Bir kuşun iki kanadı değil

Cenk Mutluyakalı

“O yanan yaz günleri, kamaşmış koca bir cam göz deniz ve hızla sararan bir karasevda: Güz”
Cevat Çapan

 

 

Bir kuşun iki kanadı değil

Hani “büyük bir aşk” gibi görünür ya…
Yüzünü görmek yetmez…
İç yüzüdür önemli olan…

***

Bilemezsiniz!
Yaldızlı bir kitap kapağının aldatıcılığı gibidir, ilişkiler…
Sayfalarda saklıdır değeri…
Sözcüklerde…
Vitrin süsü değil, ta içeride bir yerde...

***

Ne kadar çok fazlaysa gösterişi, asıl o zaman korkunuz, derim.
Üstüne atlamayınız hemen!
Büyüdükçe “gösteri” gerçek ufalanır.
Sönükleşir perde, silikleşir ışık.
Hani olur ya “doğaüstü” bir ilgi, illa ki gözünüzün içerisine sokulan bir “sevgi yumağı”,  sırılsıklam bir akis...
“Olağanüstü” dersiniz…
Gözleriniz kamaşır…
Ve hatta “kıskanırsınız” çoğu zaman…
- “Bu ne sevgi ah” diye çalar ya şarkı…
Sonu başka gelir: Bu ne ızdırap!

***

Kimseye kanıtlamak derdiniz yoktur, sevdanızı.
Ve aşk bilir yerini, ölçer kararını…
Ayıbı yok, doğası bu, çok gitmez
Ama kokusu “siner” üzerinize…
Bahar gibidir…
Yeniden gelir…
Yenilenir hayat…
İçten içe yaşar kendini…
Gösterişe gelmez…
Bir kuşun iki kanadı değildir, iki kuştur, rengarenk…
Birlikte uçar, uyumla…
İlla ki birlikte düşmez yere!
İlla ki “tek yürek” değildir sırrı...

----------------------------------------------

Sırt sıvazlamakla yol alınmaz

En “tehlikeli” siyasetçi tiplerinden biri “kaçak dövüşen”dir...
“Sempati siyaseti” yapar böyleleri...
Bu siyaset yapısındaki “gizli” hedef önce seçilmek, mutlak sevilmektir...
Çünkü, siyasetin bu uygulayıcıları, “yanlışları” yerine göre söyler...
Ama hepsi o kadar...
Söyler sadece...
İş bu yanlışlar yaşanırken bir parçası olduğuna aldırmaz, engellemek için rüzgara karşı yürümez, fazla ortada görünmez, kimselerle çekişmez, tam da zamanında elini masaya vurmaz...
Kitleleri harekete geçirmez, kazan kaldırmaz böyleleri...
Ve gerekirse çekip gitmez...
Ürkektir...
Ama “gülümser” günün sonunda...

***

“Doğru konuşuyor” denir...
“İyi insan” denir, böyleleri için...
Ama değiştirmez, “ezber bozmaz”...
Durur, bekler ve yanlışa yanlış der, doğruya doğru...
Yalnızca der...
Taşın altında hiç olmaz eli.
Kimsenin yüzüne gerçeği haykırmaz.
Ödenecek bedeli konuşmaz.
Bedel ödemez.
Siner... Susar... Kazanır...
İnsanlar O'nun ağzından hep duymak istediklerini duyar böylece...

***

“Tatlı su balığı” tipleri, genelde sever toplum.
Öyle de bizim en fazla “bulanık” suyu temizleyecek “yaratıcı” ve “cesur” yüreklere ihtiyacımız vardır...
Bilge ama kararlı isimlere...
“Yanlış”a yanlış demekle kalmayan, ortak olmaktan da kaçan, cesaretle tepki koyan, yaşamı dönüştürmek için risk alan ve bundan korkmayan, “eleştirmekle” yetinmeyerek çözümler üreten siyasetçi modellerine...
Belki daha az seveceğimiz ama bu yurdu hepimiz için anlamlandıran, güzelleştiren, iyileştiren...
Daha samimi...
Ama daha radikal...
Çok daha şeffaf ve eşitlikçi...

Çünkü gördük ki “sırt sıvazlamakla” bir arpa boyu yol alınmaz...

--------------------------------------------

Ne aşkı!

“Aşkın adası” derler ya yaşadığımız coğrafyaya…
Afrodit de aşk tanrıçası…
Gel gör ki, orakla kesilen penisten doğmuştur nihayetinde, köpükler arasında!
Eros, güzeller güzeli Afrodit’in oğludur malum!.
Biz de onun torun çocuklarının çocukları…

***

Şu meşhur uçak kaçırma olayı tam da bir gazetecilik dersidir aslında.
Tam bir “bakış açısı” anlatısı…
Eğer ki bilmeden, görmeden, anlamadan tahayyül ederseniz sonuç bu!
Her mesele, dört bir yanını kolaçan etmeden, iyice anlamadan ve tüm yönlerini hissetmeden kocaman bir yalandır çoğu zaman…

***

Adam aşkı için uçak kaçırmış!.
Peh!
Senelerce şiddet görmüş kadının hüzünlü öyküsü çıkar bu masalın altından.
Ve tarz da ‘inkar’ etmez kendini…
Şiddetle başlayan, şiddetle getirir sonunu…

---------------------------------------

Anlayana

Tam da bu!..
Tayfun Çağra iyi özetledi.
Çünkü yaşayarak görüyor, anlıyor.
“Okullar (bu haliyle ve özellikle lise sonlarda) çocuklar için zaman kaybına neden oluyor…”
Şunu anlatıyor Tayfun Çağra.
- Lisedeki öğrenci üniversiteye gitmek için hazırlık yaparken öğleden sonraları ya dershanede ya da özel derslerde geçiyor.
- Çünkü ya okuldaki öğretmen öğleden sonra özel ders verdiği için okulda boş zaman geçiriyordur ya da özel ders vermese bile ‘nasıl olsa öğleden sonra çocuk özel derse gidecek diye’ sınıfta ders saatini sohbetle geçiriyordur…
- 30-40 kişilik sınıflarda zaten üniversiteye hazırlık gibi bir çalışma olamayacağından bu çalışmayı beklemek de çok gerçekçi olmaz.
- Öğleden sonra özel derse giden öğrenciler ise ÖSYM veya IGCSE veya diğer sınavlara bu saatlerde hazırlanıyorlar… Gidebilecekleri okullarla yazışmalarına bile özel ders hocaları yardımcı oluyor.
Bir gazeteciden öte, bir ‘veli’ isyanıdır bu...
Anlayana...

-------------------------------------------

Meğerse

Önce Mehmet Ekin Vaiz’den bir (ç)alıntı yapalım:
40 yıldır temel argümandır...
“Bir kesinti yapacaklarsa önce yukarıdakilerden başlasınlar... Bakan, milletvekili, müdür, müsteşar, müşavir maaşlarından başlasınlar... Sonra aşşağıdakilerden...” Eğri gemi, doğru sefer bu sefer aynen öyle yaptılar... 4,000 TL'nin üstünü kestiler, gıyamet koptu... Meğer yukarısı ne galabalıkmış...

...
Sonra Maliye Bakanı açıkladı!.
‘Yukarıdakiler’ 9 bin 951 kişi!.
...
Meğerse ne de “kalabalık” gösteriyorlarmış kendilerini...

------------------------------------------------

haftanın notcukları

• Özet!
Görüyor ve koro halinde söylüyoruz:
- “Yanlış, yanlış, yanlış!.”
Düzeltmek için adım atılıyor.
Görüyor ve koro halinde karşı çıkıyoruz:
- “Olmaz, olmaz, olmaz...”


• Eski insanlara hayranlığını anlattı Sami (Özuslu), şu hatırlatmayı yaptı, “Kefen param hazır” derlerdi hep.
Kefen parasını bir kenara ayırarak gidenlerden, geriye “borç bırakıp” göçecek bir nesil kaldı.


• Ne zaman bir “denetim raporu” ortaya çıksa, kıyamet kopuyor!.. “Denetim şart” diyenler ne kadar samimi acaba?


• - Ne olacaksa benden gayrı olsun, benim dışımda...


• 38 vekille Meclis’i zor toplayan bir hükümet var, 27’yle bu nasıl olacak, meraktayım!.


• Diyeceksiniz ki, 38’le topluyor da ne oldu. Siz de haklısınız!..


• Son bir haftada yaşadıklarımıza ithaf:
“Yaşamdan payını eksiltmeyi göze almadıkça, insan, hakikatin merdivenlerini tırmanamaz.”
(Ot, Şubat 2016, Dücane Cündioğlu)


POLİSTE bu kaçıncı işkence iddiası!.. Bakalım bu sefer SORUMLU bir isim ortaya çıkacak mı?


• Ulaştırma Bakanlığı’nın “ana yollardan tabelaların kaldırılması” önerisi çok yerinde... Niye uygulanmıyor? Tam bir tabela çöplüğüne dönüştü ortalık...