BİR KEREDEN BİR ŞEY OLMAZ…

Sinan Dirlik


2 Temmuz 2002’den 2 Nisan 2016’ya, Cumhuriyet tarihinin en uzun süreli, en güçlü tek başına iktidarını sürdürebilmiş olmak, AKP’yi sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en ilginç ve en özel siyasi hareketlerinden biri haline getiriyor. Çok partili, parlamenter bir demokraside 13 yıl 9 ay kesintisiz tek başına iktidar, kolay rastlanır bir örnek değil. Bir ülkeyi kesintisiz biçimde 13 yıl 9 ay boyunca tek başınıza yönetmişseniz, ülkede süregiden tüm meselelerin sorumluluğu tek başınıza size aittir.

Basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, Kürt sorunu hatta ekonomik veriler gibi “tartışmalı” konulara girmeden çok açık, çok net, çok insani 2 konuya bakalım:

2016’nın ilk 2 ayında 255, 2015 yılında toplam 1730, 2002-2014 arasında ise toplam 14.455 işçi iş kazalarında hayatını kaybetmişse, bu 14 yılın 7 yılını aynı bakanla geçiren AKP’nin işçi cinayetlerinde sorumluluğunun olmadığını söyleyebilir miyiz?

2002-2015 yılları arasında BM verilerine göre 13.381, resmi rakamlara göre bile toplam 5.406 kadın cinayetinin işlendiği bir ülkeyi 13 yıl 9 ay yöneten bir hükümetin sorumluluğu olmadığını söyleyebilir miyiz?

Ülkede yaşanan her türlü melanetin sorumluluğunu “Paralel yapılanmaya” ve “darbe girişimlerine” yıkma eğilimindeki bir hükümet, işçi ve kadın cinayetlerini kimin üstüne yıkabilir?

Her şeyi bir yana bırakalım. Cumhuriyet tarihinin “en dindar”, “en muhafazakâr” ve dolayısıyla “en ahlakçı” (evet ahlakçı!) kadrolarının 13 yıl 9 ay boyunca yönettiği bir ülkede, bu kadroların “dindar nesiller yetiştirme” iddiasıyla özellikle odaklandıkları ve yönetimlerini kimselere emanet edemedikleri kurumlarda ortaya çıkan çocuk istismarı ve tecavüz olaylarının sorumluluğu kimin üzerine yıkılabilir?

En katı ve kötü kalpli insanların ruhlarında bile derin yaralar açması beklenen, sırf “dindar, güvenilir ellerde din eğitimi alsınlar” diye bu kuruluşlara teslim edilen 8-9 yaşlarındaki erkek çocuklara uçkur çözülmesi kepazeliği karşısında kimi suçlayabilir, kimden hesap sorabilirsiniz 13 yıl 9 ay boyunca bu ülkeyi yöneten AKP iktidarından başka?

Bütün bunlar karşısında takkesini önüne koyup, “arkadaş 13 yıl 9 aydır yönettiğim bu ülkenin her köşesinden şiddet, cinayet, taciz, istismar, tecavüz olayları fışkırıyorsa bir yerde hata yapmış olmalıyım” demeyen bir iktidar yanlış yapıyor demektir.

Bütün bunlar karşısında “arkadaş 13 yıl 9 ay boyunca sırf bu ülke inançlı, muhafazakâr insanlar tarafından yönetilsin diye oy verdiğim bir parti bu kadar cinayetin, tacizin, istismar ve tecavüzün önüne geçememişse burada bir yanlışlık var” demeyen bir seçmen varsa yanlış yapıyor demektir.

Ensar, “yardımcı, koruyucu” anlamına gelir. Hicret sırasında İslam Peygamberini koruyan, kollayan, yardım edenleri anlatır…  İmanlı insanların çıkıp “ensarım” demelerinin çok büyük bir yük olduğunu ve o yükü yüklenenlerin, el kadar masumların soran bakışları karşısında ezilip un ufak olacaklarını düşünürken, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı çıkıp “Bir kereden bir şey olmaz” diyorsa… İşimiz var demektir!

Demek Hicretin ensarı ile, siyasetin Ensar’ı arasındaki makas bu kadar açılmış… Bunun vicdan muhasebesini imanlı insanlara bırakmak, hukuk önünde hesabının peşine düşmek işimiz olsun o halde…