mezardan çıkarılarak kimliklendirilen Komikebirli Pavlos Solomi ile oğlu Solomis Pavlu küçücük tabutlarda Leymosun’un göçmen bölgesi Ayios Atanasios’ta St. Luka kilisesine getiriliyorlar…

Cenaze hıncahınç kalabalık… Başta Komikebirli (Büyükkonuk) Kıbrıslırumlar’ın yanısıra, Eftagomililer (Yedikonuk) ve tüm Karpaz’dan Kıbrıslırumlar geliyor… Pek çok “kayıp” yakını da bu cenaze törenine katılıyor…

Ama en önemlisi, Kıbrıslıtürkler’in bu cenaze törenine yoğun katılımı oluyor…

İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları örgütü “Birlikte Başarabiliriz”den Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıp” yakınları cenaze törenine birlikte katılarak çelenk koyuyorlar… Muratağa-Atlılar-Sandallar katliamında tüm ailesini kaybeden Hüseyin Rüstem Akansoy, Dohni katliamında eşini kaybeden Leyla Kıralp, Kitrea (Değirmenlik) katliamında tüm ailesini yitiren Maria Yeorgiadu ve Trikomo katliamında ailesini yitiren Sevilay Berk, çelenk koyanlar arasında… Hüseyin Rüstem Akansoy hem kendi ailesi adına, hem de “Birlikte Başarabiliriz”den “kayıp” yakını Hristos Eftimiu’yla birlikte çelenk koyuyor cenaze töreninde…

Cenazeye katılamayan ancak çelenk gönderen Kıbrıslıtürkler de var… Ferah Kaya, Mustafa Gürsel gibi Hristina’nın ve annesinin öyküsünü yakından bilen ve acılarını paylaşan bu Kıbrıslıtürkler’in çiçekleri de törende yer alıyor… Onların yanısıra, Trikomo (Yeni İskele) bölgesinden kalkan bir otobüsle cenazeye Komikebir ve civar köylerden Kıbrıslıtürkler de katılıyor ve böylesi katliamları onaylamadıkları mesajını veriyorlar…

Cenazeye katılan Kıbrıslıtürkler’den birisi bana “Dün akşam Pavlos Solomi’nin Komikebir’deki (Büyükkonuk) tarlasına gittim, oradaki zeytin ağaçlarından birkaç dal kopardım, iki avuç toprak aldım bu tarladan… Bunları getirdim cenazeye” diyor… İki de zeytin fidanı getirmiş – bunları Hristina’ya veriyor – küsmek, kuşkulanmak, gerginlik yaratmak, sövüp saymak, hatta tetiği çekmek kolaydır. Zor olan ateşkes koşullarında bu bölünmüş adada dostlukları yeşertmek, barış için birlikte mücadele etmektir… Cenaze töreninde işte bu dostluk ve sevgi öne çıkıyor… Demet demet tavşankulağı toplamış Komikebir’den – Hristina en çok bu çiçekleri sever, bunlar sanki Komikebir’in simgesi gibidir… Çocukluğunda tarlalar dolusu tavşankulağı varmış, gidip toplarmış… İşte Komi’den bu Kıbrıslıtürk arkadaşı kucak dolusu tavşankulağı getirmiş bugün cenazeye…

Pavlos Solomi’nin biricik kızı, çok değerli arkadaşımız, “Birlikte Başarabiliriz”in en önemli aktivistlerinden biri olan Hristina Pavlu Solomi Patça ve anneciği Panayota Hanım, cenaze töreninde çok hüzünlü… Yapılan konuşmalarda da hep barış mesajı veriliyor… Bu konuşmaları bu sayfalarda yayımlayacağız bugünden itibaren ki herkes neler söylenmiş olduğunu anlayabilsin, verilen barış mesajlarını, bu acılı ailenin korkunç kayıplarına karşın yine de bu topraklarda barışı nasıl savunduklarını herkes görebilsin…

Cenazede herhangi bir devlet yetkilisine veya herhangi bir siyasi yetkiliye konuşma yapma olanağı tanınmıyor. Bunun yerine ailenin kendi seçtiği akrabaları konuşuyor: Kiriakos Tsioupras ve Kiriakos Paskali, ailenin en yakın yeğenleri… İkisi de Londra’dan gelerek cenazeye katılıyorlar… Ve tabii aile adına değerli arkadaşımız Hristina Pavlu Solomi Patça konuşuyor…

Önce dini tören yapılıyor, ardından konuşmalar yapılıyor ve sonra da çelenkler konuyor… Sonra hep birlikte Leymosun’un ikinci yeni mezarlığına gidiyoruz – çok geniş bir alan bu… Ayios Atanasios bir göçmen bölgesi ve binlerce göçmen bu bölgeye yerleştirilmiş 1974’ten sonra… Mezarlıklar sığmıyor göçmenleri… Kendi doğmuş oldukları yerlerden uzaklarda, küçücük göçmen evceğizlerinde hayatta kalma mücadelesi vermişler, burada ölmüşler, buraya gömülmüşler…

Hristina’nın babası ve kardeşi aynı mezara defnediliyor… Küçücük tabutların kapaklarını açıyor Hristina, okunmuş zeytinyağı döküyor kemiklerin üzerine, sonra tekrar kapatıyor kapakları…

Ardından küçük tabutlar mezara indiriliyor… Tek kişilik mezara iki küçük tabut giriyor… Üstlerine papaz, kaynatılmış buğday tanelerini serpiyor… Sonra mezarı kapatmaya girişiyorlar, Hristina’nın evlatları Pavlos ve George da toprak atıyor mezara küreklerle… Panayota Hanım bir avuç toprak alıp atıyor mezara: Tüm bu cenaze boyunca sessiz ve acıdan donmuş, bir heykel gibi acıdan yontulmuş gibi, siyahlar içinde oturdu ön sırada… Konuşmadı… Kıbrıs Haber Ajansı’ndan foto muhabiri arkadaşımız Katerina Hristodulu da cenaze törenindeydi – Palekitreli bu arkadaşımız, Panayota Hanım’ın olağanüstü bir fotoğrafını çekti – bir damla gözyaşı yanağından süzülüyor, 44 yılın birikmiş acısı yüzüne yontulmuş sanki…

Mezar kapatılmadan önce, bir Kıbrıslıtürk’ün Komikebir’den getirdiği toprak da mezara atılıyor… İki Toplumlu Kayıp Yakınları ve Savaş Kurbanları örgütümüz “Birlikte Başarabiliriz”in en önemli aktivistlerinden Değirmenlikli Maria Yeorgiadu “Dağlardan geçip geldim, yolda durdum, çiçek topladım” diyor… Maria da bahar dalları getirmiş cenazeye: Bembeyaz, pespembe badem çiçekleri, erik çiçekleri… Bunlar da mezara konacak, kokularıyla buraya gömülen Pavlos ve oğlunu sarıp sarmalayacaklar… Tüm bu çiçekler sevginin, barışın, dostluğun, acıyı paylaşmanın sembolü olacaklar…

Mezarlıkta gelenek olduğu üzere hellim, çörek ve tatlı şarap dağıtılıyor… Bu işi de Hristina’nın sevgili kızı Argiro üstleniyor…

Ardından yeniden kiliseye dönüyoruz – kilisenin yanındaki bir kafede Hristina ve Panayota Hanım, gelen konuklara atıştırmalık bir şeyler ve kahve ile meyve suyu sunuyor…

Bulgur köfteleri, börekler, çörekler, taşinobittalar, sandviçler belki de 100 kişiyi rahatlıkla doyurabilecek şekilde bir masaya konmuş… Herkes masalara oturup sohbet ediyor… Burada bir zamanlar Komikebir’in yüce gönüllü, cömert, insancıl Pavlos’unu düşünüyorum: Hristina tıpkı ona çekmiş, elindekini hep paylaşıyor, hep yardıma koşuyor, hep tez canlı, hep çabucak bitiriyor işleri… Sanki Pavlos’un ruhu burada, bizi izliyor… Böyle hissediyorum…

Ardından Kıbrıslı ünlü film yönetmeni, Değirmenlikli (Kitrea) Panikos Hrisantu arkadaşımızla dışarıya, kafenin avlusundaki tek zeytin ağacının altına gidip oturuyoruz – Galatya’daki bu ikinci toplu mezarı nasıl bulduğumuzu anlatmamı istiyor, anlatıyorum… Çok değerli bir okurumun babası şahit olarak bu ikinci toplu mezarın varlığı hakkında henüz 2006 yılında ilk toplu mezar kazısı yapılırken Kayıplar Komitesi’ne bilgi vermişti… Kazıyı yürüten arkeologlara “Be çocuklar, sakın kaçmayın ha buradan bu ilk toplu mezar kazısı bitinca” demişti… “Hemen yanında ikinci bir toplu mezar daha vardır ha! Ben üstünden traktörümle geçtiydim, çok iyi hatırlarım… Çok kötü bir koku vardı, taze kazılmıştı… Hemen yanını da kazın” demişti…

2006’da verdiği bu bilgiyi ısrarla ve inatla savunmuş, ardından Hristina’yla tanıştırmıştım bu aileyi – okurumun babası, Hristina’nın babasını hatırlıyordu… Gönüllü olarak, insani bir görev üstlenmiş ve Hristina’nın babası ve kardeşinin bu ikinci toplu mezarda gömülü olduğunu öğrenmiş, bunu bizimle paylaşmış, bu toplu mezarın bulunması için “Dam boyu” kazmaları gerektiğini ısrarla ve inatla anlatmıştı…

Arada sırada konuştuğumuzda ya da kendisi bizzat Galatya gölünde kazı yapanları gidip ziyaret ettiğinde, “Be çocuklar, böyle kazarsanız bulamazsınız, derin kazmanız lazım” diyordu…

“Ne kadar derin amca?”;
“Bir dam boyu derinlikte…”
Ya da okurum beni arıyor, “Babam dedi ki yanlış yeri kazarlar” diyordu…

Galatya gölündeki kazıları birebir takip etmiş, uyarılar yapmış ve aradan ancak 11 yıl geçtikten sonra en nihayet okurumun babasının, bu çok değerli şahidin söylemiş olduğu, ısrar etmiş olduğu ikinci toplu mezar tam söylediği yerde ve de tam olarak söylemiş olduğu derinlikte bulunmuştu… İkinci toplu mezarın kazısı esnasında Hristina’yla buraya gittiğimiz zaman bunu kendi gözlerimizle görmüştük… Yaşlı şahidimiz yerden göğe kadar haklıydı, bunu söylediği ilk günden beri… İşte bu toplu mezardan çıkarılmıştı Hristina’nın babası ve kardeşi, diğer dört “kayıp” Kıbrıslırum’la birlikte…

 

(Devam edecek)