Bizimkiler (2)

Sami Özuslu

Kıbrıslı Türklerin ‘toplumsal yok oluş’ algısını genelde siyasal anlamda konuşur, tartışırız.

Oysa ‘toplumsal varoluş’ hareketlerine sebep olan algının kökeninde kültürel yok oluş yatar.
‘Bizim’ olan her şeyin elimizden kayıp gittiği duygusuna kapılmak bizi panikletiyor.
Sürekli ‘eski’yi yad etmek, ‘geçmiş’in güzelliklerinden dem vurmak benliğimizi ve belleğimizi yitirme riskine karşı bir refleks aslında…
Dikkat edin, Kıbrıslı Türklerin ürettiği birçok eser geçmişi anlatır. Bugünü değil…
“Eskiye rağbet olsaydı bit pazarına nur yağardı” atasözünün tam tersine, geçmişle ilgili konulara karşı merak vardır bizde…
Tarihimizi anlatan kitaplar, belgeseller revaçtadır.
Çünkü Kıbrıslı Türkler geçmişlerinden koparılmak, kültürlerinden alıkonulmak ve başkalaştırılmak istendikleri algısına sahiptir.

**

İtiraf etmek lazımdır ki bu algı bir tür ‘kompleks’i de beraberinde getiriyor.
Hem kompleks, hem de içe kapanma dürtüsü…
Her ne kadar ‘dünyalı’ olma hedefimiz varsa da, dış kaynaklı eserlere karşı ya aşırı bir hayranlık, ya da küçümseme eğilimi görülür.
Bu durum özellikle sanatsal,kültürel, edebi üretimle iştigal eden camiada daha sıklıkla görülebilir.
‘Kimlik’ kavramı üzerindeki tartışmalar zaman zaman alevlenir ve genelde sonuçlanmadan öylece kalakalır.
Toplumun geneli de, entelektüel camia da “Biz kimiz” sorusunun yanıtını bir türlü bulamıyor. Bir ‘kimlik bunalımı’ sendromu var ve yıllardır aşılamadığı gibi, bundan sonrası için mevzu daha da karmaşık hale geliyor.
Daha fazla Kıbrıslı mıyız, yoksa Türk mü?
Kıbrıslıtürk müyüz, Kıbrıs Türkü mü?
Akdenizliliğimiz mi baskın, Müslümanlığımız mı?
Anadolu’dan mı geldik, Lüzinyan/Bizans kültürüyle mi şekillendik?
Rumlarla ortak kültürümüz var mı, yoksa ‘ayrı halk’ mıyız?
Soru listesi çok uzun…
“Bulut mu olsam, gemi mi yoksa, balık mı olsam, yosun mu yoksa” diye sorduktan sonra cevabı veren şairin dediği gibi “Deniz olunmalı” belki de!..

**

İki gündür ‘Bizimkiler’i yazıyorum.
Yani bizim sanatçımızı, şairimizi, müzik insanımızı, edebiyatçımızı, tarihçimizi, yazarını, tiyatrocusunu, heykeltıraşını, ressamını…
Az önce sıraladığım kafa karıştıran yığınla soruya cevap aramaya devam ededuralım, aslında çok pozitif gelişmeler var kültür-sanat alanında…
Ne yazık ki yeterince sahip çıkmıyor, destek vermiyoruz ama, kendi alanında yetişmiş o kadar kaliteli üst düzeyde sanat icra eden insanımız var ki!..
Sanatı yakından izleyenler zaman zaman söylüyordu, “Bizim çok iyi eğitilmiş gençlerimiz var” diye…
Son dönemlerde izleme fırsatı bulduğum bazı konserlerde ve diğer etkinliklerde tam da bunu gözledim işte!..
Her ne kadar sanat eleştirmenliğine soyunmayı aklına getiremeyecek kadar bilgisizsem de, ‘kaliteli’ işler yapılmakta olduğunu söylememe engel değil bu…
Hakikaten dünya ölçeğinde işler yapabilecek yetenek, kapasite, sanat aşkı ve eğitimi ile dolu bir yığın insan var bu ülkede…
Bir yandan emperyal kültürün dayattığı popüler ürünler, diğer yanda ise kendi toplumumuzun, iş dünyamızın, sivil örgütlerin ve de devletin ilgisizliği yaralıyor üretken, başarılı insanımızı…
Ama her şeye rağmen yılmadan çalışıyor, üretiyorlar.
Büyük şöhretler, yüklü paralar kazanmak değil çoğunun hedefi…
Çoğu zaman kuru bir ‘alkış’ bile yetiyor onlara…
Bir alkış lütfen!