Bir ödev. Bir istek

Cenk Mutluyakalı

Bir ödev: ‘İki devletli çözüm’ önerisi yapalım mı? Bir istek: Seçime kadar girişim olmasın

Masada iki uzlaşı vardı.
Bir ödev verildi.
Bir de istek dile getirildi.
Hepsini yazacağım.

...

Bir görüşmenin ardından eğer sessizlik varsa, spekülasyonun yelkeni şişer.
Bilgi yoksa, kurgu vardır.

...

Türkiye’nin Dışişleri Bakanı geldi, Kıbrıslı Türklerin müzakere masasındaki seçilmiş lideri Mustafa Akıncı ve Meclis’teki siyasi parti başkanları ile görüştü.
Bu görüşme öylesine önemli görüldü ki, Ulusal Birlik Partisi Başkanı Hüseyin Özgürgün hiç istemese de Cumhurbaşkanı Akıncı’dan özür dilemek pahasına masadaki yerini aldı.
Kritik ziyaret alışılmışın aksine sessiz bitti.
Ne basın toplantısı oldu, ne brifing.
Böylece iddialar havada uçuşmaya başladı.
Peki masada ne vardı?

...

Bu yazıda doğruluğundan emin olmadığım hiçbir bilgiyi sizlerle paylaşmayacağım.
Tırnak içerisinde yansıtacağım ifadeler ise kaynakların ağzından olacak.

...

“Konfederasyon önerisi masaya geldi.”
Ancak...
Bir karar olarak değil.
“Sızdığı, sızdırıldığı söylenen şeyler çarpıtılmış görünüyor, doğruyu da doğrunun tamamını da yansıtmıyor.”
“Bu düşünme sürecinde yeni bir karar üretilmesi gerektiği”
ne dikkat çekildi.
Bu toplantıda görüşler “karar verme süreci” olarak dile getirildi.
Türkiye, masaya bir “ödev” koydu:
“Müzakereler için iki devletli çözüm önerisi yapalım mı?”
Şimdi herkes bunu düşünecek.

...

Masadan iki uzlaşı çıktı.
“Herkesin hemfikir olduğu şey en azından bu aşamada Kıbrıs Rum siyasi liderliğinin federal ortaklığın olmazsa olmazı olan ‘paylaşma’ konusunda ciddi bir sıkıntı yaşadığı yönündedir.”
“Bir diğer tam uzlaşı, kimse, aynı süreçlerin tekrarını istemiyor. Yani sonuçsuz müzakereler istenmiyor.”

...

“Şu anki modelin yerine neyin konulabileceği konusunda Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı bir uzlaşı arıyor.”

...

“Müzakereler için iki devletli çözüm önerisi yapalım mı, teklifine Kıbrıslı Türk lider Mustafa Akıncı siyasi nezaket içerisinde karşı çıktı.”
“Parti başkanları, bilinen siyasi pozisyonlarına paralel görüşlerini ortaya koydu.”
“Siyasi partilerin gelinen süreci elbette kendi yetkili organlarında değerlendirmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin bir arayışı var, ortaya bir düşünce koydu, ortak bir karar alma arayışı ilerliyor.”

...

Çavuşoğlu bir de isteğini masaya koydu:
“Seçime kadar bir girişim istemiyoruz. Sabırlı olunuz. Seçime kadar bizi zora sokmayınız.”
Seçim, elbette Türkiye’nin seçimi.

*  *  *

Buraya kadar size bir fotoğraf sunmaya çalıştım.
Katılır ya da katılmayız, Türkiye, bu müzakere sürecinin asli unsurlarından biri ve böylesi düşünce arayışları devam edecektir.
Buna kimimiz “dayatma” diyeceğiz, kimimiz “ortak karar alma süreci.”

*  *  *

Eğer Kıbrıslı Rumlara yönelik “diplomatik taktik” ya da “halkla ilişkiler çalışması” değilse bu süreç bana “imkansızı iste, statükoyu koru” gibi geliyor.
Adanın kuzeyinde yeni nüfus dinamikleriyle de birlikte en fazla istenen çözüm modeli “iki devletli çözüm”dür.
Bu bir sır değil.
Ancak “iki devletli çözüm” için de “uzlaşı”ya ihtiyaç vardır.
“İki devletli çözüm” modelinde de “mülkiyet” sorunu ortadan kalkmaz.
Rum malı yine Rum malıdır.
Ve “iki devletli çözüm” denen model, bugünkü “KKTC”yi de anlatmaz.
(O nedenle zaten Çavuşoğlu dahil kimse KKTC’nin tanıtılmasından söz etmiyor.)
Nasıl ki kuzeyde en fazla istenen model “iki devletli çözüm”dür... Güneyde de, herkesin evine geri döneceği bir “Kıbrıs Cumhuriyeti” formülü üzerinde uzlaşı vardır.
İkisinin de sorunu “gerçekçi” olmamasıdır.
O nedenle “ulaşılabilir” ya da “mümkün olan” en iyi formül “federasyon”dur.

*  *  *

Türkiye açısından şunu anlamıyorum.
“İki devletli çözüm” modelini, kendi coğrafyası için niye düşünmüyor?
Hem de onca kan akarken.
O kadar “makul” bir çözümse.
(Diyeceksiniz ki, coğrafyanın dinamikleri çok farklıdır. Bu görüşe de saygı duyarım.)

*  *  *

Sonuç.
Kıbrıs sorununa dair çözüm ya da barış süreci bir “tıkanma” yaşıyor.
Bunun sebebi bence “federal çözüm” modelinin görüşülmesi değil.
Tam aksine...
“Federal çözüm”ün görüşülmemesidir.

İki taraf da “mış” gibi yapmaktan vazgeçse ve “iki ayrı devlet” hissederek “federasyon konuşur gibi” rol yapmasa sonuç alınacaktır.
Ve unutulmasın bu sürecin en büyük mağduru Kıbrıslı Türklerdir. Böyle giderse, geriye sadece ‘Kıbrıs Cumhuriyeti’ ve Türkiye kalacaktır.

...

Federasyon “zor”sa...
Konfederasyon neredeyse imkansızdır.
“İmkansızı iste, aynen kalsın” düşüncesi bana eski bir aklı anlatır:
“Çözümsüzlük çözümdür.”