Liderler geçtiğimiz perşembe günü 3’lü zirvede buluştu. BM Genel Sekreteri Guterres’in Kıbrıs kişisel temsilcisi Holguin, Rum lider Hristodulidis ile Kıbrıslı Türk lider Erhürman’ı buluşturdu.
Bir saat planlanan 3’lü görüşme 3.5 saat sürdü. Holguin Yenidüzen’de yayınlanan röportajında bu yöndeki soruyu “Yeni Kıbrıslı Türk lider, kendini iyi ifade eden ve tüm ayrıntılara hakim biri. Kapsamlı müzakerelere geçmeden önce ele alınması gereken konuları, hızlı bir şekilde belirleyebildi. Toplantının uzunluğu, görüşmenin ne kadar ayrıntılı olduğunun göstergesiydi. Her iki liderin de bu kadar detaylı tartışmalar yaptıklarını görmekten memnuniyet duydum” dedi.
Holguin’in söyledikleri aslında Kıbrıslı Türkler’in kayıp hanesine yazılan 5 yılın özetidir. Hiç müzakere yapılmayan, hiç yeni geçiş noktası açılamayan, bir tek Güven Artırıcı Önlemde bile anlaşılamayan 5 yıl.
Rum tarafının çok rahat olduğu, kendi yolunu istediği gibi yürüdüğü, tek başlarına verdikleri kararlarla ortak vatanımız Kıbrıs’ı bağlayan uluslararası anlaşmalar imzaladığı, kendi hava ve deniz askeri üslerini İsrail, Fransa ve Amerikan savaş uçaklarına ve gemilerine açtığı 5 yıl.
Üstelik bu alışkanlık hala sürüyor. Daha geçen hafta Lübnan, geçen gün de Fransa ile kapsamlı anlaşmalar imzaladılar.
Kurulduğu günden bu yana barış ve çözüm yanlısı olan CTP’nin cumhurbaşkanı adayı Tufan Erhürman’ın seçilmesi Kıbrıslı Rumların rahatlığını kaçırdı.
Erhürman’ın ortaya koyduğu “müzakere için değil, çözüm için müzakere” felsefesi Rumları daha da rahatsız etti. İki liderin ilk bir araya gelişinde masaya koyduğu 4 öneri ve 10 maddelik görüşme masası önerisi Hristodulidis’in rahatını tam anlamıyla kaçırdı.
Müzakere masasında artık gündem belirleyen taraf değişmişti. Önceden hep “Crans-Montana’da kaldığı yerden devam etmeye hazırım” diyen ama içerik konusunda tek laf etmeyen Hristodulidis bir şey söyleyemedi.
11 Aralık görüşmesinden sonra Holguin basına yaptığı açıklamada “İki lider, asıl hedefin, Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde, siyasi eşitlik temelinde çözüm olduğu konusunda mutabık kaldı” dedi.
Bu açıklama her iki tarafta da sıkıntı yarattı. Hem kuzeyde, hem de güneyde çözüm karşıtları, daha doğrusu statüko sevicileri saldırıya geçtiler.
Kuzeydeki statükocular federal çözüm müzakerelerine geri dönüş olduğunu iddia ederek cumhurbaşkanına saldırıyorlar.
Güneydeki statükocular da açıklamada belirtile siyasi eşitliğe tepki gösterdiler.
Birbirlerine karşıymış gibi görünen bu statükocular, bugüne kadar aslında birbirlerini besleyerek süregelen çözümsüzlüğün sorumlularıdır.
Madem bu ülkenin her iki tarafındaki sözde milliyetçi, özde faşist, gerici zihniyet birbirlerini besleyebiliyor ve çözümsüzlüğü kalıcılaştırıyor öyleyse bu ülkenin iki yarısındaki çözüm güçleri de bir araya gelerek çözümü getirecek adımlara katkı yapmalıdır.
Kıbrıslılar, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar bir çözüm bulmak için yıllardır müzakere ediyorlar.
1977’de Denktaş-Makarios ve 1979’da Denktaş-Kiprianu doruk anlaşmaları ile başlayan federal çözüm müzakereleri 2017 Crans-Montana sürecine kadar inişli, çıkışlı devam etti.
Ama liderlerin ve temsilcilerinin sürdürdüğü bu müzakereler maalesef olumlu bir sonuç doğurmadı.
O halde bu işi sadece liderlere bırakmak doğru değildir. Siyasi partiler, sendikalar, sivil toplum örgütleri, odalar, işçi ve işveren örgütleri, basın ve medya kuruluşları karşılıklı liderlere cesaret ve destek vermek için bu yeni süreci aktif olarak desteklemelidirler.
Bir kere daha hayal kırıklığı yaşamak istemiyorsak liderleri yalnız bırakmamalıyız.
Unutmayın çözümsüzlük uzadıkça, çözüm daha da zorlaşıyor. Bu defa herkes elini taşın altına koymak zorundadır.
Son bir not biz istemezsek, biz bir araya gelerek liderlere yeterli destek ve cesareti vermezsek, bize kimse dışarıdan çözüm getirmez. Boşuna Godot’u beklemeyin.