Bir toplum nasıl biter?

Serhat İncirli

Lefkoşa Mado’da bir basın toplantısı...

Restorancılar Birliği, Süt İmalatçıları Birliği, Kasaplar Birliği ve Et Ürünleri İmalatçıları diye dört örgüt, “Gıda Örgütleri Platformu”nu oluşturdu...

Başkanları sırasıyla Arif Bayraktar, Mahmut Erden, Halil Akbıçak ve Reşat Güngören konuştu...

-*-*-

Peki neler dediler?

Önem sırasına göre değil, rastgele aldığım bazı notları sizlerle paylaşmak istiyorum...

Et fiyatları son bir yılda yüzde 310 arttı.

Bir kilogram etin fiyatı neredeyse bir günlük asgari ücreti aştı...

Peki bunun sebebi nedir?

50 yıldır hayvancılık dahil tarım sektöründe yaşanan sorunlar ve buna çözüm bulunamayışıdır?

-*-*-

Başka sorun var mı?

Evet var!

Hükümetin tarım politikası yok!

Olan politikalar yanlış!

Teşvik vermek olur, hibe olur, sübvansiye olur...

Olur da olur!

Ama hükümet ortada yok!

-*-*-

Platformun hayvan üreticileri ile bir sorunu yok!

Onları dost ve paydaş olarak görüyorlar...

Ancak Hayvancılar Birliği Başkanı’nın açıklamalarını doğru bulmuyorlar...

-*-*-

Ülkede çok ciddi hayvan kaçakçılığı var...

Etin neredeyse yüzde 80’i Güney’den “kaçırılıyor”...

Eğer et fiyatları bu şekilde yükselmeye devam ederse, vatandaş etini Güney’den alacak, restoranlar orada daha ucuz olacak ve Kuzey’de yüzlerce iş yeri iflas edecek!

-*-*-

2010 yılında kişi başı 23,5 kilogram et tüketilen bir ülkeydik...

Şimdi yıllık kişi başı et tüketimi 10 kilogramın altına düştü...

Bu da demektir ki vatandaş günde bir adet köfte dahi yiyemez haldedir...

2010’da neredeyse AB seviyesinde kırmızı et tüketiyorduk, şimdi kırmızı et yemeyen Hindistanlılardan az tüketiyoruz!

-*-*-

Et ithalatına izin verilmeli... Verilmezse et fiyatları yükselecek... İthal et gelirse hayvancı batacak iddiası doğru değil...

30 yıl kadar önce Kuzey Kıbrıs’tan çeşitli ülkelere erkek oğlak, kuzu ve dana ihracatı yapılıyordu ve ithalat serbestti...

-*-*-

Kaçakçılık sağlıksız et demektir...

Kaçakçılık hükümetin yılda yaklaşık 200 milyon TL kaybı demektir...

-*-*-

Hayvan üreticileri ve bakanla birlikte toplantı yaptık...

Bakan canlı kuzu fiyatını 120 TL olarak önerdi, biz 130 TL’yi de kabul ettik... Hayvancılar Birliği kabul etmedi, “biz belirleriz” dedi. Toplantı kapandı!

Bakan, eğer öyleyse ithalatı serbest bırakacağız dedi...

-*-*-

Sadece ette değil, sütte ve yaş meyve sebzede de sorunlar var... Ve tümünün sebebi tarımla ilgili politikasızlık...

Sütte de sıkıntı çok...

Çünkü hayvancı şu anda aslında süt için tuttuğu ineği, et için 50 bin – 60 bin TL’ye satıyor... Ve süt sıkıntısı yaşanıyor...

-*-*-

KKTC’de 2003 ile 2023 arasında hayvan sayısı değişmedi ama insan sayısı çok arttı...

Korona salgınından önce bir asgari ücretle bin 428 litre pastörize süt alınabiliyordu...

Şimdi bir asgari ücretle bin litre süt alınabiliyor..

Korona salgınından önce bir asgari ücretle 148 kilogram hellim satın alınabiliyordu... Şimdi bir asgari ücretle 59 kilogram hellim alınabiliyor...

-*-*-

Politikasızlık bu ülkenin tarımının sonunu getirmiştir...

İstikrarsızlığın kurbanıyız...

Türkiye’de bir ton sütün pastörize edilebilmesi için gereken enerjinin maliyeti 34 Türk Lirası’dır!

KKTC’de ise bir ton sütü pastörize etmek için 221 Türk Liralık enerji gerekmektedir...

-*-*-

Yukarıda yazdıklarım, tamamen dört sektörden temsilcilerin sözlerinden alıntıdır... Hiç yorum eklemedim...

Eklemek gerekir mi?

Politikasızlık!

Plansızlık!

Plansız nüfus artışı!

Sadece tarım ve hayvancılığı mı bitirdi?

Eğitim, sağlık, elektrik, su?

Çökmeyen ne kaldı ki?

Ormanlar mı?

Çaresizliğimizi Yeşilırmak’ta bir daha gördük!

Rum helikopterine muhtaç kalmadık mı?

O helikopter çok daha erken gelse, çok daha az alan yanmaz mıydı?

-*-*-

Ama hepsinden acısı, geçmişimiz, gelenek ve göreneklerimiz, Kıbrıslı yaşam biçimimiz; kısacası “Kültürümüz çalındı” ki paha biçilmez!

-*-*-

Ne diyorlar?

Eşit ve egemen devlet!

Yürü be o yanı!

Ara bölgede yanan lastikler!

Ara bölgede bir “suç”!

Güzelyurt tarafları!

İsim yok!

Olayı anlatmam lazım...

KKTC vatandaşına ait ara bölgedeki lastikler, plastikler, Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşı tarafından yakılıyor!

-*-*-

KKTC vatandaşı şikayetçi oluyor...

Olayın meydana geldiği yer “ara bölge”...

Yani Birleşmiş Milletler’in kontrolünde...

-*-*-

Günlerden bir gün; daha doğrusu yaklaşık 45 gün önce, Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından, KKTC tarafına geçiş yapan bir “kişi”, bir “Rum” diyelim; KKTC Polisi tarafından durduruluyor!

“Bizim vatandaşımızın lastiklerini yakan sensin” diyorlar adama...

İçeri götürüyorlar!

Mahkemeye çıkarıyorlar!

-*-*-

Mahkeme, “Rum kaçabilir” diyerek, tutuklu yargılanmasına hüküm vermiyor!

Ve Rum da kaçmıyor!

Gidiyor bir otele yerleşiyor!

Kendi tarafına hiç geçmiyor!

Hep esnafla birlikte, KKTC tarafında kahvaltısını yapıyor, öğle yemeğini yiyor...

Ailesi de geliyor, gidiyor...

-*-*-

Peki sonuç?

Rum kişi, “lastikleri ben yakmadım” diyor!

İddialara göre birileri polisimize fotoğraf vermiş!

O fotoğraflar Türkiye’ye gönderilmiş!

Uzmanlar inceleyecek, “lastikleri yakan evet budur” veya “hayır bu değildir” diyecek!

-*-*-

Rum, istese kaçar gider!

Ama hayır!

Bekliyor!

Para harcıyor!

KKTC’de kalıyor!

Giderse, “kaçtığı için bir daha dönemeyecek”...

E suçsuz olduğunu iddia ediyor, kanıtlanmasını bekliyor!

Ama süreç, çok yavaş işliyor!

-*-*-

Bu arada bir iddia daha var; lastikleri yakan kişi, bizimkilerin tuttuğu Rum vatandaşın kardeşiymiş!

-*-*-

Film gibi!

Belgesellik!

İbretlik!

Çözümsüzlük!

Rezalet!

Adaletsizlik!

Yavaşlık!

Fenalık!

Çaresizlik!

Gariplik!

Tuhaflık!

KKTC!

Yapmayın bu ırkçılığı be canım!

Hindistanlı “Supreme Yogi”, yani yoga hocalarının yücesi Sadghuru Jagadish Vasudev’i dinliyor musunuz?

Hayatla alakalı muhteşem dersler veriyor...

Tam denildiği gibi; “Güldürüyor, eğlendiriyor ve düşündürüyor!”

Bol bol videosu var...

Bayılıyorum...

-*-*-

Bir hikayesini sizlerle de paylaşmak istedim...

Ders çıkarmak isteyen çıkarsın...

İlla ki ders çıkarmaya da gerek yok ama Pazar günü için yazılsın ve okunsun diyorum...

-*-*-

Jashua Goldberg (Amerika’da) bir gün pizza sipariş etmiş...

Çinli bir genç pizzayı getirmiş...

Jashua Goldberg, pizzayı almış, parasını ödemiş, sonra genç adama sert bir yumruk vurmuş!

-*-*-

Çocuk yere düşmüş!

Ayağa kalkmaya çalışırken de yüzünün ortasına yumruk vuran adama, “neden bana vurdun?” diye sormuş!

Adam da, “bu yumruk Vietnam içindi” demiş!

-*-*-

Çinli çocuk, “ben Vietnamlı değilim ki, Çinliyim” diye yanıt vermiş!

Joshua Goldberg, “Çinli, Vietnamlı, Japon hepsi benim için aynıdır...” diye kükremiş!

-*-*-

Çocuk kalkıp gitmiş...

Sonra, günün ilerleyen saatinde, pizzasını yiyen Jashua Goldberg, dev gibi köpeğiyle yürüyüşe çıkmış... Merak edenler için yazayım, köpek “bullmastiff” cinsi...

Köpek, sokağa kakasını yapmış...

Joshua Goldberg, kakayı almak için eğilmiş...

Çinli çocuk arkasından gelerek ona sert bir tekme atmış!

Joshua’nın yüzü, kakanın içine girmiş!

Kızgın bir şekilde ayağa kalkmış ve Çinli çocuğa bağırmaya başlamış:

“Aptal çocuk, bunu bana neden yaptın?”

Çocuk cevap vermiş; “Bunu Titanic için yaptım!”...

-*-*-

Joshua daha da kızmış; “Sen tam bir salaksın, Titanic ile ne alakam var benim?”

Çinli çocuk yanıtlamış: “Goldberg, Spielberg, icberg... Hepsi benim için aynıdır...”

Yeşilırmak... Babamın köyü... Dünya’nın en güzel köyü... Tarihi, doğası, havası, suyu... Bir hafta gitmezsem hasta olurum... Çok özlerim... Akrabalarım, nenem – dedem orada yatıyor... Ama, aha yemin ediyorum, dünkü yangına çok erken havadan müdahale edilememesinin tek sorumlusu olan Ersin Tatar ya da UBP’ye, yapılacak ilk seçimde, bu köyden 10 oy çıkarsa; “yuh ve yazıklar olsun!”