“Bu dava binlerce insanın hayatını etkileyecek”

Cenk Mutluyakalı

Kıbrıs adasında doğan, büyüyen, bu toprakları ana yurdu bilen ancak anne ya da babası hatta büyükannesi ya da büyükbabası yurt dışından geldiği için “Kıbrıs Cumhuriyeti” yurttaşlığı verilmeyenlerin gözü Yüksek Mahkeme’de...

Kıbrıs Cumhuriyeti yurttaşlığı ile ilgili güneyde hukuk mücadelesini sürdüren, emsal davanın sahibi Eda Hançer Akkor, “Bu dava kişisel değil toplumsaldır, bu mücadele aslında yüzlerce, binlerce çocuğun ve ailenin hayatını etkileyecek” diyor.

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil sonuna kadar bu mücadele sürecek” diyen Eda Hançer Akkor’la davasını konuştum.

‘Karma Evlilik’ mağduru binlerce insanın sorununu yeniden gündeme getirdikten sonra mesaj yağdı. Öylesi dramatik insan öyküleri var ki, Kıbrıslı Rum liderliğinin bunun karşısında kayıtsız kalması son derece düşündürücü.

1974 öncesi Türkiye’den adaya gelen bir baba var, o zaman “yasal olmayan liman” tanımı da yok. Kıbrıslı birisiyle evlenmiş, savaş başlamış, esir düşmüş.  Evlatlarının birine kimlik veriyorlar, bir diğerine vermiyorlar. Kendine de vermiyorlar.

Çok sayıda kardeş var, biri yurttaş, bir diğeri değil...

İşte tümünün gözü Eda Hançer Akkor’un davasına çevrildi.
 


‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil sonuna kadar bu mücadele sürecek’

Eda Hançer Akkor...
Annesi Lefkeli, Babası Adanalı.
Baba 1975’te adaya geldi, 1977’de evlendi...
Üç kızı oldu; Eda, Ceyda, Seda...

Eda 1978’te Lefkoşa’da doğdu.
Kıbrıs’ta büyüdü, yükseköğrenimini de Kıbrıs’ta yaptı.
Evlendi.
Eşi Kıbrıslı...
Oğlu Adel 2014’te doğdu...
Kıbrıslı...

Eda, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden doğum belgesi aldı, ancak kendisine kimlik ya da pasaport verilmedi.
Oğlu için de doğum belgesi aldı, kimlik başvurusunda bulunmadı.

“İşte bu süreçte hukuk mücadelesi başlatma kararı aldım” diyor Eda ve ekliyor:

Bu mücadeleyi oğlum adına yapacaktım, kendi adıma dava açacak, günün sonunda hem kendi evladım, hem de tüm diğer mağdur çocuklar için bir sonuç alacaktım. Bu yola böyle çıktım.”

Sonrasını dinleyelim...

“Avukat Öncel Polili ile görüşerek, insan hakları üzerinden bir hukuk mücadelesi başlatma isteğimi ilettim. Güneyden bir avukatla ilerlememiz gerekiyordu. Avukat Nicoletta Charalambidou’yla uzlaştık. 2015 yılında idari bir dava açtık.”

Neydi o dava?
“Etnik kökene dayalı ayrıcalık sonucu insan haklarının çiğnendiğini böylece yurttaşlık hakkından mağdur edildiğimizi ve bu durumun Avrupa Birliği’nin kuruluş ilkeleri ve değerlerine de aykırı olduğunu ortaya koyduk.”

Dava 5 yıl sürdü, Eda Hançer Akkor davayı kaybetti.
“Her ülkenin vatandaşlıkla ilgili kendi kuralları vardır, denildi. Bize sunulan gerekçe babamın yasa dışı yollardan adaya giriş yaptığı yönündeydi. Bu durumdaki kişiler hakkında kararı Bakanlar Kurulu’ verir dendi, başvurum reddedildi ancak politik olarak da muğlak ifadelerle kesin bir reddetme gerekçesi ortaya konamadı.”

Bu süreçte dava masraflarını Eda Hançer Akkor üstlendi.
Sonrasında Yüksek Mahkeme’ye başvurması gerekiyordu ancak daha yüklü bir maliyeti de göze alması şarttı...

“O süreçte Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası’nın da paralel bir hukuk mücadelesi vardı. Benim davam en ileri aşamada ve emsal dava olduğu için hem maddi hem de manevi bize destek verdiler. Sendikanın yanımızda durması çok önemliydi, kendimizi güçlü hissettik, yalnız olmadığımızı gördük. Bu süreçte dokuz sendika bize destek oldu. Yüksek Mahkeme’ye başvurmaya karar verdiğimizde kırk gün zamanımız vardı ve bunu başardık. Davayı ileri aşamaya taşıdık.”

“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dahil sonuna kadar bu mücadele sürecek” diyor Eda Akkor...

Kıbrıs Yüksek Mahkemesi’nde dava 2.5 yıl önce başladı.
Yıl sonuna kadar tamamlanması umuluyor.
Peki, sonuç yine olumsuz olursa ne olacak?
“Burada da başvurumuz reddedilirse o durumda iç hukuk yolları tüketilmiş olacak ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yolu bize açılacak.”
 



“Kıbrıs’ta doğmak suçmuş gibi hissetmiştim o dönem... Burası benim evim, ülkem...”


 

“Bu mücadele niye” diyorum Eda Hançer Akkor’a...
Bu dava kişisel değil toplumsaldır, bu mücadele aslında yüzlerce, binlerce çocuğun ve ailenin hayatını etkileyecek. Kıbrıs sorununun çözümünü beklemek doğru değildir, tüm sorunları kapsamlı çözümün sonrasına etkileyemeyiz, bu mücadele Kıbrıs’ta barış inşasına da katkıda bulunacaktır. Kıbrıs’ta eşitlik ve insan hakları temelinde bir gelecek için yurttaşlık önemlidir. Yurttaşlık hakkında ayrımcılık olmaması önemlidir...”

Özellikle güneyden gelen şu eleştirileri de anımsatıyorum. Bu talep gerçekten Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yurttaşlık bağı mı, yoksa, kimi menfaatlerden yararlanmak için mi?

“Böyle düşünen Kıbrıslı Rumlar da olabilir, Kıbrıslı Türkler de... Bu itirazı da anlıyorum. Ancak sonuçta burada önemli olan eşitlik ilkesidir, böyle bir hak vardır, kimseyi etnik ayırımcılığa tabi tutmamak gerekir. Kıbrıs’a yurttaşlık bağını ya da aidiyeti güçlendirmek de birilerine kimlik kartı vermeyerek ya da dışlayarak gelişmez. Kıbrıs sorunu siyasi bir sorundur ve bu sorunu böyle çözemeyiz, siyasi çözümsüzlüğün bedelini çocuklar ödememelidir.”

“Kaç kişi var?” diyorum, böylesi bir pozisyonda...
“Bu sayının otuz binden fazla olduğunu düşünüyorum. Çünkü artık üçüncü kuşak vardır.”

Bir de “resmi makamlardan arayan oldu mu” diye soruyorum.
“Ülkedeki resmi makamların bu süreci sahiplenmesi yönünde bir beklenti doğru olmaz, bunun farklı sebepleri de olabilir. Biz bilgi verdik ancak doğrusu bu süreçte hiçbir resmi makam bizi aramadı. Tufan hoca aradı, bilgi aldı.”

“Tek senin davan mı?”
“Üç ya da dört  farklı açıdan etkilenenler var, her örnekle ilgili alt mahkemede sendikaların açtığı davalar da var...”

Eda Hançer Akkor sohbetin sonunda bir anısını özellikle paylaşmak istiyor.
“Yunanlı bir dostumuz vardı, Kıbrıs’a gelir, bizi ziyaret ederdi. Bir gün bizi Atina’ya davet etti. O zaman vize sorunum olduğunu söyledim. Birlikte Yunanistan Büyükelçiliği’ne gittik, vize başvurusunda bulunduk, TC Pasaportu’ya başvurdum. Başvurum reddedildi. O zaman Yunan dostumuz çok girişim yaptı, tanınmış bir pasaport, neden vize verilmiyor. Gerekçe olarak pasaportta doğum yerimin ‘KKTC’ yazmasını gösterdiler. Kıbrıs’ta doğmak suçmuş gibi hissetmiştim o dönem... Burası benim evim, ülkem... Elbette siyasi sorunun farkındayız. Ama siyasi bir karar alırken işin insani yönünü unutmamak gerekiyor. Unutulmaması gereken bu coğrafyada hep çoğulcu bir yaşam olacak. Siyasi çözüm ne olursa olsun insanların işbirliği yapması bir değerdir, iyiliktir, gelişmedir. O nedenle en önce insan hakları ve eşitlik olmalıdır.”