TC Cumhurbaşkanı (CB) Erdoğan ‘külliye’ açılışını yapmak ve Teknofest’e de katılmak üzere bir hafta önce KKTC’de idi. Önemli şeyler söylemesi, açıklaması, müjdeler vermesi bekleniyordu. Bir de son haftalarda KKTC hükümetinin ‘ortaokulda kız öğrencilere başörtüsü izni verecek yasal düzenleme’ girişiminin yarattığı “Geçit yok’ tepkisini koyanlara da “Sıkılama” yapacaktı. Külliye’yi açtı, Teknofest’e katıldı; yaratılan beklentiler ise boşa çıktı.
‘Sıkılama’ konusunda “Başörtüsü ile uğraşanlar karşısında bizi bulur” deyip geçti. ‘Geçit Yok’ eylemlerine karşın da “Huzuru bozan, hassasiyetleri kaşıyan, kargaşa yaratanlara izin vermeyiz” dedi. ‘2-Devlet’ isek ve yani KKTC ayrı bir bağımsız devlet ise, TC devletinin Başkanı hangi statü ile KKTC halkına “izin vermeyiz – karşınızda bizi bulursunuz” diyor?! Bu sorunun cevabı Kıbrıslı Türkler için yasaklı bir kelimedir: “İşgal”. CB Erdoğan’ın bu sözlerinin ve uyarılarının bu ‘yasaklı kelimenin’ kendisine sağladığı “imkân ve şerait”e dayandığı anlaşılmaktadır. Ancak, geçen bir hafta içinde sözlerinin ardının gelmemiş olması da, ziyaret öncesi yaratılan beklentileri CB Erdoğan’ın hepten boşa çıkartmamak için söylemiş olduğu sözler olarak görmek de olası…
Esas üzerinde durulması gereken konu ise CB Erdoğan’ın Kıbrıs sorunu bağlamında söyledikleridir. Konuşmasında “KKTC tanınsın” vurgusu yapmadı, “2-Devletli çözüm” demeyi tercih etti. Buna da adada iki halk ve iki devlet olduğu üzerinden açıklık getirdi. Adil, kalıcı, sürdürülebilir ve gerçekçi çözüm hedefini seslendirdi. Ve sonunda da Kıbrıslı Türklerin egemen eşitliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edileceği bir çözüme vurgu yaptı. Kıbrıs sorununa BM Ölçütlerine çözümü destekleyen birisi olarak CB Erdoğan’ın bu sözlerine ve yaklaşımına itirazım yok… Tarif ettiği çözüm şekli Annan Planı’ndaki modeldir…
CB Erdoğan Kıbrıs sorununun çözümü için KKTC ile (bizim tarafın resmi tanımlaması) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) ayrı ayrı egemen eşitliğini ve bu ayrı devletlerin ikisinin de eşit uluslararası statüsü şartını dillendirmedi. Adada şu anda iki halk var diyor; evet, vardır ve bu iki halk kendi kaderlerini tayin hakkını 2004 yılında BM’nin Annan Planı Referandumunda kullanmıştı. İki ayrı devlet var diyor; evet, vardır ve bunlardan sadece birinin uluslararası tanınmışlığı var ama 2004 Annan Planı referandumunda iki halk kendi ‘Oluşturucu Devletleri’nin halkları olarak Kıbrıs adasının geleceğini tayin etmek üzere referanduma gitmişti. CB Erdoğan’ın yeni çözüm süreci için kullandığı dil, ki bana göre özenle seçilmiş kelimelerden oluşmaktadır, Annan Planı modeli bir yapıyı tarif ediyor.
Gelelim “Kıbrıslı Türklerin egemenliğinin ve eşit uluslararası statüsünün tescil edilmesi” söylemine… Annan Planı’nda öyle idi; oluşturucu devletler ve merkez ‘federal’ devletten oluşacak olan yapının üç unsuru arasında hiyerarşik üstünlük olmayacaktı, her oluşturucu devlet kendi sınırları içinde egemen olacaktı, merkez devletin bu iki oluşturucu devlet üzerinde bir egemenliği olmayacaktı ancak iki oluşturucu devlet merkez devletin egemenliğini siyasi eşit ve etkin taraf olarak birlikte ve ortaklaşarak yönetecekti. Ayrıca, oluşturucu devletlerin uluslararası statüsü olacak, diğer ülkelerde kendi oluşturucu devletlerinin temsilciliğini açabilecek, spor-kültür-ticaret-eğitim gibi konularda da uluslararası antlaşmalar dahi yapabilecekti. Oluşturucu devletlerin her birinin de uluslararası statüsü ve faaliyeti olan deniz ve hava limanları olacaktı. CB Erdoğan’ın bir hafta önceki konuşmasında tarif ettiği talepler 21 yıl önce yapılan referandumda iki halkın onayına sunulan ve Kıbrıs Türk halkının büyük çoğunluğunun da “Evet” dediği yapıdır…
Bir de TC CB Yardımcısı Yılmaz’ın söyledikleri var… “Gerçekçi olmalıyız – Kıbrıs Rum tarafı ile her alanda işbirliği ve projeler yapılabilir” diyor. Önce dikkat çekelim ‘Gerçekçi olmak’ sözleri CB Erdoğan tarafından da kullanılmıştı… Ne demek gerçekçi olmak?! Ulaşılabilecek vizyona sahip olmak ve hedefler koymak… 2-Devletli Çözüm Tezi ve KKTC’nin tanınması ulaşılabilecek vizyon ve hedef olmadığı zaten biliniyordu; dört Türki devletin AB ile ilişiklerini pratikte gerçekleştirmek ve 12 milyar Euro bütçeli kaynakları kullanabilmek için yaptıkları ortak açıklamada Kıbrıs sorununun çözümünü BM Ölçütlerinde kabul ve teyit ettiklerini, KKTC’yi tanımayacaklarını açıklamaları ve üstüne üstlük Güney Lefkoşa’da da Büyükelçilik açmaları KKTC’nin tanınmasının ulaşılmayacak bir hedef ve vizyon olduğunu en bariz şekilde bizlere gösterdi. ‘Gerçekçi olmak’ bunun kabulüdür. Ayrıca, TC CB Yardımcısı Yılmaz ‘Kıbrıs Rum tarafı ile her alanda işbirliği ve projeler yapılabilir’ diyerek ‘Taraflar’ın işbirliğinden söz ediyor, ‘Devlet’lerin değil…
Kıbrıs sorunu çözümü hassas bir döneme giriyor; BM üçüncü denemesini yapmak üzere inisiyatif almıştır. İlk iki BM girişimini başarısız yapan Kıbrıs Rum tarafıdır; hem de BM Ölçütlerinde çözümü kabul ettiklerini söyleye söyle ve dahi şampiyonluğunu yapa yapa… Ama iş sonuca ulaşma aşamasına geldiğinde ‘cırıladılar’. Doğal olarak BM üçüncü inisiyatifini kullanırken odağına Kıbrıs Rum tarafını alacaktır; Türk tarafının elini taşın altına koyacağı BM’ye ve uluslararası topluma CB Erdoğan tarafından duyurulmuş ve ilan edilmiştir. Yani, BM’nin bu üçüncü inisiyatifine Türk tarafı katılımcıdır ama kendi arasında rol dağılımı yaparak: KKTC CB Tatar 2-Devletli Çözüm Tezi’ni söylemeye devam edecek, TC tarafı da ihtiyatlı ve diplomasinin ‘Yapıcı müphemiyet – Constructive ambiguity’ dediği tavırları ve söylemleri sürdürecek. Ta ki BM Ölçütlerinde çözümü destekleme rolünü başarısız şekilde sürdüren Kıbrıslı Rum lideri BMGS kendi açıkladığı altı maddede kıskıvrak bağlayabilsin…
KKTC CB seçimlerine kadar Türk tarafı bu rolleri oynamaya devam edecek; bu sürede de BMGS’nin yeni atadığı BM Özel Temsilcisi de Kıbrıslı Rum lideri zapt-ı rapt altına almaya çalışacak. Oldu, oldu; olmadı BMGS’nin kendi açıklamasındaki “A solution - (Herhangi) Bir çözüm” formülü hayat bulacak. Bir hafta önce CB Erdoğan’ın ve yardımcısının açıklamalarında kullandıkları ‘Yapıcı müphemiyet’ dili analitik irdelemeyle değerlendirildiğinde bu sonuçlar okunabiliyor. Bu yılın sonuna doğru ‘ak koyun- kara koyun’ belli olacak.