BOŞVEREREK ÖNEMSEMEK

Aliye Özsoylu: Umursamazlık; küçük bir çocuğun her sevimli bulduğu kişiye ellerini iki yana açıp “seni bu kadar” seviyorum demesidir. Bir çocuğun kafasında ve yüreğinde yana açılan o iki el kadar kocaman bir histir. Bir de umursamaz gibi görün

 

 

 

Aliye Özsoylu

s_4freedom@hotmail.com

 

 

“Beklediğin bir şey anca sen onu beklediğini unuttuğun zaman gerçekleşir. Bu hayatın; ‘Sen Bakarken Soyunamıyorum’ deme şeklidir”

(Küçük İskender)

 

         Umursamazlık; küçük bir çocuğun her sevimli bulduğu kişiye ellerini iki yana açıp “seni bu kadar” seviyorum demesidir. Bir çocuğun kafasında ve yüreğinde yana açılan o iki el kadar kocaman bir histir. Bir de umursamaz gibi görünmek vardır. O da; çok sıkı bir iple küçükken biriktirdiği balonları bir çocuk edasıyla, kararsızlık içinde gökyüzüne bırakan bir yetişkindir.

         Umursamaz gibi görünürsün büyüdükçe; bunu ya tercih edersin ya da buna mecbur bırakılırsın. Eğer mecbur bırakıldıysan o ip elinde kalır ve sadece balonları özgür bırakırsın. Çünkü seni beklediğin şehre, beklediğin kişiye ve bir şeye bağlayan, sana bol gibi gelen ama aslında çok sıkı olan bağların vardır. Eğer tercih ettiysen ruhun hâlâ çocuktur ve sen eninde sonunda umursamaz olmaya karar verip balonlarını ipiyle birlikte havaya uçurursun ve en sonunda kollarını iki yana açarsın… Bir şey gibi görünmekle o olmayı tercih etmek arasında çok ince bir çizgi vardır. Tıpkı büyürken bile bir yandan çocuk kalmaya ısrar etmek gibi. Gibi görünmeyi çoğul yaşarsın ve çok fazla beklersin. İnadına beklersin. Başında bir sürü kalabalıkla, kafanın içinde hep farklı konuşan ama aslında aynı şey olan seslerle durmaksızın beklersin. Ama “o olmak”; istediğin şey olmayı tercih etmek tekildir. Sana hata yaptırmaz çünkü zaten senin yaptığın yanlışlarla koskocaman bir doğru haline gelmiştir. Tek bir ses duyarsın, kendinle baş başa olursun ve hayatında, yanında var olmayı tercih eden kalabalıkla kendi istediğin gibi yaşarsın. Umursamazlık; özgürlüğün dozunda stilidir. Kendi tercihindir ve olması gerektiği yerde durduğu zaman seni bekletmez. Tam vaktinde orada olur ve senin koluna girip yürümeyi ister. Seni koluna takıp istediği yere gitmeyi değil, senin onu götüreceğin yerleri senin gözünle görmek ister. Senin kaleminden çıkan bir cümlede yine senin isteğinle en yakışıklı kelime olur. Sen istediğin için o olur ve sen istediğin sürece de var olmaya devam eder.

         İnsan hayatı için umursamazlık doğru yerdeyse eğer; bu insanın başkasının hayatına dikkatsizce ve düşüncesizce müdahale etmesinin sınır çizgisi olduğu anlamına gelir. Hayatın birçok alanında umursamazlık vardır ve her insan için farklı reaksiyonlar gösterir. İnsanlar birbirlerinden tümüyle farklı oldukları için umursamazlıkları da haliyle farklı vücutlara bürünür. Eğlenceli olanı, tehlikeli olanı, hayal kırıklığına uğratanı, yol gösterici olanı, vazgeçilmez olanı ve daha birçok çeşidi görülür. Hepsi birer deneyim sonucunda şekillenir. Doğru uygulanırsa, her hali yararlıdır ama yanlış yerde yanlış kişiye ve zamana uydurulmaya, uygulanmaya çalışılırsa o zaman feci şekilde zarar verir. Kendini var edenin de yok edilmeye çalışılanın da nefesini keser. Yani özetle; yanlış umursamazlık, kazananı ölü kılan bir zaferdir. Doğrusu; olması gerektiği yerde ve zamanda size göz kırpar. Duygusallığı içinizde bir yerde barındırmanıza izin verir ama sonucunda sizi mutlu edecek olaylarda mantığınızı ön plana çıkarır ve tercihinizi kolaylaştırır. “Herkesin kendi hayatını istediği gibi yaşama şansı olmalı” der ve sizin geri geri yürümenize müsaade etmez. Kafanızın içinde gerektiği ölçüde ses çıkardığı zaman; sımsıkı bağlarınızla birlikte kusursuz bir melodi yaratır. Doğuranla bakanın içinde her zaman yaşatıldığı, hissedildiği ama kendi olmanın huzur verdiği, sadece senin istediğin yolda yanında yürümelerine izin verdiği bir dünya yaratır. Doğrusu; gerekli elementleri yeterli miktarda bir araya getirip lezzetli bir kimya oluşturmadır. Doğrusu budur..!

         Umursamazlığın doğru şekilde uygulanmasının en saf hali; bir babanın çocuğuna yemek yerken “ayaklarını yemek yerken üst üste atma, günahtır” uyarısından sonra ayaklarını aşağıya indirip baba masadan kalktıktan sonra da tekrar üst üste atabilme cesareti değildir. Yapılan uyarıdan sonra ayaklarını göstere göstere üst üste atmaya devam edip yemeğini kendi istediği şekilde yiyip bitirebilme sınırsızlığıdır. “Boş versene baba, inanç gösteri değildir; insanın kendi içindedir” diyebilme rahatlığıdır. Bu rahatlık, sizin biricikliğinizi ortaya çıkarabilme ve ona güvenebilme tarzınızdır. Başkalarının fikirlerine, beğenilerine göre hareket etme arzusu insanı aynı fabrikadan çıkmış kopyalar haline getirir. Bu tehlikeyi önleyebilmek için kendi umursamazlığınızın bir yaşam tarzı olmadığını benimseyip sadece sizi farklı kılan bir ruh olduğunun farkındalığında olmanız gerekir. Aslında umursamazlık ne tam hayatınızın içinde ne de tam anlamıyla dışında olmalıdır. Kilidi açabilecek tek anahtar özelliği gören bir noktada varlık bulmalıdır ki sizi huzurlu kılabilsin. Çünkü bunu bir kişilik haline getirip hayatımızın tam merkezine koyduğumuz anda bir şizofreni tanısından kaçınmak imkânsız hale gelebilir.

         Umursamazlığın kişiye uygulanmış hali uygulayan kişide “ben olma” halini dengeler niteliktedir. Doğru zamanda doğru kişiye üç maymun oynandığı zaman ilaç gibidir, seçici olunmaya başlanmış demektir. Hayatın içindeki kalabalıktan elemelere başlayıp sadece kulak asabileceğiniz, gözünüzün sürekli görmekten sıkılmayacağı, arada bir konuşurken saçmalasa bile katlanabileceğiniz kişileri yanınızda barındırmayı tercih etmişsiniz demektir. Yani artık beyninizi çöplerle, kalbinizi de gereksizlerle harcayamayacağınız anlamına gelir.

         İnsanoğlunun geçiş dönemleri gibi umursamazlığın da geçiş dönemleri mevcuttur. Doğmak, büyümek ve ölmek… Bir kimseye karşı gösterilen umursamazlık, çocuklukta çok fazladır. Seçimleri, çocukluk yapar. O kadar umursamazdır, o kadar havadadır ki anne-baba ve etrafında olmasını istediği, seçtiği tüm insanlar ona göre yaşamak zorunda kalır. Çocuklukta umursamazlık; var olanı değiştirir, beğense de beğenmese de değiştirir ve bunu istediği zaman istediği kişiye yapma serbestliğine sahiptir. Yetişkinlikte umursamazlık; dengededir. Olması gerektiği kişiye olması gerektiği kadardır. Bir duruşa sahip olmuştur ve o duruşu etrafında olduğu kişilere aynı çizgide ilerleyerek gösterir. Büyümüştür ve ölçülüdür. Ölüme yaklaştıkça umursamazlık yok olmaya başlar. Yerini kaygılara, korkulara bırakır ve artık kendini her şeyi umursamaya adar. Umursamazlığın en son girmesi gerektiği döneme girer ve ismi tamamen değişir; “her şeyi umursayan” bir yaşlı haline geldiği zaman dilimine girmiştir artık. Ve son selamı verene kadar da böyle kalır. Doğduğu zaman “çok”, büyüdüğü zaman “dengeli”, ölmeye yaklaştığı zaman ise “hiç” haline gelen insanoğlu gibidir umursamazlık.

         Doğru şekilde algılandığı zaman insana nefes aldıran umursamazlık, toplumsal açıdan düşünüldüğünde ise tehlikeli olanlar sınıfına girer. Toplum adına bu davranışı değerlendirdiğimiz zaman, aslında toplumu “uyuyan güzel” haline getiren en belirgin nedeninin ta kendisi olduğunu görürüz. Kişiye sınırsız yaşam alanı sağlarken, toplu halde uygulandığı zaman bir ülkeyi sorgulamayan, düşünmeyen, iyi ya da kötü yapılan hiçbir eylemi değerlendirmeyen, üretilen herşeyi çok çabuk tüketen ve bu kültüre endeksli ülkeyi hakiki anlamda toplum olamamış bir toprak parçası haline getirebilen bir araçtır, bunu yaparken de hızlı ve sinsidir. Toplumu oluşturan her bir bireyi beklemeye zorlar ve sonunda sadece yaptıklarını izlettirir. Yanlış şeylere karşı umursamaz tavrı benimseyen insan topluluğunun oluşturduğu her toplum ve kültür “hiçbir yere” giden bir kalabalık halini alır. Toplum içerisindeki huzursuzluğu yaratan herhangi bir eksiği görmezden gelmek yaraya tuz basmanın tam karşılığıdır. Bu yüzden tam da bu noktada umursamazlık huzuru sağlamak amacıyla adını değiştirmelidir. Gözümüzle gördüğümüzde çirkin gelen ve sanki bizim başımıza hiç gelmeyecekmişçesine o çirkinliğe sadece yan gözle bakıp kafayı çevirmek kadar tehlikeli bir umursamazlık hali yoktur. Bu durumda; sizi “birken” “birçok” kişi haline getirebilecek kocaman bir “kafaya takma, umursama” haline bürünmek en yararlısı olacaktır.

         Büyük büyük sorunları olan bir sürü küçük küçük insanların yaşamaya devam ettiği bu adada; umursamazlık birey açısından eğlenceli ve yararlı olurken toplum açısından derin boşluklara yol açıyor. Farkettim ki kendi hayatımla ilgili şekilleri çizmeyi şu günlerde bırakmalıyım. Şimdi başkalarının kendi resimlerini, diğerlerinin resimlerine siyah boya sıçratmadan çizebilmeyi öğrenmelerini görmek istiyorum. Kulaklarımın tırmalanması pahasına farklı sesler duymak istiyorum. Ve uyuyan bu kalabalığı bağırarak uyandırmak istiyorum. Bir süreliğine kendi şarkılarını söylemeyi bırakıp herkesin şarkısını söylesinler istiyorum, diliyorum. Herkesin farklı alanlarda aynı ölçüde zekalara sahip olduklarının farkına varıldığı zaman, herkesin aynı derecede huzurlu olduğu hissedildiği zaman da derin bir nefes alıp yine “umursamazca” kaldığım yerden devam etmek istiyorum…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri