Bir Kıbrıslı Ermeni kadın: Nuritsa Nacaryan… 4

Sevgül Uludağ

 

Tarihsel Diyalog ve Araştırma Derneği yetkililerinden Alev Tuğberk’in Nuritsa Nacaryan’la röportajının devamı şöyle:


SORU: Siz çocuklarınıza öğretebildiniz mi?
NURİTSA NACARYAN:
Hep bilirler… Üçü da bilirdi amma ikisini kaybettim… Öyle…

SORU: O günlere ait acı-tatlı anılarınız…
NURİTSA NACARYAN:
Viktorya Sokağı’nda olduğum o yaşlarda çok mesut, çoook eyi geçinirdik. Köşklüçiftliğe da gittiysak, Gündüz Tezel Sokağı Numero 18 idi evimiz, orada da… Öyle bir yeridi ki Köşklüçiftlik, hep aristokrat, en eyi aileler, bilgili… Çok eyi bir çevre idi. Hiç, Rum mudur, Türk müdür, İngiliz midir, Ermeni midir, yoğudu… Beraber konuşuruduk, otururuduk, kahve içerdik. Bir komşum varıdı Türkiyeli, profesör. O vakıt ki Türk tarafında Lise açıldıydı, Türkiye’den müdür geldiydi. Ailesi bizim yanımızda bir Ermeni varıdı, onun evini icar ettiydi. Seniha Hanım… Her sabah erkenden cezveyi koyup kahveyi yapacak, gelecek, “Nuritsa Hanım, çocuklar uyanmasın, gel bahçaya” diyecek, orda kahvemizi içeceğdik… Yanımız Türküdü, onun yanı Türküdü… Yanı Ermeni’ydi… Karşımız Ermeni’ydi. Böyle…

SORU: Sonra?
NURİTSA NACARYAN:
Sonra 63 geldi… 63’te bizim o mahallede bir fırın varıdı, karşı tarafta, iki ev ötede – Kurtumbellis derlerdi. Ekmek almaya gittim sabahtan – o da paska yani noel vaktıydı… Fırına Baf’tan fırıncının kaynanası, kayınbabası ve bir de işçi getirmişlerdi ki yardım etsin – Rumlar böyle zamanlarda bilin çok şeyler yaparlar… Pilavuna çörek falan… Fırına gittim ekmek almaya – bir liraydı elimde, bozuk para yoktu. İçeri giriyordum – baktım ki karşısında fırının bir ev var, evin damında biri var silahlı, bir genç – Aman! Dedim, bilmem Türk müdür, Rum mudur, bilmem. Biri de tırmanıyordu pencereden ki o da yukarı çıkacak. Ben fırına girdim.

“Giriya Evru” dedim, Evru idi ismi hanımın. “Ne oluyor?” dedim, “Karşıda iki genç var, dama çıkıyordu filan” dedim. “Bilmem” dedi. “Görmedin mi?”, “E yok” dedi. “Bakayım” dedi. Beraber şöyle geldik, baktım… “E korkmuyor musunuz?” dedim, “silahlı böyle ikisi de…”

“Kime ne ettik ki korkalım?” dedi. Neyisa, ekmeği aldım, bozuk parayı verdi, eve gittim – yani üç ev öte. Gittim, çekmeceyi açtım bozuk parayı koyayım, pat pat pat pat silah sesleri! Amman! dedim, çocuklar da evde, üçü de… Okul yoktu, noel zamanıydı… Aman, aman, aman! Hemen kocama telefon ettim. O da gardaşımı almış, aynı bahçada otururdu. Geldiler “Ne, ne, ne?” E biz bilirik, biz annelerimizden, babalarımızdan duyduk “kıtal”ı, o şeyi – gorku girdi içimize… Aman ne edelim, ne edelim, çocuklar küçük… Beş yaşında kızımıdı, sekiz yaşında ikinci oğlum, oniki yaşında obir oğlum. Üçer yaş… Ne edelim, ne edelim? Aman teyzemlere gidelim! Kamuran Aziz’in yanında köşede teyzemler otururdu. E hiç o vakıt da aklımıza gelmedi ki nere gidelim… Hep bir olalım dedik bari, aile yani, teyzemlerde. Teyzemin de dünürü Beyrut’tan gelmiş idi. Onların da dört tane çocuğu var, benim de üç tane, oldu yedi çocuk. Teyzem, eniştem, gelinleri, güveyileri, hepsi – kardeşimler de orda, onun da üç tane oğlu varıdı. Oldu panayır orası! Ev de küçük… Yukarıda da Behzat isminde birisi otururdu. Elinde silah, havaya pat pat pat eder, bizim çocuklarnan orada korkarık, aman aman ne edelim, yer yurt kalmadı, yerde yatıyoruk… Teyzem hastalandı, yattı. Dedim ki Vahan’a, kocama, “Vahan” dedim… Daha bilmiyorum, Türk mü, Rum mu, nere gidelim, ne yapalım… Evi bıraktık öyle. Ama biz gelmeden buraya, askerler geldi, Türk askerler geldi. “Hanım” dedi, “hiç gorkmayın, bir şey yoktur, hiç ortalığı velveleye vermeyin, biz burda nöbetçi duracağız” dedi, bir bahçamız varıdı, asma… Dedim “Niçin yani burda?” Dedi “Burası örtülüdür, belli değil yani kim var…” Baktık ki, vardiyaynan… “Biz gideceyik, başka askerler gelecek” filan… “Siz” dedi, “açık bırakın evi, gidin gelin nereye gidiyorsanız. Yani bir şey yoktur korkacak, nere gidiyorsunuz?” dedi. “Teyzemin evine…” dedim. “Nerde?”, “Viktorya Sokağı’nda…”

Her tarafı açık bıraktık, bir şey almadık yanımıza. Arada gidip birşeyler alıp geleceyik diye düşünüyordum. Kaldık… 15-18 gün orda kaldık teyzemlerde. Artık dedim ki “Vahan, hiç olmaz, çocuklar kavga etmeye başladılar, bizim derdimiz bize yeter zatı… Ben beş yaşındaki kızımı alacam, kiliseye gidecem bakayım kilisede ne oluyor?” dedim.

 

Devam edecek