Moğollar’ın “Bir Şey Yapmalı” adlı şarkısını hatırladım Hans Fallada’nın “Herkes Tek Başına Ölür” adlı romanını okurken. Aslında dili çok edebi gelmedi bana. Ama belki de böyle bir hikâyeyi en iyi anlatabilecek olan dil, en sade, en süslemesiz olandır!
1940’ların Almanya’sındaki sıradan insanları anlatır Fallada. Onların yaşamlarını, korkularını, endişelerini ve Nazi Rejimi altında yavaş yavaş insanlıktan çıkışlarını. Ama yalnızca insanlıktan çıkanlar değildir yazarın dikkatini çekenler. O “yangın yerinde” yaşamayı görev sayanlar, inadına insan kalmaya çalışanlar da vardır romanın sıradan kahramanları arasında.
Yaşlı bir Yahudi kadını evinde saklama riskini göze alan emekli Yargıç Fromm, “şunu hiç aklınızdan çıkarmayın, içinde bulunduğumuz bu dünyada hayatta kalan her insan önemlidir. Siz de önemlisiniz” der kadına.[1] Vatan için yapılabilecek en iyi şeyin ölmek ve öldürmek olduğu düşüncesi üzerinden şekillenen bir ideolojinin karşısına yaşamayı ve yaşatmayı koyar belli ki.
Yargıç Fromm’un apartman komşuları olan yaşlı Quangel çiftinin hikâyesi daha da ilginçtir. Nazilerin işçi birliğinin üyesi olan Bay Quangel ile kadınlar birliği üyesi olan Bayan Quangel’in hayatları tek oğullarının ölüm haberinin cepheden gelmesiyle bir anda değişir. Onlar için artık “gelecek” yitmiş, kendilerinden sonraya bırakılacak bir şey kalmamıştır. Ölümle yüzleşmek elbette birçok insan için (en azından öğrenmeye niyeti olanlar için) fena hâlde öğreticidir. Sonsuza kadar devam edeceği sanılan o sıradanlık, vasatlık, günlük yaşamın hayhuyu, insan hayatındaki belki de en radikal olay olan ölüm karşısında bütün anlamını yitirir.
Quangeller, çok küçük, çok basit de olsa bir şey yapmaları gerektiğini fark ederler. Yalnızca onların değil, başka birçok insanın da hem bugününü hem de geleceğini yok etmeye ant içmiş bu rejim karşısında risk almanın zamanı gelmiştir.
“Ne yapmak istiyordu Otto [Bay Quangel]? Hemen hemen hiçbir şey, gülünç sayılan önemsiz bir girişimde bulunacak, pek kimsenin dikkatini çekmeyecek, kendi başını da derde sokmayacak bir şey yapacaktı. Führer ve Parti karşıtı küçük kartlar yazacaktı. İnsanları savaşa karşı çıkmaları için uyandırıcı bilgiler hazırlayacaktı. Sonra bunları belirli insanlara yollamayacak ya da duvarlara asmayacaktı. Hayır, onları çok fazla insanın girip çıktığı binaların merdivenlerine ve kapılarına bırakacaktı. Belki bazıları birkaç kişinin dikkatini çekecekti, fakat birçoğu da ayaklar altında kalacak, yırtılıp gidecekti”.[2]
Nazi savaş ve ölüm makinesinin karşısında iki yaşlı insan ve küçücük kartları. “Bu savaş iki güç arasında olacaktı. Tek bir kelime nedeniyle yok edilebilecek zavallılar, küçükler, önemsiz işçiler, Führer, parti, o dev güçlü mekanizma ve Alman halkının dörtte üçü, hayır beşte dördüyle savaşacaktı”.[3]
Aslında bu küçük insanlar için, Fallada’nın deyişiyle “Alman halkının dörtte üçü, hayır beşte dördü”yle savaşmak, Führer’le, partiyle ve devletle savaşmaktan bile daha zordu. Elbette Führer, parti ve devlet her yerdeydi ama onların her yerde olabilmesinin sebebi, Alman halkının beşte dördünü oluşturan o sıradan insanlardan başka bir şey değildi. Rejim bir biçimde onların beyinlerine ve yüreklerine sızmış, her birini kendi hizmetinde birer robota dönüştürmüştü.
İşte Yargıç Fromm’un farkı buradaydı. Rejim onu ele geçirememiş, beynine, yüreğine sızmayı başaramamıştı. Quangel çiftinin durumu ise daha da dikkat çekiciydi. Bu iki yaşlı insan, önce rejimin hizmetine girmişler ama daha sonra oğullarının ölümünün kendilerine yaşattığı aydınlanmayla bir anda zincirlerinden kurtulmuşlardı. Artık onlar için “yaşamak”, yalnızca Tanrı’nın bir lütfu değil, bir tür görevdi. Yaşamak ve bedel ödemeyi göze alarak bir şey yapmak zorundaydılar.
Yaşamak bazen tam da böyle bir şeydir işte. Başka bir çok hâl yanında, bunu da en iyi şairler anlatır. O nedenle sanırım en iyisi, tam burada susmak ve sözü Ataol Behramoğlu’nun şiiriyle bitirmektir.
Yaşamak bu yangın yerinde
Her gün yeniden ölerek
Zalimin elinde tutsak
Cahile kurban olarak
Yalanla kirli havada
Güçlükle soluk alarak
Savunmak gerçeği, çoğu kez
Yalnızlığını bilerek
Korkağı, döneği, suskunu
Görüp de öfkeyle dolarak
Toplanıyor ölü arkadaşlar
Her biri bir yerden gelerek
Kiminin boynunda ilmeği
Kimi kanını silerek
Kucaklıyor beni Metin Altıok
"Aldırma" diyor gülerek
"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde
Yaşamak, insan kalarak"
[1] Hans Fallada, Herkes Tek Başına Ölür, çev. Ahmet Arpad, İstanbul, Everest Yayınları, 2011, s. 85.
[2] Fallada, s. 160.
[3] Fallada, s. 161.