Lapta’nın merkezinde küçük bir meydan… Ortada Atatürk Büstü… Şimdilerde yan tarafta bir şehitlik yapımı var. O küçük meydanın bir köşesinde evinin bir odasında ayakkabı tamirciliği yapıyor Hasan Ellidört.
Baba mesleği… Ayakkabı tamirciliği… Babasının “işi iyi öğrenmen gerekir” dediği için ayakkabı yapım yerlerinde de çalıştı… Çalıştı ama üretim yerlerimizin zamanla kötü yönetim nedeniyle kapanmasından ayakkabı yapımı da olumsuz etkilendi. Ayakkabı üretimi de yavaş yavaş bitti. Çeşitli başka işlerde de çalıştıktan sonra şimdi dediğim gibi evinin bir odasında bu eski mesleği devam ettiriyor Hasan usta…
Terliğimin bir pençesi koptuğu için tamire götürdüm. “Bir kahve içelim” dedi, eşi kahvemizi yaptı, oturdum sohbet ediyoruz.
Türkçesi biraz bozuk yabancı bir kadın birkaç kemer getirdi, kemerlere ek delikler açılmasını istedi, ayrıca boyası bozulan çantasının da cilalanmasını istediğini anlatmaya çalıştı Hasan ustaya, ertesi gün araması gerektiğini duyunca yine kırık bir Türkçeyle teşekkür ederek ayrıldı.
Ayakkabıları yırtılan ‘beden işçisi’ olduğu kıyafetlerinden anlaşılır başka biri girdi içeriye… O da ayakkabılarını bıraktı, yapıştırılacak, dikilecek ve o emekçi de üç-beş liraya yeni gibi bir çift ayakkabının sahibi olacak tekrardan…
Yukarıda “Baba mesleğini devam ettiriyor” demiştim ama “ettirmeye çalışıyor” dersek daha doğru olur çünkü bu gibi yerlerin teşvik edilmesi, yardımcı olunması, destek çıkılması gerekirken aksine vergilerle baltalanmaya çalışılıyor gibi… Oysa ki fiyatların fahişliğinde yine orada oturduğum dakikalarda şahit olduğum gibi eskiye rağbetin mecburen arttığını gördüm. Bu ihtiyacın artmasına sevinsem mi, üzülsem mi karar veremedim.
Evet, gereksiz tüketim Hasan usta gibi zanaatkârlarla azalıyor, sevindirici gibi görünüyor bu taraftan baktığımızda ama diğer taraftan da gerçekten yenisinin alınması gerektiği durumlarda satın alma gücü olmayanların arttığını görünce de halimize üzülmemek mümkün değil.
İşte böyle bir ortamda o ‘can simidi’ diyebileceğimiz zanaatkârların başında bir vergi yükü var. Götürü Usûlde belirlendiği söylenen bu vergiler, o can simitlerinin sürdürülebilirliğini kısıtlıyor. Maliye ve Belediye vergileri birleşince çok güzel bir ihtiyaca cevap veren bu işyerlerinin artması bir yana kalan birkaç tanesinin de kapanmasına neden oluyor.
Yeni yıl yaklaşıyor… Artık %100 mü, daha fazla mı bilemiyoruz ama yeni yıl sürprizi olan gelen vergi ve harçların zam miktarlarının verilen maaş artışlarını hemen erittiğini de biliyoruz. Kaldı ki esnaf-zanaatkâr herhangi bir maaş artışı da almıyor. Yani onların cebinde olan da eriyor peşinen…
İşte örneğin Hasan usta, bir ayakkabı tamir edecek, bir pençe takacak, yırtığı dikecek, kaç para alacak da vergi dairesini de belediyeyi de memnun edecek!..
Bu gibi atıl kalmış meslekleri canlandırmak için uğraşanları köstek yerine biraz da olsa desteklemek gerekmiyor mu?
Güven ve bayrak
Süleyman Soylu’nun desteğinde Tatar, halkın desteğinde Erhürman… AKP’nin buradaki ekiplerinin yanında Türkiye’den de gelen ekstra ekiplerin Tatar için geldiğini, köyleri gezdiklerini biliyorduk. Şimdi de tabii ki yine aynı kesimden ama isim önemli. Süleyman Soylu. AKP’nin İçişleri Bakanlığı’nı yapmış ama MHP’li. Şimdi o da Tatar için sahada.
Tatar’ın, benzin parası dağıtılarak resmi propagandayı başlattığı gün Soylu’nun da Ada’da olduğu görülürken, öte yandan halkın desteğinde Erhürman da resmi propaganda sürecini başlatıyordu.
Unutulmuştu bir süre “eylemde bayrak yoktu” teraneleri… Dünkü Erhürman buluşmasının kalabalığı ve coşkusu karşısında korkulunca yine hatırlandı bayrak konusu ve “gecede bayrak yoktu” dendi.
Erhürman, kürsünün yanındaki bayrakların fotoğrafını da paylaşarak yanıt verdi. Demek ki “Güvende olmayacaksınız, bayrak da taşımıyorlar” diyerek propaganda yapacaklar gibi görünüyor… Söyleyecekleri başka bir şey yok çünkü ellerinde. Bu sefer de kandırırlar mı acaba, yoksa!