BİR OYUN, BİR KİTAP, ÜÇ DİL

Cenk Mutluyakalı

Dijital Bilgelik Zamanı

Gerçekliğin giderek bulanıklaştığı bir dönemde, Huri Yontucu bizlere “arınma” daveti yapıyor.

Harika bir iş çıkarmış.
“Algıların Ötesinde Dijital Bilgelik” projesi, hepimizi adeta yutan dijital medyada nasıl yol alabileceğimizi anlatıyor.

Bir yalanın peşine düşmeden…
Tökezlemeden…
Çatışmadan, gerilmeden…

Hakikati yalandan, kurguyu gerçekten, yanılsamayı doğrudan ayırarak…

Üç dilde yayımlanan ve İngiliz Yüksek Komiserliği’nin desteğiyle hayata geçen proje, yeni medya okuryazarlığına yalnızca teorik bir çerçeve sunmakla kalmıyor; aynı zamanda etik, bilinç ve eleştirel düşünme gibi kavramların altını kalın çizgilerle çiziyor.

Umarım adanın bütününde, eğitim sistemine entegre edilecek kadar değer görür.

***
Sosyal medyada çoğu zaman “Delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış” sözü gerçeğe dönüşüyor.

Yetmezmiş gibi, kırk deli daha taş atıyor aynı kuyuya…

Birisi paylaşıyor, binlercesi yorumluyor. Ama çok az insan “Acaba bu doğru mu?” diye sorguluyor.

“…Bu nedenle dijital çağda, algıların ötesine geçerek medyayı bilgece okumak ya da üretmek; bilgiyi eleştirel süzgeçten geçirmek, gerçekliği metinlerin, seslerin ve görüntülerin içine gizlenmiş mesajlarda aramak ve tüm bu süreçte etik bir duruş sergileyebilmek büyük önem taşır. Çünkü dijital medya artık sadece bilginin aktarıldığı bir araç değil; aynı zamanda algıların şekillendirildiği, kimliklerin yeniden inşa edildiği ve ne yazık ki çatışmaların da beslendiği bir zemin haline gelmiştir…”

***

İşin “etik” boyutu ayrıca çok önemli…

Doğru, adil, sorumlu, dürüst ve saygılı bir iletişim ortamı olmazsa yozlaşma kaçınılmaz.
Yeni medya çağında yaşadığımız en büyük tehdit belki de bu.

Medya genişledikçe, şeffaf ve güvenilir bilgiye olan açlığımız da büyüyor.

Ama ne yazık ki, özel hayata saygının, toplumsal sorumluluğun, kamu yararının ve farklılıklara tahammülün giderek aşındığı bir dönemden geçiyoruz.

İşte tam da bu noktada, dijital bilgelik kavramı hayati önem kazanıyor.

Huri Yontucu’nun kitabı bu anlamda gerçek bir bilinç yolculuğu sunuyor.

***
“Dijital çağda bilgiye ulaşmak kolaylaştı” deniyor ya hep…
Peki ama, yeni medya ne kadar bilgi temelli kullanılıyor?
Çoğunlukla çatışma seviliyor çünkü.

***
Kitapta medya okuryazarlığı, yankı odaları, barış gazeteciliği, yapay zekâ gibi başlıklar özenle işlenmiş.
Her kavram sade bir dille açıklanıyor, örneklerle destekleniyor.
Bir bölüm ise doğrudan “politikacıların yalanları”na ayrılmış.

Yani yalnızca medya kullanıcılarını değil, kamuoyu oluşturan aktörleri de sorgulayan bir çalışma bu.

***
Yontucu kitabının başında şöyle diyor:
“Yeni ve daha önce benzerini görmediğimiz bir çağda yaşıyoruz.”

Belki de insanlık her çağda böyle hissetti.
Kendi devrini bildi herkes, kendi çağ yangınıyla didişti.

İlk tekerlek, ilk elektrik, uzaya yolculuk, atom bombası, internet…

Ama görüyoruz ki, insanın olduğu her yerde hep çatışma varmış, hep iktidar kavgası, hep ilkellik..

Şimdi tam anlamıyla bir “gösteri” ve hatta “gösteriş” çağındayız. Ve sanırım, bu çağda en çok özlediğimiz şey artık şu iki sözcük: Samimiyet ve sahicilik.


O Gece Kalede Kalanlar

Sahne, dolunay ve Shakespeare eşliğinde bir düş…

Yine Othello Kalesi’ndeyiz. Dolunay gecesi… Oyun, göğe göndermeler yapıyor.

Ne zaman ki aynı sahnede buluşuyor Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar; birlikte üretiyor, değer yaratıyor, çoğalıyorlar… İşte o zaman umutlanıyoruz.

İzel ile Yorgos’un kumun üzerine ayağıyla çizdiği gibi sınırlar…

Kalıcı değil.
Üzerine basıp geçersen, siliniyor.

***
İki Kıbrıslı Rum, iki Kıbrıslı Türk, Othello Kalesi’nde buluşmuş.
O da ne!
Bir anda kapılar kapanıyor. Kalede mahsur kalan çiftler geceyi birlikte geçirmek zorunda kalıyor.

Derken, tatlı bir “cin” çıkıyor ortaya…
“Kalede Bir Gece”, bir anda düşsel bir yolculuğa dönüşüyor.

Othello Kalesi ismini Shakespeare’in o ünlü trajedisinden almadı mı?

Othello, Macbeth, Katherina ve Hermia karakterleri çıkıyor karşımıza…
Türkçe… Yunanca… İngilizce…

Aşk, kıskançlık, ihanet, entrika, hınç, intikam…
Dört yüz yıl önce ya da şimdi…

Oyunu Achilleas Grammatikopoulos tasarladı ve yönetti. İzel Seylani, Zehra Evliya, Giorgos Evagorou, Maria Mesariti ve Anthi Kasinou sahnede harika bir uyum yakaladı.

Sesler, hareketler ve beden dili kimi anlarda abartıya kaçsa da… Hem gülümsettiler izleyiciyi, hem de dehşete düşürdüler kimi anlarda…

Mağusa Festivali’nde, kendi evinde, kendi derdiyle özgün bir gösteri izledik. Hele hele finalde İzel’in o olağanüstü şarkısı, o tını…

Özel bir geceydi.
Ve giderken baktım:
Dolunay olabildiğince kızıldı…
Toprakta ise hiçbir sınır yoktu.

Bir hafta müsade… Bir hafta kadar izninizle, yaz ya da evlat tatili zamanı… “Bunu mutlaka yazmalıyım” dedirtmedikçe gündem… Bir sonraki pazartesi görüşmek üzere…