Bu tekerlek dönecek

Neşe Yaşın

Bir yerimizde bir ağrı varsa istemsizce ona odaklanıyoruz. Bize kendini hatırlatıyor bu ağrı, gündemimize giren diğer şeylerin önüne geçebiliyor. Peki dünyanın bir yerindeki bir ağrı, bütün kürenin dikkatini üstüne çekebiliyor mu? Bugün ve her gün benim Filistin’im ağrıyor diyebiliyor mu dünya? Ağrıyan tek yeri bu değil ama. Aslında dünya ağrılar içinde. Bir süre sonra ağrılarla yaşamaya alışıyor insan. Başka bir ağrı diğerini bastırıyor, bir ağrı yorgun düşüp uykuya dalıyor kimi zaman. Bir başkasının acısı da bir süre meşgul ediyor bizi. Yeri göğü yırtan bir çığlığa kayıtsız kalamıyoruz. Ses gittikçe yavaşlayıp bir iniltiye dönüştüğünde ondan uzaklaşabiliyoruz bir biçimde. Gürültülü bir müzik açmak yardımcı oluyor. Bir kulüpte desibeli çok yüksek müzik dinleyen gençler bunun kendilerini dışarının gailelerinden soyutladığını ana karnında gibi hissettiklerini söylemişlerdi; uğultular ve kalp atış temposuyla her şeyi anlamsızlaştıran metalik bir ses içinde.

Oyunun insan hayatındaki önemi üzerine bir yazı okumuştum bir zamanlar. Hem insan hem de hayvan yavrularının oyuna yönelmeleri, yaşama ve oyun ilişkisi üzerine. Oyun beyindeki üzüntü, kaygı, öfke gibi hisleri ortadan kaldırıyormuş. Kaygıdan, üzüntüden kaçmak oyalanmakla mümkün daha çok da. En güzel terapi insanın zihnini ve bedenini meşgul edebilen yaratıcı bir çalışma. Hazdan öte mutluluğa yönelmek. Haz geçicidir çünkü ve bağımlılık yaratır. Başkaları için bir şeyler yapmak, kalıcı bir şey ortaya koyabilmek, bir acıya deva olabilmek mutluluk getirir. Bireysel bir hazdan öte paylaşılmış ve paylaşıldıkça çoğalan bir duygudur bu.

Ne olursa olsun bir şey üretebilmek için asgari bir ruh ve beden sağlığına ihtiyacı var insanın. Kendi ağrı ve acıları içindeki birinin pek fazla faydası olmaz dışarıya.

Geleneksel ve rutine teslim olmadan sıra dışı şeyler yapan insanları seviyorum ama en çok da başkalarına, dünyaya bir faydaları olmuşsa. Bazen insanlık için dünya için bir şey yapıyorum iddiasıyla kendi gücü, ünü ve servetini pekiştirme derdinde olanlar var o başka. Bazen de kişisel sorunlar ve acılar bir mağduriyet pozisyonuna, mağdurum ve benimle ilgilenmek, bana vermek zorundasınız mesajına dönüşebiliyor.

Her mağdurdan bir daha mağduru da vardır elbet. Tutan bir el tutmayan bir başka elin yardımcısıdır.

Her kötü deneyim farkındalık ve empatiyi geliştirir diye bir avuntu bulabilir insan. Hayatını kısıtlayan bir deneyimden sonra farkına varmadığın, değerini bilmediğin dünya nimetleri ile ilgili bir liste oluşturabilirsin. Bir kez atlattın mı değerini daha çok bilebileceğin bir hayat açılır önünde.

Acılara ne kadar dayanıklıyız bu da önemli. Küçük bir acı esintisi bile devirmeye yeter kimi insanları. Acılara talimli olmak bir avantajdır bu yüzden. Acıyla güçlenmiştir kimi insanlar.

Zor zamanlarda dayanışma, mizah, durumla ve kendiyle dalga geçme bir miktar kurtarır insanı. Sabrı en çok çiçekleri gözlerken düşünmüşümdür. İnsan da zamanı gelince çiçek açıyor bir biçimde. Ben güz güneşinde bile bahar dalı olabilen biriydim bir zamanlar; şimdilerde bahar güneşine bile kırılasım var. Bu geçici elbette.

Her şeyin daha güzel olacağı bilgisi kayıtlı belleğin bir yerinde. Hayat sürprizlerle dolu, yeter ki gönlün açık olabilsin onlara. Aslında mucize denilen şey insanın sihirli formülü bulabilmesi bir anlamda. Hayatın işaretlerini doğru okuyup gereken anda gereken adımları atabilmesi. Başarısızlıklar bile birer adımdır başarıya doğru. Mutsuzluk mutluluğu en kalpten çağırandır.

Kronik uykusuzluk içinde bir zombi tek elle yazıyor bu yazıyı. Sonuçta yazıyor ama. Koşullara yenik düşmemek önemli çünkü.

Her şey daha güzel olacak biliyorum bunu. Dünyanın haline yakılan ağıtların bile dönüştürücü bir gücü var. Bir duruma itiraz etmek onu yenmek için yola çıkmış olmak demek biraz da.

Kişisel ve toplumsal olan hep iç içe. Kendimizde başlayabiliriz öncelikle dönüşmeye.

Zalimlerin türlü hileyle dünyanın başına bela olduğu zor zamanlardan geçiyor olabiliriz ama bu tekerlek dönecektir elbet. Umudu yitirmemek, dönüşümü hep hayal edebilmek önemli olan.