Bir “tutuklama” yaşadık ve yeniden yüzleştik; insan haklarına bakışımızla, önyargılarımızla, toplumsal vasatlıkla, hınç ve kin kültürüyle…
Milletvekili Tosunoğlu’nun oğlu güneyde tutuklandı.
Polis kendi gerekçesini açıkladı, mahkeme de soruşturma amacıyla üç günlük tutukluluk kararı aldı.
Bir iddia dillendirildi ama ortada ne kanıt vardı, ne hüküm… Sosyal medyada hem de nasıl linç edildi delikanlı…
Hiçbir detayı bilmeden, sonucu beklemeden suçlama, suça dönüştü.
***
Tosunoğlu’nun siyaset yaşamına dair çok eleştiri yapabilirim.
Epeyce savruldu bence…
İstifa etti ama en kritik oylama ya da karar tasarılarında Meclis’te yerini aldı.
Bunlar siyasal tartışmalar…
Kişisel değil.
Üstelik, evladının ne suçu var?
Kimin evladı olduğu da değil mesele…
İnsanlık onuru.
Hep “adalet” diyoruz ya…
Bir insan, suçu kesinleşmedikçe suçsuzdur.
Masumiyet karinesi budur.
Üstelik bu ilke, suçlamanın türüyle, ciddiyetiyle, ağırlığıyla da ilgili değildir.
Bir insanı, suçu kesinleşmedikçe, adil bir yargılama sonucu hükmü verilmedikçe, tüm gerçekler ortaya çıkmadıkça yerin dibine sokmak insanlık değildir.
Dilimizi biraz tutsak olmaz mı?
Ne kadar acımasız, yaygaracı, rezil olduk…
***
Mesele çok daha derin aslında.
Kıbrıs’ta özellikle “diğer topluma” yönelik soruşturmalarda azami özen gösterilmesi gerekir.
Adanın iki yanında da tarih, kimlik, travma ve önyargılar iç içe geçmiştir.
Bu nedenle bir Kıbrıslı Türk’ün güneyde ya da bir Kıbrıslı Rum’un kuzeyde sorgulanması, salt “hukuki bir işlem” değildir; aynı zamanda kırılgan bir toplumsal psikolojiyi de tetikler. Gerilim, güvensizlik, hatta düşmanlık yeniden körüklenir.
Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının bu kadar hassas bir konuda, soruşturma tamamlanmadan kamuoyuna açıklama yapması doğru değildi.
“Bir iddia araştırılıyor” demeleri yeterli olurdu.
Üstelik duruşma da kapalı yapıldı zaten.
Adanın her iki yanında suç ve suçlularla mücadele, yargı süreçleri, polisin uygulamaları yeniden gözden geçirilmelidir.
Toplumsal psikoloji dikkate alınmadan atılan her adım, yaraları derinleştirir.
Yeni dönem, bu anlamda da umarım ciddi kazanımlara vesile olur.
Çünkü…
Kuzeyde “mülke tecavüz” suçlamasıyla beş Kıbrıslı Rum’un, güneyde de bir Kıbrıslı Türk gencin tutuklanma biçimi; ne insan onuruyla ne de çağdaş hukukla bağdaştı.
Şu gerçeği kabul etmeliyiz:
Bir Kıbrıslı Türk’ün güneyde ya da bir Kıbrıslı Rum’un kuzeyde tutuklanması, sorgulanması, polisle yüzleşmesi çok daha yıpratıcıdır, sancılıdır, spekülasyona açıktır.
Böyle bir gerçek varsa, liderlikler çözüm üretmekle yükümlüdür.
Birleşmiş Milletler de bu alanda artık sadece “turistik” bir izleyici değil, koruyucu bir mekanizma olmalıdır.
***
Sorumlu devlet…
Sorumlu medya…
Sorumlu yurttaşlık…
Tam da böyle zamanlarda ortaya çıkar herkesin foyası.