DAÜ Bankacılık ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Besim, Kuzey Kıbrıs’ta mali disiplin sağlanamadığını ve 2012 toplam borç stokunun 9 milyar 692 milyon TL, kişi başı borç stokunun da 36 bin 265 TL olduğunu söyledi
“Mali disiplin sağlanamadı, BORÇ STOKU ARTTI”
“Mali kapasitesini güçlendiremeyen bir hükümet, mali disiplini sağlayamayan bir hükümet istikrarı nasıl sağlayacak? Yapamaz. Dolayısıyla söylemler güzel ama hayata nasıl geçirileceğiyle ilgili net politikalar yok. Ayrıca durum mevcut hükümetin bunları başaramayacağını gösteriyor”
“Kişi başına düşen iç borç stoku son 4 yılda 11 bin 229 TL’den 14 bin 736 TL’ye çıktı. Bir başka deyişle ülkemizde her bireyin şu anda 14 bin 736 TL kamu kaynaklı borcu söz konusudur. Bu rakamlara TC kredileri de eklenirse, 2012 toplam borç stoku 9 milyar 692 milyon ve kişi başı borç stoku da 36 bin 265 TL demektir”
“Kuzey Kıbrıs’ta kemikleşmiş yapılar, siyaset kurumunun bu alanda başarısız olması, hükümete gelenlerin bu işi ciddiye almaması, meclise girenlerin gerekli yasalar üzerinde çalışmaması değişimin yumuşak olmasına ve topluma fazla sosyal maliyet yaratmadan sağlanmasını engellemektedir. Türkiye bunları hemen yapmak istiyor ama bunun bedeli çok ağır olur, belki de bu toplum bunu kaldıramaz”
Doğu Akdeniz Üniversitesi (DAÜ) Bankacılık ve Finans Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mustafa Besim, son 4 yılda Kuzey Kıbrıs’ta mali disiplin sağlanamadığını, bütçe açığının düşmediğini, borç stokunun da arttığını söyledi.
2013-2015 yıllarını kapsayan “Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı”nı Yenidüzen’e değerlendiren Doç. Dr. Besim, soz konusu programda diğer programlara göre “biraz Kıbrıslılık” gördüğünü ancak diğer programlara nispeten daha sıkı yaptırımları olduğunu belirtti.
Sosyal boyutun düşünülmemiş olmasının programın en büyük eksiği olduğunu söyleyen
Doç. Dr. Besim, bu konuda mevcut hükümeti suçladı. Doç. Dr. Mustafa Besim, programla murad edilen kamu güdümlü bir ekonomiden özel sektör odaklı bir ekonomiye geçişin gerekli olduğunu söyledi ancak hızlı değişimin sosyal maliyeti artırabileceği uyarısında da bulundu.
Doç. Dr. Mustafa Besim, “Herhalde herkes hem fikirdir ki mevcut durum ile veya kamuyu daha da büyüterek kendi ayakları üzerinde bir ekonomi yaratmak imkansızdır. Yalnız bu değişim belli bir süreç ve devamlık gerektirir. Kuzey Kıbrıs’ta kemikleşmiş yapılar, siyaset kurumunun bu alanda başarısız olması, hükümete gelenlerin bu işi ciddiye almaması, meclise girenlerin gerekli yasalar üzerinde çalışmaması değişimin yumuşak olmasına ve topluma fazla sosyal maliyet yaratmadan sağlanmasını engellemektedir. Türkiye bunları hemen yapmak istiyor ama bunun bedeli çok ağır olur, belki de bu toplum bunu kaldıramaz. Çünkü toplum buna alışkın değil” diye konuştu.
Doç. Dr. Besim, programın eksikleri olmasına rağmen doğrularının çok fazla olduğunu kaydederek, “Bence bu programın eksiklikleri tamamlanır ve hayata geçirilebilirse bu programın bizi kötüye değil daha iyiye götüreceğine inanıyorum. Yalnız bunun için güçlü bir hükümete, bu sorumluluğu alabilecek, eksiklikleri tamamlayabilecek ve programdaki öngörülen politikalara inanan siyasi bir iradeye ihtiyaç vardır” dedi. Doç. Dr. Besim, mevcut hükümetin bunları hayata geçiremeyeceğine dair inanç belirtti.
“TÜRKİYE GELECEK YIL SEÇİM OLACAĞININ FARKINDA”
· Soru: Tüm tepkilere rağmen 2013-2015 yıllarını kapsayan Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programı ve işbirliği protokolü imzalandı. İlk bakışta programı nasıl değerlendiriyorsunuz?
· Doç. Dr. Besim: Hazırlanan program, ekindeki eylem planı (matris) ve imzalanan protokol bilinen ve beklenen birçok doğru olguyu içermekle birlikte belli noktalarda hatalar ve özellikle uygulamayla ilgili spesifik politikalardan yoksundur. Bunun yanında programın en dikkat çekici tarafı diğer programlara nispeten daha sıkı ve yaptırımları daha belirgin bir yapıdadır. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti gelecek yıl bu ülkede bir seçim olacağının farkında ve bunu bile bile 3 yıllık programa çok belirgin koşullar getirmiş ve yaptırımı artırmıştır. Programda “İster mevcut hükümet devam etsin, ister yenileri gelsin ben bu işi sıkı tutacağım, şartlarım da bunlardır” mesajı verildi.
“BAŞARILI OLUNMADI”
Program ayrıca 2010-2012 yıllarını kapsayan “Kamunun etkinliğinin ve özel sektörün rekabet gücünün artırılması” programının uygulanmasında başarılı olunmadığını da söylüyor. Orada başarılı olunmadığı için 2015’e kadar üç yıllık dönemi kapsayan programda kamunun etkinliğinin artırılmasıyla ilgili hususların daha kısa sürede ve daha sert bir şekilde hayata geçirilmesini istiyor. Bir önceki programı mevcut hükümet büyük ölçüde hayata geçiremedi, o kapasitesi yoktur yeni programı da hayata geçirecek durumda değildir. Türkiye’nin “kim hükümet olmak istiyorsa bilsin ki bu programı kucağında bulacak. Aksi takdirde ben size desteğimi keseceğim” gibi bir yaklaşımı vardır.
“SİYASİLERİN SÖYLEMLERİYLE YARDIM HEYETİNİN RAPORLARINDA TUTARSIZLIK VAR”
· Soru: Türkiye’den gelen yetkililer öyle söylemiyor ama, mevcut hükümetin bir önceki programı başarılı bir şekilde uyguladığından ve istikrardan bahsediyor...
· Doç. Dr. Besim: Türkiye Elçiliği’nin yayınladığı faaliyet raporunda da hükümetin 2010-2012 programını uygulama konusunda başarılı olmadığı söyleniyor. Türkiye’deki siyasilerin söylemleriyle buradaki teknik heyetin, yardım heyetinin raporlarında bir tutarsızlık var. Teknik heyet çok açık bir şekilde mevcut hükümetin gerek istihdam, gerek mali disiplin, gerekse diğer konularda başarılı olmadığını raporlarla yayınlıyor. Ama siyasiler, değişik nedenlerden dolayı, başarılı olunduğunu söyleyip istikrardan bahsediyor.
“2013-2015 PROGRAMI DAHA KIBRISLI”
· Soru: Programın kimin tarafından hazırlandığı da çok tartışılıyor. Bu açıdan neler söylemek istersiniz?
· Doç. Dr. Besim: 2010-2012 programını 2013-2015 yıllarını kapsayan programla kıyasladığım zaman yeni programda biraz Kıbrıslılık görüyorum. Her ne kadar da bizim tarafın katkıları olsa da sonlandırma, bütünleştirme, sosyal boyut ekleme ve ülkemizin şartlarına uygunluk tam yapılmadı. Programa sırf ekonomik ve finansal olarak bakıldığında çok güzel, önemli politikalar ve olgular var ama sosyal boyutu, topluma yansıması, etkisi ve bu ülkede bu değişimlerin yapılmasıyla ortaya çıkabilecek sosyal sorunlar düşünülmedi. Burada bizim devreye girmemiz, bizim hükümetimizin sonlandırmayı yapması lazımdı. Bunu biz yapmadık çünkü biz son üç yıldır hep siyaset konuştuk, son zamanlarda da hep kurultay konuştuk. İşin kötü tarafı, bizim hükümetimiz iktidarda kalmak adına, Türkiye’den yardımın devam etmesi adına, bu programı ilgili kesimlerle tartışmadan tamamlanmamış bir şekilde imzalamak durumunda kaldı. Bence bu çok büyük bir hatadır.
METİNDEKİ YANLIŞLAR...
· Soru: Yani bu hükümet kendi seçilsin veya seçilmesin önümüzdeki üç yılı ipotek altına aldı...
· Doç. Dr. Besim: Evet bu odur. Devletlerde devamlılık esastır ve atılan imza geçerliliğini korur. Gelecek olan hükümet daha becerikliyse ve eksikleri gerçek anlamda doğru argümanlarla ortaya koyabilirse, Türkiye hükümetinin bunları dinleyip belli değişikliklere, eklemelere gidebileceğini düşünüyorum.
Bu arada metinde yanlışların olduğunu görüyorum. Örneğin programda 2010-2012 döneminde hiç borç alınmadığı söyleniyor ama bu doğru değildir. TC Büyükelçiliği 2011 yılı faaliyet raporunda kamu borç stoku ile ilgili kısımda borç alındığı açıkça rakamlarla verilmiştir. Maliye Bakanı bütçeyle ilgili konuşmasında 2012 yılını 58 milyon TL açıkla kapatacaklarını söylemişti ancak programda 20 milyon TL’den bahsediyor. Bu da raporun bizim tarafımızdan tamamlanmadığını gösteriyor. Bizim hükümetimiz kendi ev ödevini yapsa, bize göre yanlış olanları ortaya koyup düzelttirecekti.
Kişi başı borç 36 bin 265 TL...
· Soru: Raporda mali disiplinin sürdürülebilir kılınmasında bahsediliyor. Sizce mali disiplin ne kadar sağlandı?
· Doç. Dr. Besim: Bu soruya doğru cevap vermek için kamu maliyesinde bütçe kalemleri ve borç stokunu bir bütünlük içerisinde incelemek gerekmektedir. Bana göre bu ülkede mali disiplin sağlanmadı. Niçin sağlanmadı? 2009’dan 2013’e kadar bütçenin gelişimini kapsayan bir analiz yaptım. Mali disiplin kamunun bütçe harcamaları kısmını disiplin altına alması demektir. Rakamlara baktığımız zaman son 4 yılda giderler görece olarak azalmadı ve bütçe içindeki payı da gerilemedi. Örneğin en fazla konuşulan personel giderleri, 2009’da 936 milyon TL iken yani bütçe payı %36 iken, sonraki yıllarda 947 milyon TL, 990 milyon TL, 1055 milyon TL ve 2013’de de 1121 milyon TL oldu ki bunlarda bütçenin yüzde 36’sına eşittir. Transfer ödemeleri 2009’da 1154 milyon TL’den 2013 yılında 1438 milyon TL’ye çıktı. Bütçedeki payları ise yüzde 44 olmaya devam etti. Dolayısıyla bu anlamda da bir disiplin sağlanamadı.
2012 YILI GERÇEK BÜTÇE AÇIĞI 208 MİLYON TL
Bütçe açığına bakacak olursak 2010 yılında biraz toparlanma oldu ama daha sonra hep kötüye gitti. Maliye Bakanı Sayın Tatar 58 milyon TL açıkla yılı kapatacaklarını söylüyor. Ama detaylara baktığımız zaman görüyoruz ki sene başında bütçeye konan 150 milyon TL faiz ödemesi yapılmamış. Yasalaşan bütçede belirtilen faiz ödemesi yapılsaydı 2012 yıl sonu açığı, 58+150=208 olacaktı. Bunun yanında yaklaşık 250 milyon TL Ercan Havalimanı ihalesinin ilk taksitten alınca bütçe açığı 58 milyon TL’ye düştü. Bu sadece bir defaya mahsus gelen bir gelirdi ve seneye satacak başka havalimanı yoktur.
TOPLAM BORÇ STOKU 9 MİLYAR 692 MİLYON TL...
· Ekonomide mali disiplini iki şekilde yorumlarız, biri bütçe açığı, diğeri de borç stoku. Bütçe açığında durum ortada, borç stokuna da bakalım. Türkiye’den alınan dış borç hariç, iç borç stoku 2009 yılında 2 milyar 823 milyar TL idi, bu rakam 2012’de 3 milyar 938 milyon TL oldu, bu da son 4 senede iç borç stoku 1 milyar TL arttı demektir. Kişi başına düşen iç borç stoku da son 4 yılda 11 bin 229 TL’den 14 bin 736 TL’ye çıktı. Bir başka deyişle ülkemizde her bireyin şu anda 14 bin 736 TL kamu kaynaklı borcu söz konusudur. Bu rakamlara TC kredileri de eklenirse, 2012 toplam borç stoku 9 milyar 692 milyon ve kişi başı borç stoku da 36 bin 265 TL demektir. Bunlara da baktığımız zaman mali disiplin sağladık demek yanlış olur. Türkiye Büyükelçiliği’nin yayınladığı faaliyet raporunda da bunlar açıkça yazılmıştır. Kısacası mali disiplin sağlanmadı, borç stoku arttı, bütçe açığı düşmedi. Yalnızca Türkiye’den alınan kredilerde bir azalma oldu. Mali disiplin sağlandıysa neden Türkiye bu defa protokolüne “eğer belli şartları yerine getirirsen ben sana bankalara olan borçlarında da yardımcı olurum” deme ihtiyacını duydu. Demek ki mali disiplin sağlanmadı. Türkiye de borçların ödenmesi için iştirakleri satma şartı getirdi.
Burada diğer önemli mesele Türkiye’den alınan kredinin azalmasıyla iç borçlanmanın artma meselesidir. Bunu tehlikeli buluyorum zira kamunun bu kadar yüksek oranda kamu bankalarından borçlanması piyasaya risk getirir ve “dışlama etkisi” yaratarak özel sektörün kaynak kullanımını sınırlar.
“SÖYLEMLER GÜZEL AMA NET POLİTİKALAR YOK”
· Soru: Programda sosyal boyutun dışında ne gibi eksiklikler var?
· Doç. Dr. Besim: “Sürdürülebilir ve istikrarlı ekonomi yaratacağız” deniyor. Bunu yaratmak için ne gerekir? Fiyatlarda istikrar gerekir. Bunun için programda ne yazıyor? Hiçbirşey. Geçen sene kurlarda dalgalanma oldu, buna karşı bizim hükümetimiz tedbir aldı mı? “Vergi veya harçlarda düzenlemeye giderek insanların alım gücü olumsuz etkilenmesin” dedi mi? Yapamadı çünkü mali gücü yoktur. Yani mali kapasitesini güçlendiremeyen bir hükümet, mali disiplini sağlayamayan bir hükümet istikrar nasıl sağlayacak? Yapamaz. Dolayısıyla söylemler güzel ama hayata nasıl geçirileceğiyle ilgili net politikalar yok. Ayrıca durum mevcut hükümetin bunları başaramayacağını gösteriyor.
Yeni program %60-70 bir öncekinin devamı niteliğindedir ama daha keskin maddeler var. Kamunun etkinliği yok, hükümet istihdamlar konusunda çok kötü davrandı. Programda “niteliğine göre istihdam yapılacağı” yazıldı. Bunları okurken utanıyorum. Şımarık çocuk gibi “bunu yapmayacaksın, bunu böyle yapacaksın” der gibi detaylı yazılmış. Bir önceki programa uyulmadığı için şimdiki programda herşey çok detaylı yazılmış. Ayrıca “artık sadece bütçedeki personel harcamalarının miktarına değil, personel sayısına ve personele yönelik yapılan her tür harcamaya her ay bakacağım” deniyor. Yani “yaptıklarından memnun değilim. Sana güvenmiyorum. Dolayısıyla her üç ayda değil, artık aylık kontrol edeceğim” diyor.
“Türkiye hemen yapmak istiyor ama bedeli çok ağır olur”
Programla murad edilen kamu güdümlü bir ekonomiden özel sektör odaklı ve özel sektörün sürükleyeceği bir ekonomiye geçiştir. Bence bu KKTC için gereklidir ve politikalar özel sektörün gelişmesine yönelik olmalıdır. Herhalde herkes hem fikirdir ki mevcut durum ile veya kamuyu daha da büyüterek kendi ayakları üzerinde bir ekonomi yaratmak imkansızdır. Yalnız bu değişim belli bir süreç ve devamlık gerektirir. Kuzey Kıbrıs’ta kemikleşmiş yapılar, siyaset kurumunun bu alanda başarısız olması, hükümete gelenlerin bu işi ciddiye almaması, meclise girenlerin gerekli yasalar üzerinde çalışmaması değişimin yumuşak olmasına ve topluma fazla sosyal maliyet yaratmadan sağlanmasını engellemektedir. Türkiye bunları hemen yapmak istiyor ama bunun bedeli çok ağır olur, belki de bu toplum bunu kaldıramaz. Çünkü toplum buna alışkın değil. Bunun sosyal boyutunun neler doğuracağını veya sosyal maliyetin ne kadar olacağını kestirmek zor. Ekonomi sosyal bilim dalıdır. Dolayısıyla ekonomik tedbirler alırken mutlaka sosyal tedbirleri de düşünmemiz lazımdır. Benim gördüğüm en büyük eksiklik budur ve bunları bizim hükümetimizin tamamlaması gerekirdi.
Kamu güdümlü ekonomiden özel sektör güdümlü ekonomiye geçmek için özel sektörün gelişmesi gerekli. Bunun için yatırım ikliminin gelişmesi, dış piyasalara erişimin kolaylaştırılmasıyla dış satımın artırılması ve finansmana erişimin kolaylaştırılması lazımdır. Bu programda bununla ilgili birşey yok. Aksine devlet bankalardaki mevduatlarımızın %30’unu borç olarak kullanıyor. Kamu kaynakları kullandığı için özel sektöre kaynak kullanım imkanı azalıyor ve daha maliyetli oluyor. Faizlerin yüksek olmasının bir sebebi de kamunun bu kaynakları kullanmasıdır. Özel sektörün güçlenmesini isterken bunun için gerekli olan finansman erişimi sağlanmıyor, yatırım yapılmıyor. Uluslararası piyasalara erişimle ilgili de birşey yapılmıyor. Özel sektör yalnızca Kuzey Kıbrısta yaşayan insanlara mal satarak ayakta duramaz, Kuzey Kıbrıs’ın dışa açılımı olmazsa gelişemeyiz, kalkınamayız.
Ticaretin Güney’e kayması konusunda da bir çalışma yapıldı ve bu çalışmanın sonuçlarını dikkate alarak fonların kaldırılması gündeme geldi. Anladığım kadarıyla ticaretin hangi ürünlerde Güney’e kayıldığının detaylı çalışması yapılacak ve onlar üzerindeki fonlar kaldırılacak. Bu olumlu bir adım. Ancak bunun yerine KDV’de düzenlemeye gidileceğinden bahsediliyor. Umarım fonların kaldırılmasıyla oluşacak gelir kaybını KDV’yi artırarak yapmayı düşünmezler fon uygulaması belirli ürünlere var, fakat KDV tüm ithal ürünlerde var dolayısıyla bu uygulama piyasayı pahalılaştırır. Kısa vadede gelirlerimizi artıracak durumumuz yok, dolayısıyla piyasayı ucuzlatıp alım gücümüzü iyileştirmemiz gerekir. Programda piyasanın ucuzlatılmasına yönelik vergi politikalarının ne olduğunun açıkça ortaya konması gerekir ve bunu Kıbrıs Türk tarafının yapması gerekirdi.
ÖZELLEŞTİRME...
· Soru: Programda elektriğin özelleştirileceği belirtildi. Özelleştirme konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
· Doç. Dr. Besim: Dünyada elektrik özelleştirilirken önce özel sektör kamunun yanına konur, rekabet ederler, kamuyu disiplinize eder, fiyatlar aşağıya iner, tüketici bundan yararlanır ve, sonra özel sektör güçlendirilir ve kamu da kamusal görevlerde bulundurulur. CTP hükümeti KIBTEK’te liberalleşme başlattı. Özel sektörü alıp üretime koydu. Üretim maliyetlerini aşağıya çekebileceğini ve toplumun bundan yararlanabileceğini düşündü. Ama ihtiyacın %46’sını özel şirket üretmesine rağmen tüketici refahı yaratılmadı. Toplum liberalleşmenin refah etkisini hissedemedi. Bu aşamada daha önce bahsettiğim geçiş dönemi başarılı olmadı. Kamu üretimi kendini disiplinize edemedi ayni zamanda özelin piyasaya girmesiyle toplum bunun refah etkisini görmedi. Şimdi de “olmadıysa hemen satalım” deniyor. Hükümet özel şirketle yaptığı anlaşma ile daha fazla alacağını taahhüt ediyor ve yeni yatırıma da ona vermeyi düşünüyor. 2014’te de Türkiye’den elektrik gelirse KIBTEK’in bir önemi kalmayacaktır. Eğer kamu üretimi verimli hale getirilemiyor ise belkide daha doğrusu enerji piyasasına yeni üreticileri dahil ederek rekabet sağlamak olacaktır. Belki bu sayede topluma refah etkisi pozitif olabilecektir.
Toplumlar belli şeyleri yaşayarak, tuğlaları bir bir koyarak gelişir. Bizim bunu yaşamamız gerekir. Benim inancım KIBTEK kendini yenileyebilirse yoluna devam edebilir ve güvenilirlik, fiyatların toplumun kabul edeceği seviyelerde olmasını sağlamak için KIBTEK’e de ihtiyacımız vardır. Ama 63 kuruşa elektrik üretilmesine de karşıyım. Üretimde özel bir şirket vardır ama tarifelerin aşağıya gelmesi konusunda hiçbir katkısı şu ana kadar olmamıştır. Hem kamu güdümlü ekonomiden özel sektör güdümlü ekonomiye geçişle ilgili yanlışlıklar vardır hem de kamu kurumlarımızın verimlilik hususunda kendilerini yenilemeleri lazımdır. Enerji gibi önemli, stratejik ve güvenilirlik gerektiren alanlarda da kamunun olmasını isterim. Biz devletsek, bazı şeyleri yapabilme kabiliyetimiz olduğunu da göstermemiz lazımdır. “Bunu yapamadık, Türkiye’den getirelim” demekle olur mu? Toplum olarak bunu yapabileceğimizi göstermemiz gerekmektedir. Burada hedef toplumun daha uygun tarifelerde, arz güvenirliği sağlayan bir yapı oluşturma olmalıdır. Bence bu hükümet bunu yapamaz, bunu yapacak gücü yoktur.
· Soru: Programın içerisinde yapılacak yatırımlardan bahsediliyor. Bu projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
· Doç. Dr. Besim: Bunlar çok güzel projeler. Yatırım ülkelerin gelişimi için çok önemlidir. Yatırım olmazsa gelişim olmaz. Yalnız bu yatırımların ülkemizdeki işletmeler tarafından yapılması lazımdır. Bu sayede daha fazla istihdam, daha fazla katma değer ve yatırımlardan daha fazla gelir yaratabiliriz. Bizim yapmamız gereken bu yatırımlarla ilgili ihalelerin Kıbrıs’ta açılmasını sağlamak ve bizim müteahhitlerimizin kapasiteleri yetmiyorsa kendilerine yabancı ortak bulmalarıdır. Eğer biz bu projeleri yerli iş insanlarımızla yaparsak ekonomiye ve büyümeye katkısı çok daha fazla olabilecektir.
“GÜÇLÜ BİR HÜKÜMETE İHTİYAÇ VAR”
· Soru: Programın uygulanabilirliği nedir?
· Doç. Dr. Besim: Ben bu programın mevcut hükümetle çok kolay hayata geçirilebileceğine inanmıyorum. Her açıdan durum kötü, mevcut hükümetin daha sıkı şartlardaki bu programı hayata geçirebileceğini söylemek saflık olur. Programın eksikleri olmasına rağmen doğruları çok fazladır. Bence bu programın eksiklikleri tamamlanır ve hayata geçirilebilirse bu programın bizi kötüye değil daha iyiye götüreceğine inanıyorum. Yalnız bunun için güçlü bir hükümete, bu sorumluluğu alabilecek, eksiklikleri tamamlayabilecek ve programdaki öngörülen politikalara inanan siyasi bir iradeye ihtiyaç vardır.