Buralar çiftliğiniz mi?

Cenk Mutluyakalı

Öyle görülüyor ki boyun eğen, süklüm püklüm, iradesiz ve omurgasız siyasetçilerden bulduğu cesaretle, Türkiye'nin başındaki kişi, Kıbrıs'ın yarısını tekmil sömürgesi gibi görmeye başladı.
Anlamaya çalışmıyor.
Uzlaşı aramıyor.
Kıbrıslı Türklerin iradesini, demokrasisini, varlığını umursamıyor.
Meydan okuyor.
Tehdit ediyor ve bu tehdide, bu ülkenin başında oturmuş piyonlar da ses etmiyor.

***

“Yargımıza, iç işlerimize, demokrasimize, özgürlüklerimize, nüfusumuza, irademize karışmaktan vazgeçiniz” dendikçe, çok daha kabalıkla üzerimize geliyorlar.

Hoşgörü yok, saygı yok, işbirliği yok.
Buyurganlık var.

"Laiklik anlayışı onların anladığı gibi değildir ve Kuzey Kıbrıs bir Fransa değildir" diyor Erdoğan!
Kıbrıs'ın ne olduğuna kendileri karar verecek.
"Laiklik" dersi veren liderin ülkesine de bakınız lütfen!
Hele hele yönetimine...

İllaki Kıbrıslı Türkleri yeniden sokağa dökmek istiyorlar.
Bizi bölmek istiyorlar aslında…
Defa defa bölmek…
Umutsuzluk yok oysa…
Ne ilk kez direndik, ne de son olur.
Biliyoruz, ‘vardık, varız, var olacağız.’

***

Bu gidiş Kıbrıslı Türklerin "Avrupa'da bir gelecek" hayalini köreltmiyor sadece, demokrasi ve irade sorununu da çok daha ağır deşifre ediyor, şimdi bir de "bağımsız yargı"yı hedef alıyor.
Hukukla değil buyrukla yönetilmemizi istiyorlar.
Seçimlerin göstermelik haller aldığı, müzakerelerin sıradanlaştığı, ada yarısının adım adım ilhak yoluna itildiği bir anlayışta, özgürlük alanları gitgide daralıyor.

***

“Türkiye’deki uygulamayı öğrensin” diyor, yargıya!
“Tavır değişti değişti…”
“Bundan sonra atacağımız adımlar farklı olacaktır…”
“Bunu da bilmeleri gerekir…”
“Yardımcıma söyledim Ersin beyi arayarak düzeltecek…”
"Kuzey Kıbrıs artık her şeyiyle Türkiye'deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirmek durumundadır."

Tam bir nobranlıkla anlatıyor tümünü…
İşte “eşit, egemen, ayrı” dedikleri devlet!

***

“Kraldan çok kralcılar” sıraya girecekler şimdi ve ne yargı bağımsızlığını umursayacaklar, ne iradeyi… Kendi anayasasını dahi görmezden gelen bir yürütmememiz var, hem de “devlete sahip çıkıyoruz” diye diye…

“Evet efendim, olur efendim” maşalarını o koltuklarından indirmedikçe bu ülkede toplumsal irademizi, özgürlüklerimizi,  hak ve çıkarlarımızı korumak, kimliğimizi ve kültürümüzü yaşatmak, köklerimizi güçlendirmek mümkün değildir. İçine saplandığımız statükoyu reddetmeden, bu düzenin konfor ve rahatlığını elimizin tersiyle itmeden, gerçekten bedel ödemeden ayağa kalkamayacağız.

***

Bağımsız yargı demokrasinin temelidir.
Eğitim, eğitimcilerin işidir; ibadet, din görevlilerinin.
Bir de!
Buraları Erdoğan’ın çiftliği değildir.
“Kıbrıs, Fransa değildir” diyor ya!
Türkiye de değildir…