‘Bizim işi’ hallet be gardaş!

Mert Özdağ

 

Malum, Girne’de çok tartışılan otel inşaatında iş insanı geçen hükümet döneminde “Bana söz verdiler emirnameyi değişecekler, Kaçak katlar yasal olacak” diyordu…
Aslında bu sözlerde, Kıbrıs’ın kuzeyinde yaratılan “devletle” ilgili kitaplar dolusu bilgi var!
Nereden bakarsanız bakın, yasal olmayan bir durumun savunması olamaz elbette…
Ancak yaşadığımız hukuk sistemi, ya da daha doğrusu hukuksuzluk sisteminde kuralları birileri koyuyor…
Ve bu kurallar, adamına, dönemine göre değişiyor.
Kim mi koyuyor bu kurallar?
Bürokrasi!
KKTC bürokrasisi!
KKTC’deki siyaset-bürokrat-yurttaş üçgeni…
KKTC siyasi ilişkiler-kişisel çözümler diyarı…
Adına ne derseniz, deyin ‘sorunlarımız’, hukuk, yasa, kuraldan çok bu tarz ilişkiler yumağında çözülüyor, ya da çözülemiyor.
Çözülüyor, çünkü kişisel anlamda sorunları çözülen insanlar var, onlar seçilmiş bir kitle…
Çözülemiyor, çünkü eğer sade vatandaşsanız bu ilişkiler yumağında size fayda yok.
Ne diyordu deniz ötesinden gelen iş insanı?
“Bana söz verdiler emirnameyi değişecekler, kaçak katlar yasal olacak”
Aslında adam haklı!
Zira eğer söyledikleri doğruysa (ki bu güne kadar kimse yalanlamadı) adam kendince haklı. Düşünün, binlerce Euro’luk yatırım için bir ülkeye gittiniz…
Hatta yatırıma da başladınız…
Ancak inşaatın belli bir standartta olması gerekiyor…
Çünkü o standartta olmazsanız kendi ülkenizdeki kredi şartlarından faydalanamıyorsunuz.
Gittiğiniz ülkedeki en üstteki yöneticilerle konuşuyorsunuz.
Size “yap da yasayı, emirnameyi değişeceğiz” diyorlar!
Siz de milyon Euro’luk yatırıma devam ediyorsunuz.
Sonra bir bakmışsınız ki kaçak iş yapmışsınız!
Yasadışı!
Gayrı yasal!
Kapınızda eylemler başlıyor.
Kimler?
Çevreciler, duyarlı insanlar…
Yasal olmayan bu duruma basın da kızıyor tabii.

Günlerce yayın yapılıyor hakkınızda!
“Bana başbakan düzeyinde söz verildi, emirname değişecek, kaçak katlar yasal olacak” sözünüz de bir savunma olamıyor artık…
Böyle bir karmaşa, böyle bir sarmal bu.
KKTC bürokrasisi denen çeteleşme sanatı bu ülkeye yatırım yapmak için gelen iş insanları ile duyarlı yurttaşları birbirine düşürüyor.
Sonra da aradan sıyrılıp olanları izliyor. Bu ve buna benzer onlarca olay gösterebilirim size.
Elbette hiçbir yasadışı durumun gerekçesi, savunması olamaz.
Ancak yaşadıklarımız bizlere gösteriyor ki; içerisinde ‘sorunları çözülsün’ diye çırpınan sade vatandaştan, siyasi atama bürokratlara, milletvekillerine kadar çok kalabalık bir grubun olduğu bürokrasi kazanı sorunlarımızın en önemlilerinden…
Araç Kayıt Dairesi’nde sıra numarası almadan arka taraftaki ‘tanıdık’ memurlara seslenen adamları bilirsiniz!
Hepimiz rastladık bu duruma…
Sorunlarımıza kişisel çözümler bekliyoruz.
“Bizim işi hallet be gardaş”  diye başlayan cümleler bizleri bu hukuksuz, kural tanımaz noktaya getirdi dostlar.
Ve şimdi bir çıkış arıyoruz. Bu sistem değişmeli diyoruz!
Ancak bir bakmışız ki hepimiz aslında bankonun arkasındayız (!)
Hangi banko mu?
Araç Kayıt’ta sıra numarası almayan ve ‘torpille’ işini halletmeye çalışanların dolaştığı bankonun arkasında!
Bilmem anlatabildim mi?

 


Devlet borcuna sadık mı?

Geçen yıl kayıtlı 555 kayıtlı müteahhitten sadece 15’i devlet ve belediyelere iş yapmış. Yani artık sadece birkaç müteahhit artık devlete iş yapıyor.
Peki neden?
Çünkü devletten para almak zor, hatta kimi zaman imkansız…
Sorun sadece müteahhitlerle ilgili değil.
Sorun, devletle alakası olan tüm iş insanlarını ilgilendiriyor.
Şimdi çıkıp bazı büyük şirketleri suçlayan haberler, yayınlar yapıyoruz, haklı olarak…
Mesela devlete vergi borcu var, ya da devlete elektrik borcu var diye çok yayın yaptık…
Ancak bu şirketlerin devletten alacakları olduğunu görmüyoruz ne yazık.
Üstelik iş dünyasının elinde “re-sen” ya da “haciz” gibi bir güç de yok!
Devlet alacağını alamadığında re-sen uygulamalara girebiliyor, haciz getirebiliyor ya da elektrik enerjisini kesebiliyor.
Peki iş insanı ne yapsın?
Kendini yaksa alacağını ya geç alıyor, ya da alamıyor.
Durum içler acısı…
Çünkü bizim devletin hesabı bakkal hesabı.
Bugün git, yarın gel.