Geçen hafta yazımı yazamadım. Çok yorgun ya da hiperaktif olunca uykuya dalmak zordur ya aynı durumlarda yazı da yazılamıyor. Aslında tek neden bu da değildi. Portekiz- Portimao’da erken kalkıp otel odasında yazımı yazıp sonra şiir festivali programına katılmak seçeneği vardı ama Atlantik Okyanusu’nun sularında yüzme isteğim bir gün önce epey yorgun düşürmüştü beni.
Bu yazıyı İstanbul’da inanılmaz bir yoğunluk arasında yazıyorum yine. Portekiz’deki festivalin düzenleyicilerinden POP ( Poets of the Planet) Gezegenin Şairleri ağının koymuş olduğu Jack Hirschman Ödülü’nün törenini örgütlemekle uğraşıyorum. Bu yıl ödül Kürt şair İlhan Sami Çomak’a verildi ve bence İlhan 30 yıllık haksız mahkumiyetin ardından güzel bir ödül törenini fazlasıyla hak ediyor. Dün bir kafede bu işlerin uzmanı Ruhan Bilkay ile program üzerine çalışırken kafe sahibi İranlı kadının söyledikleri içimi burktu. “Rüzgâr esince bir kadının içinin ürpermesini anlayabilir misiniz?” diye sordu. Başörtünün açılması ile ceza yeme korkusu. Şu an bombalar altında bir halka ait olmak nasıl da acı verici.
Portimao’daki şir festivalinin odağında da dünya meseleleri vardı. Şairler dünyayı değiştiremez belki ama başka bir dünyanın hayalini kurabilirler ve dünyayı değiştirmek için yola çıkanlara esin olabilirler. Portimao’dan aklımda kalan kilit kelime “su” aslında. Suların birleştiği, Akdeniz ve Atlantik Okyanusu’nun birbirine el verdiği noktada şehir. Tam 25 yıl önce gitmişim Lisbon’a. Bu kez biraz uzaktan gördüm şehri havaalanından gelip dönerken. Epey değişmiş elbette. Neo liberalizm Lizbon’a da dokunmuş.
Lizbon’dan aklımda kalan Jakaranda ağaçları Portimao’da da egemendi. Aslında Brezilya kökenliymiş, oradan gelmiş bu ağaçlar. 2000 yılında 100 Avrupalı şairin katıldığı 6 hafta süren Edebiyat Ekspresi yolculuğunun başlangıç noktasıydı Lizbon. Saramago ile yemek yemiştik. Bize bir konuşma yapmıştı. Nasıl da içimi ısıtmış, kalbimi fethetmişti Lizbon. Akdenizlilik en yakın hissettiğim aidiyet aslına bakılırsa. Çeşitliliği,tarihsel derinliği ve dinamizmi, kültürel melezliği ile ne çok temsil ediyor beni. Sevgili şair-yazar arkadaşım Luis Filipe Sarmento arkadaşım festival daveti için aradığında çok heyecanlanmıştım. Karanfil Devrimi bir zamanlar bizi öylesine etkilemişti ki 74 Kuşağı olarak çıkardığımız edebiyat dergisinin adını Karanfil koymuştuk. Bir de şu ünlü Yarın Bizimdir Yoldaşlar romanı vardı. Bizim gibi devrimci gençler için kült bir kitaptı bu. Portekizli devrimcilerin maceraları ve en önemlisi bir aşk hikayesi vardı içinde. Kitabın yazarı Manuel Tiago idi ve herkes bunun Portekiz Komünist partisi başkanı Alvaro Cunhal’ın takma adı olduğundan kuşkulanıyordu. Kendisi yıllar sonra itiraf etmiş romanı kendisinin yazdığını. Roman öyle popüler olmuştu ki Ankara- Demirtepe’deki öğrenci evindeyken polis evi bastığında içlerinden birinin “Yarın Bizimdir Yoldaşlar diye bir roman varmış, herkes ondan bahsediyor, varsa verin biz de okuyalım” dediğini anımsıyorum.
Ve tabii ki Pessoa. 2000 yılında ziyaret etmiş heykelinin yanına oturup fotoğraf çektirmiştim. Sonraları Pessoa okumalarım ve bilgim daha da derinleşti. Lizbon’da kalıp üstadı tekrar ziyaret edecek vaktim yoktu ama elbet yine giderim diye avutuyorum kendimi.
Biz şairler kesinlikle başka bir milletiz. Özellikle PoP grubunda bir aile gibi olduk artık. Yeni aile buluşması Eylül’de Paris’te olacak diye umuyoruz. Dünya meselelerine şiirsel bir müdahale, bir şiirsel başkaldırı elzem artık.
Geceleri şiir okumalarının gerçekleştiği barda etkinlik danslarla sona erdi hep. Hayat en çok da ritimle anlam buluyor. Sözcüklerin, bedenin, kalplerin ritmiyle. Şiir bir insanlık akrabalığının yollarını döşüyor. Farklı dillere şiir çevirileriyle ruhlar da denizler gibi akıyor, birleşiyor birbiriyle.
Çok zor zamanlar bunlar. 28 Haziran’da ayağımın tozuyla Lefkoşa Işık Kitabevi’nde Filistin için şiir maratonunda olacağım. Kıbrıslı Türk, Kıbrıslı Rum şairler Filistinli şair Lisa Suhair Majaj’ın da katılımıyla Gazze için dizeler okuyacağız. Şimdi bu yazıyı sonlandırıp Jack Hirschman Uluslararası Şiir Ödülü için konuşmamı hazırlamam lazım. Dünya yangın yeri ama eylem halinde olmak iyimser yapıyor insanı.