Bu ülkede yaşamak istemiyorum baba!

Mert Özdağ

Eğitim bir telaş, bir yoğunluk bir maraton gibi…

Hep hazırlanıyorsunuz, neden? Hayata atılmak için.

Şimdiki kuşağın ve onların velilerinin eğitime olan ilgisi hoşuma gidiyor.

Kimileri bunu “yarış atı” ya da “çocukları yarıştırıyorsunuz” diye eleştirse de ben eğitimdeki bu yarışın ya da mücadelenin aslında hayatın bir provası olduğuna inanıyorum.

Elbette bu tempo fazla gelebilir. Ancak içinde yaşadığımız dönem acımasız bir dönem.

Bu nedenle hayatta mücadele edenler, çok ilgili olanlar, çok yetenekli olanlar ve çok dil konuşanlar kazanıyor/ kazanacak.

Peki bunca büyük mücadeleli eğitim sezonunun ardından sizi yaşamak için hangi ülke bekliyor? KKTC!

Sorun aslında alınan eğitimde ya da bu tempoda değil, bu enerji ve birikimin nerede ve nasıl kullanılacağındadır.

***

Böylesi üst düzey bir eğitim alan bir arkadaşıma sohbetteyiz, geçenlerde yurda yeniden dönmüş.

“Neden döndün” dedim.

Aile kavramı dışında elle tutulur bir cevap veremedi.

Yani evlatlarımızı adaya bağlayan yegane şey aile kalmış!

Bir umut, bir atılım, bir değişim sinyali görmüyorlar.

Hal böyle olunca da genelde bir terk hali izliyoruz.

Bu "ortak hedef bulamama" sorunu aslında bir toplumu toplum yapan değerlerin de git gide kaybolduğu anlamına geliyor.

Zira bir toprak parçasını yurt yapan ortak değerlerdir, ortak kültürdür, ortak geçmiş ve gelecek hedefidir.

***

Bizim kuşak 80'lerin başında doğan bir kuşaktır mesela.

Bırakın Kıbrıs’ın bütününe dair ortak bir gelecek hedefini, Kıbrıs’ın kuzeyine dair bir umudumuz kalmamıştır. Barış bizim için önemli olsa da Kıbrıs’ın güneyi bizim için bir gezi yerinden ibarettir! Çok üzücü ama gerçek bu…

Ya 2000'li yılların kuşakları? Onların hiçbir nedeni yok bu ülkeye bağlı kalmak için…

Hal böyle olunca da bireysel kurtuluşun yolları aranıyor hiç kuşkusuz.

Adada kalanlar da, adadan kaçanlar da kendi dünyalarını kurma derdinde, kısacası kendilerini kurtarma derdindedirler.

Onların eğitilmesi için canla başla çalışan, bu uğurda binlerce lira harcayan velilerin tek isteği vardır, daha iyi yaşam koşullarına sahip olmaları…

Ancak nerede? İşte bu yer sorunu gelip dolaşıp hepimizi bağlıyor.

Bu gençler böylesi bir eğitimden sonra adada neden kalsınlar?

Burada "devlet" denen otoritenin durup kafa patlatması, planlama yapması, çalışması adımlar atması gerekiyor. Ancak o devletlerde olur devletçiklerde değil!

Kimi aileleri “buralarda sürüneceğine, 3-5 kuruş için ezileceğine gitsin Avrupa’nın bir şehrinde yaşasın daha iyi” diyerek bu göçe el mahkum onay veriyor.

Pek tabii şartlar bunu dayatıyor, baksanıza memleketin haline…

Bu ülkede neden yaşamak istesin ki bir insan?

İyiye giden bir şey yok.

Her geçen sene daha kötülerini konuşmaya devam ediyoruz.

Devamlı bir kötüye gidiş hissi var ki o en fenası!

***

Çocuklarının Avrupa’daki yükseköğrenim eğitimden sonra orada kalmasını isteyen velilerin elbette haklı düşünceleri var.

Örneğin doktora yapıp yeniden memleket dönen bir gence maaş diye ödenen rakamları duyunca dudaklarım uçukladı geçen hafta.

Bu çocuk bu eğitimi asgari ücretin biraz üzerinde bir ücret için mi aldı Allah aşkına?

“Dönmeseydin ne olurdu” diye soruyorum, “hiçbir şey olmazdı sadece ailem için döndüm” diyor.

Elbette aile kavramının maneviyatı kadar maddi tarafları da var Kıbrıs’ta.

Yeni evli çiftlerin evlerinde genelde yemek pişmez mesela, öğle yemekler kayınvalidede ya da annede yenir.

Annelerin evinden çıkarken naylon poşetlere yemekler, kahvaltılıklar, bazı market ürünleri koyan anneler-babalar çoktur… Hafta sonu mangallar da anne-babada yakılır. Evli çiftlerin gıda ve harçlık kaynağı hala anne ve babalarıdır vesselam! Kimi zaman da neneler-dedeler…  

Peki diğer türlü? Ya kaçarsa gençler?

***

Emekli olup evlatlarının yanına gitmeye başlayan aileleri olduğunu yavaş yavaş duymaya başladık.

Çok yaygın değilse de bu örneklerin çoğaldığını görüyoruz.

Üstelik orada hem emekliliğinin keyfini sürüyor, hem de çocuklarının daha yaşanır bir ülkede yaşamasını izliyorlar. Sayıları çok değil mi? Olsun, ya çoğalırsa?

Arası var mı peki? Varlıklı olanlar için o da mevcut!

Senenin belirli aylarında Avrupa’da yaşayan çocuklarının yanına giden ve uzun uzun orada kalıp yeniden ara ara adaya dönenlerin de fazlalaştığını görüyorum.

Tüm bunlar insanımızın artık bireysel kurtuluşun yollarını aradığını gösteren örneklerdir.

Bizi ilgilendiren hala burada kalmalarını sağlayacak toplumsal dönüşümü ve ülkesel kalkınmayı sağmamaktır pek tabii.

Bunun içinde eğitim de var, ekonomi de var, kültür de var, sosyal yaşam da, adalet de var.

Hala hak etmeyenlerin kamuda istihdam edildiği bir sistemde yaşıyoruz örneğin ve hala özel sektörde yerlerde sürünüyor maaşlar!

Partilere yakın olanların zaman zaman iktidar değişimleri ile sınıf atladığını, zengin olduğunu görmekten izlemekten bıktık!

Devamlı değişen bir nüfus var, fazlalaşan suçlar ve değişen kültür yapısı.

Küçük zümrenin ek mesaisine para bulan “devlet” yolların çukurlarını dolduramıyor hala!

Yanı başımızdaki aynı kentin güneyi Avrupa kentlerini andırırken biz ne çirkin gündemlerle cebelleştiriyoruz.

Bu çirkinlikleri yaşayarak büyüyen bir genç, Avrupa kentlerinde 5-7 senesini geçiren bir evlat, neden dönsün bu düzensiz memlekete?

Neden bu yarım kalmış yapıda yaşam mücadelesine başlasın?

***

Daha geçen hafta 12 yaşındaki kızım, İstanbul dönüşü, Ercan Kavşağı-Lefkoşa arasındaki karanlık yolda ilerler, eve doğru seyrederken kurdu bu cümleyi: “Ne kadar bakımsız, kötü bir ülke burası baba…Karanlık, kirli… Ben yaşamak istemiyorum bu ülkede, yurt dışında eğitim alıp, orada kalacağım”

Yaş 12!

Evet mücadele etmekten başka şansımız yok, sizi duyar gibiyim.

Ancak bu mücadelenin artık toplumsallıktan çok uzak bireysel mücadeleye dönüştüğünü görmeyecek kadar da kör değilim.

En kötüsü de bu…