BM Genel Sekreteri Antonio Guterres New York’ta liderlerle yaptığı son toplantıda Kıbrıs Türk seçimlerinden sonra özlü Kıbrıs müzakerelerini yeniden başlatmak istediğini söyledi. Sadece güven artırıcı önlemlerin konuşulmayacağı, Crans Montana’da kalındığı yerden devam etmek üzere yeni bir müzakere süreci talep ettiğini bildirdi.
Sayın Tatar böyle bir şeyin söylenmediğini iddia etmişse, gerçek şudur ki, Sayın Guterres önümüzdeki dönemde böyle bir süreci başlatma niyetindedir.
19 Ekim Seçimlerinden sonra iki taraf da benzer şeyle söylüyor. “Crans Montana’da kaldığımız yerden müzakerelere devam edelim” diyorlar.
Guterres Çerçevesi, kuşkusuz, yakın dönem müzakere tarihinin en önemli belgelerinden biridir.
Bu belge, Annan Planı’nı izleyen uzun müzakere döneminden sonra ortaya çıkan yakınlaşmalara dayanarak hazırlanmıştır ve bütün zamanların müzakere tarihinden damıtılmıştır.
Bilindiği gibi, Crans Montana’da çözüme çok yaklaşıldı ama “son mili koşma iradesi” sergilenmediği için Guterres Çerçevesinin “stratejik bir anlaşma” olarak imzalanması mümkün olmadı.
Daha sonra, Mustafa Akıncı Nikos Anastasiadis’i belgeyi imzalamaya davet etmişse de Anastasiadis’ten olumlu yanıt almadı.
BM Genel Sekreteri o günden beri bütün raporlarında iki taraf arasında sağlanan yakınlaşmaların bu çerçeve ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılı olduğunu vurgulamaktadır ve tarafları çerçeveyi korumaya davet etmektedir.
Bundan şunu anlıyoruz ki, önümüzdeki dönemde müzakere masası yeniden kurulursa, Guterres Çerçevesi masada olacaktır.
Gelgelelim, bu önemli belge bir sis perdesiyle gölgelenmektedir.
Kıbrıs Rum tarafı “görüşmelere Crans Montana’da kaldığımız yerden devam edelim” diyor ama Guterres Çerçevesini kabul edip etmediğini net biçimde ifade etmiyor.
Kıbrıs Türk tarafı ise uzun yıllar belgeyi unutuluşa terk ettikten sonra Tufan Erhürman’ın seçimi kazanmasıyla “kaldığımız yerden müzakerelere devam edelim” diyor ama ortaya bir takım muğlak ön şartlar koyuyor.
Açıkçası, yeni dönemde iki taraf da Guterres Çerçevesi ile sınanacak.
Guterres Çerçevesi Bir Mutabakat Belgesidir!
Guterres Çerçevesi sadece müzakere edilecek konu başlıklarını içermiyor. Varılan mutabakatları da içeriyor. Aşağıda, bunları madde madde ele alalım.
Toprak Konusu:
Kıbrıs Türk tarafının sunduğu haritanın Kıbrıs Rum tarafının belirli bölgelere ilişkin dile getirdiği kaygılara cevap verecek şekilde uyarlanması gerektiği vurgulanıyor. Burada açıkça Kıbrıs Türk tarafının sunduğu haritada yer alan ama Kıbrıs Rum tarafının haritasından bazı farklılıklar içeren Omorfo/Güzelyurt bölgesi kastediliyor ve adı konmasa da Türk tarafından esneklik talep ediliyor.
Toplumların yönetimi altında kalacak toprak oranında farkın yüzde %1’i geçmemesi konusunda iki taraf arasında daha önce Mont Pelerin'de ortak anlayışa varılmıştı.
Not: Türk tarafının toprak konusundaki tavrının ne yönde olacağı merak konusudur.
Siyasi Eşitlik Konusu:
Çerçevede 2:1 oranında dönüşümlü başkanlık öngörülüyor. Federal kurumların karar üretmesinde toplumlar açısından hayati öneme sahip konularda bir olumlu oy ile basit çoğunluk ve açmazların çözümü ile ilgili bir mekanizmanın kurulması hedefleniyor.
Bakanlar Kurulu’nda tüm konularla ilgili olarak bir olumlu oy koşulu konusunda ortak bir anlayışa varılmıştır. Ayrıca, çapraz ve ağırlıklı oy konusunda önceden yakınlaşma sağlanmıştır. Bu nedenle, BM Genel Sekreteri Eylül 2017'de Güvenlik Konseyi'ne sunduğu raporda (paragraf 21) Crans Montana’da “taraflar federal yürütme erki ve etkin katılım konusunda fiilen tam bir anlaşmaya vardılar” tespitinde bulundu. Buradan da anlaşılıyor ki, siyasi eşitlik konusunda tam olmasa da çok ileri düzeyde yakınlaşma sağlanmıştır.
Not: Nikos Hristodoulidis’in siyasi eşitliğin bu maddede öngörüldüğü şekilde uygulanmasını benimseyip benimsemediği meçhuldür. Bu konuda net bir şey söylemekten kaçınıyor.
Mülkiyet Konusu:
Çerçevede iki farklı statüden söz ediliyor. Toprak düzenlemesinin olacağı bölgelerde, yani Kıbrıslı Rumlara verilecek bölgelerde tercih hakkı öncelikle mülk sahiplerinin (Kıbrıslı Rumların) olacak. Toprak düzenlemesinin olmayacağı bölgelerde ise öncelik hakkı kullanıcılara (Kıbrıslı Türklere) verilecek.
Kısacası, mülkiyet konusunda çok önemli bir konu olan ilk tercihin kimde olacağı meselesi açıklığa kavuşturulmuş bulunuyor.
Not: Nikos Hristodoulidis yaptığı çeşitli açıklamalarda Çerçevenin bu maddesine itirazı olduğunu söylemiş bulunuyor.
Eşit Muamele Konusu:
Çerçevede turistler, öğrenciler ve mevsimlik işçiler için serbest dolaşım öngörülmektedir. Bunun dışında, adaya kalıcı olarak yerleşmek isteyen Yunanistan ve Türkiye vatandaşlarına Eşit Muamele (equivalent treatment) uygulanacaktır. Eşit Muamele sayısal eşitlik anlamına gelmiyor. Yunanistan ve Türkiye vatandaşlarına Kıbrıs vatandaşlığı verilmesi konusunda1960 Kuruluş Anlaşması'nın 4:1 oranına ilişkin hükmü kabul ediliyor.
Güvenlik ve Garantiler Konusu:
Çerçevede tek taraflı müdahale hakkının devam edeceği bir sistemin sürdürülebilir olmadığını net olarak ortaya konuluyor. Bu nedenle, Garanti Anlaşması kapsamındaki hususların yerini, çözümün uygulanması için başka mekanizmalar alabilir ve bu mekanizmalara garantör güçler de katılabilir.
Crans Montana'da son akşam yemeğinde BM Genel Sekreteri çözümü uygulama mekanizmaları hakkında bir de resmi olmayan belge sundu. Bu belgede, diğer hususların yanı sıra, garantör güçlerin herhangi bir yürütme veya editörlük rolleri olmaksızın Birleşmiş Milletler başkanlığındaki çözümü uygulama komitesinde iki toplumla birlikte yer alacakları net bir şekilde ortaya konuldu. Açıkçası, Çerçevede Garanti Anlaşmasının yerini çözümü uygulama mekanizmalarının alması hedefleniyor.
Not: Genel olarak Türk tarafının özel olarak da Erhürman’ın bu konuda ne düşündüğü net değil. Bu konuda söz elbette garantör ülke olan Türkiye’nindir. Rum tarafı ise Garanti Anlaşmasının olduğu gibi devam etmesine şiddetle karşı olduğunu söylüyor.
Askeri Güçler Konusu:
Bu konunun Garanti Anlaşmasından farklı olduğu ve konu hakkında en üst düzeyde (başbakanlar düzeyinde) anlaşmaya varılması gerekeceği Çerçevede açıkça ortaya konuldu.
Kıbrıs’ta Yunan Alayı (950 asker) ve Türk Alayı (650 asker) dışında diğer askeri güçlerin adadan ayrılması konusunda yakınlaşma oldu. Yunan ve Türk Alaylarının ayrılmasının kesin bir tarihe mi bağlanacağı, yoksa saptanacak bir tarihte konunun gözden mi geçirileceği netlik kazanmadı. Bu konuda anlaşma sağlansaydı stratejik anlaşmaya varılacak ve kapsamlı çözüme varılması kaçınılmaz olacaktı. Bu yüzden BM Genel Sekreteri raporunda şu tespitte bulunmaktadır: “Delegasyonların başkanları için verilen akşam yemeği sırasında potansiyel bir stratejik anlaşmanın parametreleri hakkında geniş bir ortak kanı olduğu yönündeki değerlendirmemi paylaştım (paragraf 25). “Taraflar güvenlik ve garantilerin yanı sıra, kapsamlı bir çözümün diğer tüm temel unsurlarında stratejik bir anlaşmaya varmaya yaklaşmışlardı” (paragraf 45).
Not: Rum tarafı “sıfır asker” diyerek bu konuda anlaşmaya varmayı engelliyor.
Görüleceği gibi, Guterres Çerçevesinin altı maddesinin bazılarında görüş birliğine çok yaklaşılmışken, bazı konularda da görüş ayrılıkları vardır. Fakat, bu çerçeve zemininde müzakere etmekten başka bir yol yoktur ya da şimdilik ufukta başka bir yol görünmüyor.
Çerçevenin üzerinden geçen sekiz yılda tarafların pozisyonlarının ne yönde şekillendiği açık değil. Fakat, aralarındaki mesafenin büyümüş olduğunu tahmin etmek zor değil.
Yine de bunlar aşılmayacak engeller değildir. Yeter ki, Guterres’in saptadığı “İrade Sorunu” çözülmüş olsun...