BU DÖNEM ‘ÖLMEME’ DÖNEMİDİR

2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yaşanan kötü günlerin en az zararla atlatılması, “mevcut yapıya muhalefet edenler”in Kıbrıs Türk halkını moral bozukluğundan ve bunun yaratacağı dağılma sürecinden uzak tutması gerektiğini söyledi “




2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yaşanan kötü günlerin en az zararla atlatılması, “mevcut yapıya muhalefet edenler”in Kıbrıs Türk halkını moral bozukluğundan ve bunun yaratacağı dağılma sürecinden uzak tutması gerektiğini söyledi

 

“BU DÖNEM ‘ÖLMEME’ DÖNEMİDİR”

 

“Bu dönem ölmeme dönemidir, sağ kalma dönemidir. Yoksa ne Eroğlu ile, ne de UBP hükümetiyle bir yere gibilebilir. Bu pek mümkün değil. O nedenle bu dönem toplumu canlı, diri tutma dönemidir. Gelecekteki daha iyi, daha güzel günler için insanları canlı tutmaya çalışmak lazım”
 

“Denktaş - Klerides dönemini düşünün, Eroğlu-Anastasiades de ona benzer birşey olacak. Ne bir taraf istiyor, ne öbür taraf. Anastasiades çok istekli bile olsa süreç yine çökecek. Bırakın Anastasiades’in istekli olmasını, farzedin ki dünya istekli oldu, uluslararası kuruluşlar baskı yaptı, bizim taraf değişmeyecek”

 

“Güney’deki seçimler ancak daha elverişli bir ortam yaratabilir ama süreci ileriye götüremez. Süreci ileriye götürecek birinci şey Türkiye’nin AB süreecinin canlanmasıdır. İkincisi ve belki onun kadar hatta ondan da önemlisi Kuzey Kıbrıs’ta iktidarın çözüm yanlısı bir iktidarla değiştirilmesidir”

 

 

 

  

 

2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, yaşanan kötü günlerin en az zararla atlatılması gerektiğini söyleyerek, “Bu dönem ölmeme dönemidir, sağ kalma dönemidir. Yoksa ne Eroğlu ile ne de UBP hükümetiyle bir yere gibilebilir” dedi.

   “Mevcut yapıya muhalefet edenler”in Kıbrıs Türk halkını moral bozukluğundan ve bunun yaratacağı dağılma sürecinden uzak tutması gerektiğini vurgulayan Talat, “moral bozukluğu insanları ülkelerinden soğutur, ülkelere sahip çıkmaktan vazgeçirir, ülkeyle bağları gevşeyen insanlar göç yolundan ülkesine küsmeye, toplumsal haklarını elde tutma ve sahip çıkma çabalarından uzaklaşmaya kadar bir çok olumsuz gelişmeye yol açabilir” uyarısında bulundu.

   Talat, çözüm ümidinin canlanabilmesi için içte yeterli faktör olmadığını, bunun için etkili olabilecek dış faktörün de Türkiye’nin AB süreci olduğunu kaydederek “Eğer Türkiye’nin AB süreci canlanırsa, 2000’li yıllarda yaşadıklarımızı tekrar yaşayabiliriz. Yani Kıbrıslı Türkler’in yeniden motive olması, kendi iktidarına, cumhurbaşkanına karşı ‘hayır biz çözüm istiyoruz’ diye başkaldırması, bunun da bir motivasyon yaratması mümkündür” dedi.

   Güney Kıbrıs’taki seçimlerin ancak daha elverişli bir ortam yaratabileceğini ama süreci ileriye götüremeyeceğini belirten Talat, “ Süreci ileriye götürecek birinci şey Türkiye’nin AB sürecinin canlanmasıdır. İkincisi ve belki onun kadar hatta ondan da önemlisi Kuzey Kıbrıs’ta iktidarın çözüm yanlısı bir iktidarla değiştirilmesidir” dedi.

 

“2012 TAM BİR YIKIM DÖNEMİ”

 

·        Ödül A.Ülker: 2012 yılı Kıbrıs Sorunu açısından 2. Green Tree Zirvesi’ndeki hayal kırıklığıyla başladı, sizce 2012 Kıbrıs sorunu açısından kayıp yıl mıdır?

·        Talat: Aslında Kıbrıs Sorunu açısından 2010’dan beri geçen süre kayıp süredir. Zaten Sayın Eroğlu’nun çözüm vizyonu hiçbir zaman olmamıştır. O nedenle bir gelişme beklenmiyordu, bırakınız ilerleme olmamasını, gerileme bile yaşandı bu dönem içinde. Gerileme derken kastettiğim, anlaşılan noktalardan uzaklaşma bakımından değil sadece, bir kere bütün motivasyon ortadan kalktı, öldü. Kıbrıs Türk tarafının uluslararası presitiji sarsıldı, elde ettiğimiz çözüm yanlısı imaj silindi, imaj açısından tekrar eski günlere dönüldü. Ayrıca Kıbrıs Türk tarafı çözüm sürecini sürüklemesi gereken taraf olduğu halde süreci tıkayan taraflardan biri haline geldi ve bu da müzakerelerdeki ivmeyi ortadan kaldırdı. Ve nitekim 2010 yılının başından itibaren, yani Sayın Eroğlu göreve geldiği andan itibaren neredeyse hiçbir ilerleme sağlanamadı. Tam tersine, özellikle çevresel faktörler bakımından yani motivasyon, moral, heyecan, bütün kapasiyeyi ortaya koyarak süreci ilerletmeye çalışma çabaları ortadan kalktı ve bu bağlamda ciddi bir de gerileme yaşandı. Sadece 2012’ye münhasır değil ama bu, 2012’de tavan yaptı. 2012’ye kadar “birşey olur mu acaba” beklentileri, bende olmadı ama, birçok çevrede oldu. Fakat 2012 tam bir yıkım dönemiydi ve bütün görüşme süreci çöktü.   

 

“HATA YOK. EROĞLU’NUN VİZYONU BU”

 

·        Ödül A.Ülker: Bu süreçte temel hata nerede yapıldı?

·        Talat: Hata yok. Sayın Eroğlu’nun vizyonu buydu, ben bu konuda kendisini eleştirmiyorum. Vizyonu buydu...

 

·        Ödül A.Ülker: Yani hata Eroğlu’nun orada olması mıydı size göre?

·        Talat:  Hata Eroğlu’nun orada olmasıydı, hata Kıbrıs Türk halkının Eroğlu’nu Cumhurbaşkanı seçmesiydi. Eroğlu “ben çözümcüyüm” dedi ama çözümü tanımlarken bunun hiçbir zaman erişilemeyecek bir çözüm olduğu biliniyordu. Hayatında bir defa “federal çözüm istiyorum” demedi, bunu Kıbrıs Türk halkı bilmiyor muydu? Bilmiyorsaydı, biz söyledik. Dolayısıyla duydu, öğrendi. Sayın Eroğlu, “Talat’ın verdiği tavizleri geri alacağım” dedi. Ne taviz verdiğimi hiçbir zaman söylemedi.

 

“SÜRECİ ÖLDÜRMEYİ BAŞARI SAYDI”

 

·        Ödül A.Ülker: Cumhurbaşkanı Eroğlu, kendisi için taviz olan şeyleri geri aldı mı?

·        Talat: Hiçbir şey yapmadı. Onu da yapmadı, süreci öldürdü. Benim gerileme dediğim şey sürecin öldürülmesidir. İçerik değil? içerik görüşmedi, biraz mülkiyet konuşuldu. Başka görüşülen birşey yok. Hiç birşey alınmadı. Tam tersine çapraz oy konusunda bile “eğer dörtlü müzakere kabul edilirse, yani Türkiye ve Yunanistan’ın da katılacağı dörtlü zirve kabul edilirse, ben de bunu kabul etmeye hazırım” dedi. BM bunu böyle algıladı. Dolayısıyla “tavizleri” geri alma değil, süreci öldürmeyi başarı saydı.

 

Şunu da söyleyeyim, “Rum tarafı makuldür” diyemem. Tam tersine Rum tarafı çözümde hiç acele etmiyordu. Hele Hristofyas son derece çekingendi ve Rum tarafının çözüm konusunda Sayın Eroğlu’ndan daha büyük bir çabası olmadı kesinlikle. Ama eşyanın tabiyatı gereği Rum tarafı çözüm için Kıbrıs Türk tarafı kadar çalışamaz. İhtiyacı yok, çalışamaz, çalışmaz. Ne olur? Türk tarafı çalışır, motor güç Türk tarafıdır, sürükler. Türk tarafı sürükleyici olmaktan, motor güç olmaktan çıkınca Rum tarafının da ekmeğine yağ sürüldü. Dolayısıyla süreç çöktü. Ben o nedenle Türk tarafını suçlarım, eleştiririm yoksa başka birşey değil. Esas sorumlu Hristofyas’tır, Eroğlu’nın sorumluluğu süreci sürüklememesi ve böylece öldürmesidir. Bizim zamanımızda Hristofyas yine istemiyordu ama biz sürüklüyorduk. 30 tane mutabakat kağıdı hazırladık, onlar bir tane hazırladı mı?







“Eroğlu için alternatif çözümsüzlüktür”

 

·        Ödül A.Ülker: Sayın Eroğlu’nun “niye sürükleyelim, gelmiyorlarsa” gibi bir yaklaşımı var... 

·        Talat: Evet, “Rumlar çözüm istemiyorsa biz niye isteyelim” diyorlar, bizim ihtiyacımız var da ondan, bunu anlatamıyorum. Sayın Eroğlu için alternatif çözümsüzlüktür, alternatif kendilerinin hazırlayacağı bir çözüm bile değildir. Onlar için alternatif uluslararası hukukun dışında devam etmektir çünkü uluslararası hukukun içine girilirse, doğaldır ki AB hukuku içine girilecek, AB hukuku içinde bunların dumanı atılır. Hepsinin de, hükümet de dahil. Çevre kirliliği, ülkeyi yönetememe, LTB’nin hali, insan hakları, çalışanların hakları. Bütün bunlar açısından bakarsanız, bu idare AB şartlarında tamamen çöplüğe atılacak bir idaredir. O nedenle ne hükümetin ne de Sayın Eroğlu’nun AB içine girmek işine gelir. Bence bunlar uluslararası hukukun içine girecek bir çözüm de istemiyorlar zaten. Çünkü orada yapamazlar, orası onlar için yabancıdır, onlar için iktidarlarını sürdürebilecekleri bir alan değildir. Bugün insanlar zarıncıyor, hiçbir konuda birşey yapmıyorlar.

 


 


“LTB’de provokasyonu ilk Eroğlu yaptı”

 

 

·        Ödül A.Ülker: Örneğin LTB’de ortalık yıkılıyor, Başbakan “haklı değilsiniz” diyebiliyor. Böyle bir ortamda bu tür bir açıklama provokasyondur.

·        Talat: Mahsus yapıyorlar zaten. Yalnız unutulmasın, ilk kıvılcımı Sayın Eroğlu attı. Aylar önce, Sayın Eroğlu, Kıbrıs sorunu dışında, iç sorunlarla ilgili bir tek defa Bakanlar Kurulu’na başkanlık yaptı ve o toplatıda grev yasağı, grev ertelemesi koydu. Hükümet Sayın Eroğlu’nun başkanlığında toplandığında maaşlarını ödemedikleriyle ilgili “grev yapamazsınız” kararı verdi. Provokasyonu aslında ilk Sayın Eroğlu yaptı, sonra da hükümet devam ediyor.

 

 





“Anastasiades Hristofyas’tan daha serbest ve cesur davranabilir”

 

·        Ödül A.Ülker: Kıbrıs sorununa dönersek, Hristofyas’ın çok istekli davranmadığını zaten Rum tarafının da çözüme ihtiyacı olmadığını söylediniz. Hristofyas gidiyor, Hristofyas’tan sonra ne olacak?

·        Talat: Hristofyas’tan sonra, 2013’de çok büyük ihtimalle Anastasiades Rum tarafında Cumhurbaşkanı olacak. Anastasiades Hristofyas’a göre daha az yaralıdır, zayıflıkları daha azdır. Çünkü Hristofyas komünisttir veya kendini öyle niteler, dinci değildir, kiliseden uzaktır, Türk dostudur, bundan dolayı da birçok Rum için haindir. Hristofyas bütün siyaset yaşamı boyunca bu yaralarını kamufle etmeye çalışır, öyle olmadığını göstermeye çalışır. Bunun için çekingendir. Birşey yapacağında “tepkiler ne olur” diye düşünür. Yeterince cesaret gösteremez. Halbuki Anastasiades öyle değil, dincidir, milliyetçidir, Türk dostluğu diye birşey de söz konusu değil, o daha cesur davranabilir. Ve unutmayalım ki Annan Planı’na da “evet” demiş birisidir. O nedenle ben Anastasiades’in biraz daha serbest ve cesur davranabileceğini düşünüyorum. Ama bu Rum tarafını değiştirse bile Türk tarafında bir değişiklik sağlamaz. Türk tarafı açısından değişen birşey olmayacak, en azından kısa vadede.  

 

·        Ödül A.Ülker: Rumlar için “Hristofyas’ın zayıflıkları” dediğiniz şeyler Kıbrıslı Türkler için belki de avantajdı.

·        Talat: Kullanmamız gereken avantajlardı ama çekingen oluğu için de bize kullandırtmadı.

 

“EROĞLU-ANASTASİADES, DENKTAŞ – KLERİDES’E BENZER BİRŞEY OLACAK”

 

·        Ödül A.Ülker: Anastasaides’te Rumlar için artı olarak görülebilecek özelliklerinden bahsettiniz, bunlar Türk tarafını masada zorlamayacak mı?

·        Talat: Belki, onları bilemiyoruz. Burada problem şudur, Türk tarafı sürükleyici rolu üstlenmediği sürece de bu ortaya çıkmaz. Denktaş - Klerides dönemini düşünün, Eroğlu-Anastasiades de ona benzer birşey olacak. Ne bir taraf istiyor, ne öbür taraf. Anastasiades çok istekli bile olsa süreç yine çökecek. Bırakın Anastasiades’in istekli olmasını, farzedin ki dünya istekli oldu, uluslararası kuruluşlar baskı yaptı, bizim taraf değişmeyecek. “Çözümsüzlük çözümdür” mantığının devam ettiği bir pozisyon var.

 


 

“Rum tarafı hiç bu kadar ekonomik sıkıntı yaşamadı”

 

·        Soru: Ekonomik kriz sürece herhangi bir ivme katar mı?

·        Talat: O yeni bir unsurdur ve dikkate alınabilecek bir unsurdur aslında. Rum tarafı hiç bu kadar ekonomik sıkıntı yaşamadı. 1974’ten bahsediyorlar ama 1974’te bile yaşamadılar, kaldı ki o zaman savaş dönemiydi, herşey tolere edilirdi. Şimdi varlıktan bir anda krize girdiler ve bunun için suçlayacakları çok kişi, hatta ülke var. Ama ne gariptir, hem 74 Yunanistan yüzünden oldu, hem bu durum Yunanistan yüzünden oldu. Önemli olan nokta şudur, ekonomik kriz eğer Kıbrıs Rum tarafını, gerek halk, gerek kurum-kuruluşlar, gerek basın olarak rasyonel düşünceye sevk ederse bu olumlu bir durum olur. Ama bu değişikliğin tersi de olabilir. Bazen fakirleşen, yoksullaşan, ekonomik çöküntü yaşayan toplumlar daha da milliyetçi olur, katılaşır. İnşallah öyle olmaz, olumlu olur ve Türk tarafının durumunun değişmesine kadar Rum tarafı da kendini, yeni şartlara, çözüme daha yakın şartlara adapte etmiş olur. Böyle birşey olursa, Türk tarafında ortaya çıkacak iktidar değişikliğiyle bazı adımlar atılabilir. Yani, gerek 2013’te erken seçim, gerek 2014’te zamanında seçim olduğunda meclisin yapısı değişecek, UBP iktidarı çok büyük ihtimalle ortadan kalkacak, çok büyük güç kaybedecek, çok büyük ihtimalle çözüm isteyen güçler iktidara gelecek. O durumda Sayın Eroğlu’nun etkisi doğal olarak aşağılara çekilecek ve çözüm sürecinde bazı adımlar atılabilecek. Bu mümkündür ama çözüm yolunda ilerleyebilmek için esas değişmesi gereken tabi ki Cumhurbaşkanlığı makamıdır.

 

·        Ödül A.Ülker: Türkiye’nin tutumu veya Türkiye-AB sürecinin hızlanması Türk tarafının tutumunda iyi anlamda bir etki yaratabilir mi?

·        Talat: Türkiye’nin tutumunda yaratır. Dolayısıyla Türk tarafının genelde tutumunda olumlu bir etki yaratır ama bunun Kıbrıs’taki yürütücüsü Cumhurbaşkanı’dır. Sayın Eroğlu’nu bu nasıl etkiler? Ben ondan umutlu değilim. Çünkü Sayın Eroğlu’nun tutumu çözümden, adanın birleşmesinden yana değil. O nedenle bunun bir sonuç verebileceğini zayıf bir ihtimal olarak görüyorum.

 

·        Ödül Aşık Ülker: Cumhurbaşkanının değişmesinden bahsetmişken, daha çok var ama, siz tekrar aday olmayı düşnüyor musunuz?

·        Talat: Daha çok var, bu konuda birşey söylemek için çok erken olur.

 

“TÜRKİYE’NİN AB SÜRECİ CANLANIRSA, 2000’Lİ YILLARDA YAŞADIKLARIMIZI TEKRAR YAŞAYABİLİRİZ”

 

·        Ödül A.Ülker: İçte bu kadar karmaşa varken, Kıbrıs Sorunu bu kadar gündemden düşmüşken, sizce Kıbrıs konusunda umutlar nasıl canlanacak?

·        Talat: Bence çözüm ümidi çok fazla canlanmaz. Çözüm ümidinin canlanabilmesi için içte yeterli faktör yoktur ama dış faktör var, o da Türkiye’nin AB sürecidir. Eğer Türkiye’nin AB süreci canlanırsa, 2000’li yıllarda yaşadıklarımızı tekrar yaşayabiliriz. Yani Kıbrıslı Türkler’in yeniden motive olması, kendi iktidarına, cumhurbaşkanına karşı “hayır biz çözüm istiyoruz” diye başkaldırması, bunun da bir motivasyon yaratması mümkündür.

 

·        Ödül A.Ülker: Bunu yaratma açısından muhalefeti ya da çözüm yanlılarının duruşunu nasıl değerlendirirsiniz?

·        Talat: İçte şartlar yeterince yok. Ama dış şartlar yani Türkiye’nin AB sürecinin canlanması durumunda bu içeriye de etki yapacaktır. Barış yanlılarının gücü artacak, eylem veya söylemler Kıbrıs Türkü tarafından daha olumlu olarak algılanacak. Şimdi çoğu insan Kıbrıs sorununu konuşmak istemez, anlamsız gelir çünkü öyle bir ihtimal yok, bir durum yok, bir gelişme yok. Bunun canlanabilmesi Türkiye’nin AB süreci ve onun önünde engel olan Kıbrıs sorununun Türkiye tarafından çözülmesi gereken bir sorun olarak yeniden teyid edilip, güçlü bir şekilde gündeme getirilmesi ancak Kuzey Kıbrıs’ta etki yapan bir dış faktör haline gelir. Böyle bir ihtimal vardır, beklenmektedir ve tek ihtimal. BM’nin aktifleşmesi ve baskı yapması yetmiyor. Çünkü Kıbrıs Türkü’nün beklediği o değildir. Kıbrıs Türkü’nün beklediği daha somut, daha yakın olabilecek ve daha etkili olabilecek Türkiye’nin bu süreçte yeni bir pozisyona gelmesidir. Güney’deki seçimler ancak daha elverişli bir ortam yaratabilir ama süreci ileriye götüremez. Süreci ileriye götürecek birinci şey Türkiye’nin AB süreecinin canlanmasıdır. İkincisi ve belki onun kadar hatta ondan da önemlisi Kuzey Kıbrıs’ta iktidarın çözüm yanlısı bir iktidarla değilştirilmesidir.

 

“BU DÖNEM ÖLMEME DÖNEMİDİR”

 

·        Ödül A.Ülker: Bu karamsar ve kötü günlerden geçen Kıbrıs Türk halkına vermek istediğiniz yeni yıl mesajınız nedir?

·        Talat: Karamsarlık ve yaşadığımız kötü günler az önce söylediğim gelecekteki olumlu perspektif için en az zararla atlatılmalıdır. Toplumun zinde güçlerinin, muhalefet başta olmak üzere, ama muhalefet derken sadece siyasi partileri kastetmiyorum, bu yapıya muhalefet edenleri kastediyorum, sağlıklı durması, Kıbrıs Türk halkını moral bozukluğundan ve bunun yaratacağı dağılma sürecinden uzak tutması gerekiyor. Çünkü moral bozukluğu insanları ülkelerinden soğutur, ülkelere sahip çıkmaktan vazgeçirir, ülkeyle bağları gevşeyen insanlar göç yolundan ülkesine küsmeye, toplumsal haklarını elde tutma ve sahip çıkma çabalarından uzaklaşmaya kadar bir çok olumsuz gelişmeye yol açabilir. Kısacası bu dönem ölmeme dönemidir, sağ kalma dönemidir. Yoksa ne Eroğlu ile ne de UBP hükümetiyle bir yere gibilebilir. Bu pek mümkün değil. O nedenle bu dönem toplumu canlı, diri tutma dönemidir. Gelecekteki daha iyi, daha güzel günler için insanları canlı tutmaya çalışmak lazım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri