BİZDEKİ YAPI 150 YIL ÖNCEKİ YAPIDIR

Avukat Barış Mamalı ile yeni çıkan kitabı ‘İşkence Adası Kuzey Kıbrıs’ ve tutuklu hakları üzerine konuştuk.

 

 

 

**Mamalı: “İşkenceye karşı mücadele insanlık adına ulu bir mücadeledir”

 

** Mamalı: “Ülkemizin insan hakları karnesi zayıftır. Bir ülkenin insana ne kadar değer verdiğini karakollarına ve cezaevine bakarak anlayabilirsiniz”

 

 

 

Serkan SOYALAN

 

Avukat Barış Mamalı ile yeni çıkan kitabı ‘İşkence Adası Kuzey Kıbrıs’ ve tutuklu hakları üzerine konuştuk. Ülkemizde hukuken korumasız bırakılan insanların işkenceye maruz bırakıldığını söyleyen Mamalı, bu olayların üzerine gidildiği takdirde önlenebileceğini de vurguladı.

         Ülkemizdeki yapının 150 yıllık bir yapı olduğunu da belirten Mamalı, işkencenin birçok ülkede neredeyse konuşulmaz hale geldiğini de söyledi.

 

“İşkence Adası Kuzey Kıbrıs” raflardaki yerini aldı. Öncelikle bu kitabın çıkış öyküsünü sizlerden dinleyebilir miyiz?

 

Öncelikle şunu söylemeliyim ki ülkemizin insan hakları karnesi zayıftır. Bir ülkenin insana ne kadar değer verdiğini, karakollarına ve cezaevine bakarak anlayabilirsiniz. Avukatlık mesleğine başladıktan sonra buralarda insanın gereken değeri görmediğini, hatta insan haklarının bazı noktalarda ezildiğini gördüm. Hukuken korumasız bırakılan insanların işkencenin çeşit türlüsüne maruz kaldığını hem kendi ilgilendiğim davalardan görmekteydim hem de birçok meslektaşım konuşmalarımız esnasında bunları anlatmaktaydı. Ancak çeşitli idari ve hukuki noksanlıklar ve bazen de Polis Örgütü’nü karşısına alma korkusu nedeniyle bu tür insanlık dışı olayların mahkemede ispat edilemediğini de görmekteydim. Bu durum bir insan olarak beni ciddi şekilde rahatsız etmekteydi. Polis Örgütü içerisinde bazı çürük elmalar (işkenceciler) kol gezmektedir. Bunların temizlenmesine vesile olmak ve işkenceye karşı mutlaka hukuki ve idari tedbirler alınması gerekmektedir. Bu amaçla kendimi hep sorumlu hissetim ve bununla mücadeleye başladım. Aksi takdirde bu tür işkencecilere rastlayan herkesin ömrü boyunca unutamayacağı acı ve ızdıraplar çekmesine onay vermiş, duyarsız bir hukuk insanı olarak yaşamayı kabullenmiş olacaktım. İşte bu bilinçle yaptığım mücadeleleri ve ülkedeki işkence çirkinliğini toplumla açık açık paylaşmaya karar verip ‘İşkence Adası Kuzey Kıbrıs’ı yazdım. Hedefim bu utanç tablosunun yaşanmaması için bırakabileceğim kadar etki bırakmak ve edebileceğim kadar da bu çarpık sistemi rahatsız etmektir.        

 

Ülkemizde işkence konusu zaman zaman gündeme geliyor. Sizler bu konunun üzerine gidenlerden birisiniz. Bunu yaparken bir çekince duymuyor musunuz? Veya sizlere uygulanmaya çalışılan baskı unsurları olmuyor mu?

 

İşkenceye karşı mücadele aslında insanlık için yapılan ulu bir mücadeledir. Ancak bu konuda mücadele ederken çarpık sistemin amansız dişlilerine karşı da bir savaş açmışınız demektir. Doğal olarak bu sistemi savunanlarca düşman görülecek kadar rakip pozisyonuna girersiniz. Poliste işkence yapanlar, işkenceyi ve işkence yapılmasını destekleyenler ile işkenceyi soruşturmanın bir parçası gibi görenlerce iyi karşılanmadığım açıktır. Bugüne değin işkence ve kötü muameleleri önlemek için hiçbir tedbir almayan ve almak da istemeyen iktidarların da beni sevdiği söylenemez. Zorunlu avukatlık, Adli Tıp Kurumu ve tutukluların rutin sağlık muamelesine tabi tutulması, sorgu ve ifadelerin avukat huzurunda alınması halen bu ülkede geçerli uygulamalar değildir. Direkt sanık üzerinden soruşturmalar yapılmaktadır. Bunun değiştirilip delilden sanığa gidilecek bir sistemin kurulmasıyla Polis Örgütü de batı standartlarına ulaşmak zorunda kalacaktır. Çünkü teknolojiyle birlikte delillerden gerçek sanığa ulaşılabilecek bir yapı kurulmak zorunda kalınacaktır. Tabii ki bu mücadelemde çeşit türlü tehdit ve baskılarla karşılaştım, ancak şu an teferruat vermek istemiyorum. Bunu yapanları mutlu etmek ve sevindirmek amacında değilim.

 

“TEMEL YAPIYI DEMOKRATİKLEŞTİRMEK GEREKİR”

 

Ülkemizde işkencenin ve baskıların önüne geçmek için neler yapılmalıdır, ne gibi düzenlemelere gidilmelidir?

 

Bir defa önce temel yapıyı demokratikleştirmek gerekir. Önce Polis Örgütü, askeri vesayetten kurtulmalı, özerk ama sivil bir komisyon tarafından yönetilmelidir. Tutuklanan kişilere derhal avukat tayin edilmeli, sorgulamalar ve ifade alma avukat huzurunda yapılmalı, tutuklular belirli aralıklarla sağlık kontrolünden geçirilmeli, polis kendini işkencecilerden arındırmalı, polis mensuplarına insan hakları konusunda sürekli hizmet içi eğitim verilmeli, savcılık makamı işkencelere karşı etkin bir soruşturma yapmalı, mahkemelerde insan hakları yargıçlarca re’sen gözetilmelidir. Tabii tüm bunlar için hukuki alt yapıların yani kanunların hazırlanması gerekir. Polis mensuplarının çoğunluğunun da bu işkencelerden rahatsız olduğunu ve bu tip ruh hastası insanlarla birlikte çalışmak istemediklerini de çok iyi biliyorum. Ben, aynı zamanda yaklaşık 1000 üyesi olan ‘Kıbrıs Türk Polis Mensupları Derneği’nin de hem sözcüsü hem de hukuk danışmanıyım. Yasal haklarını alma ve daha iyi bir çalışma ortamına kavuşma amacıyla kurulan bu dernek vasıtasıyla örgütteki polis mensuplarının büyük bir çoğunluğunun da işkenceye karşı duruşu olduğunu gördüğümü de rahatlıkla ve mutlulukla söyleyebilirim.   

 

Buradan işkenceye uğrayan veya şahit olan vatandaşlara ne gibi öneriler sunabiliriz. Kimlere başvurulmalıdır?

 

Sadece işkence değil polisin kötü muamelesine uğramış herkesin buna boyun eğmemesini istiyorum. Polisin vatandaşa kötü davranma hakkı yoktur, hem de hiçbir koşulda. Mutlaka şikayetçi olsunlar ve şikayetlerinin akıbetini de bir avukat vasıtasıyla takip etsinler. Devlet insan için vardır ve insanın hizmetkârıdır. Devlet insanına eziyet edemez.

 

Gelişmiş ülkelerden örnekler verecek olursak, neler söyleyebiliriz?

 

Gelişmiş ülkelerde tutuklanan kişilere ilk andan itibaren avukat tayin edilmektedir. Mali gücü olmayanlara devlet bu hizmeti vermektedir. Soruşturma teknikleri ve Adli Tıp çok gelişmiştir. Suçun işlendiği ortamda bırakılan en küçük bir izden faillere ulaşılabilmektedir. Delillerden sanığa ulaşılmaktadır. Toplanan delillerden ve analizi yapılan izlerden sonra suçu işleyen apaçık tespit edilmektedir. Tutuklunun önüne toplanan deliller döküldüğünde bizzat kendisi itiraf etmek zorunda kalmaktadır. Yine sorgulamalar ve ifade almalar kameralar veya başka cihazlarla kayıt altına alınmakta, avukat bu sorgulara nezaret etmektedir. Karakollar ve hatta bazı yerlerde polislerin üstlerinde de takip kameraları olmaktadır. Tüm bunlar polisin dayak ve işkence yapmasını engelleyen tedbirlerdir. Bu tedbirler sayesinde birçok ülkede işkence olayları nerdeyse artık konuşulmaz hale gelmiştir. Ama bizdeki yapı 150 yıl önceki yapıdır.    

 

 

“AMAÇ FARKINDALIK YARATMAK”

 

Peki yine kitaba dönecek olursak, kitap beklediğiniz ilgiyi gördü mü?

 

Herhangi bir tanıtım programı veya reklamı yapılmamış olmasına rağmen (Sadece bazı basın organlarında haberi yayınlandı) geniş bir kitle tarafından ilgiyle karşılandığını söyleyebilirim. Çok kısa sürede en çok satan yerli kitaplardan olduğunu öğrendim. Yaşadığımız topraklar üzerindeki bu iğrenç yapının öğrenilmesi ve farkındalık yaratmak açısından kitabımın çok satması önemlidir. Ne kadar çok okunursa bu köhne sisteme karşı verilecek değişim kavgasında kamuoyunun desteği de o oranda artacaktır.

 

Yeni çalışmalar olacak mı? Kafanızda tasarladığınız projeleriniz var mı?

 

Şu anda bir kitap daha hazırladım. Köşe yazılarımdan derlediğim bir kitaptır. Ancak bu kitabımı yayımlamak için para gerekiyor. ‘İşkence Adası Kuzey Kıbrıs’ kitabımı cebimden para çıkmayacak şekilde yaptığım bir anlaşmayla çıkartabildim. Bu manada Hürrem Tulga’ya ve çalışanlarına, ayrıca Ahmet Bolan’a ve ekibine, tabii ki kitabımın satım ve dağıtımını üstlenen Işık Kitabevi’ne buradan teşekkür etmek isterim. Kitabımın kapak tasarımında katkıları olan Taner Hürbaflı’ya, Engin Bayram’a ve düzeltmelerde bana yardım eden sizlere de teşekkür ederim. Yazdığım kitaplar için ciddi emek harcıyorum. Ve emeğimin karşılığını da bundan sonra nakden almak istiyorum. Bu manada ülke gerçeklerinin pek olumlu olmadığını biliyorum. Kitap için sponsor olunmuyor. Şu anda elde yazımını bitirdiğim ve bilgisayar ortamına aktarmakta olduğum inanılmaz enteresan bir kitap çalışmam daha vardır.

 

Bu tür çalışmalarınız ve mücadeleleriniz neticesinde bir üne kavuştunuz, peki dolaylı da olsa bir bedel ödüyor musunuz?

 

Genel olarak baktığımızda yapmış olduğum bu tür toplumsal ve insani eylemler nedeniyle özellikle mesleki kazanç noktasında bedeller ödemekteyim. İşkence olsun, faizler olsun, insan hakları olsun bu tür konularda hem bireysel hem kurumsal çatılar altında ciddi çalışmalar yapmakta ve statükoya karşı direnç göstermekteyim. Bu da çeşitli kesimlerce ve çeşitli nedenlere dayanarak rahatsızlık yaratmaktadır. Şahsi çıkar yerine gelecek için toplumsal çıkarı düşünen insan sayısı artsa bu ülkenin gerçek sahibi olmayı da başarabileceğiz.        

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri