Bir fotoğrafın akla getirdikleri... (3)

Sevgül Uludağ

***  Kallis’in yarım kalan hayatı, yarım kalan çalışmalarımız: Piskobu, Mandirga ve Dimi...

10 Ekim 2020’de bu sayfalarda çıkan, dün tekrar yayınlamaya başladığımız yazımızın devamında ise şöyle diyorduk:  

BİR YAŞINDAYDI…

“Koloni köyüne gitmemizin nedeni, buradaki Kıbrıslıtürk mezarlığının da durumunu yerinde incelemek… Çünkü bu mezarlıkta değerli arkadaşımız Cemil Sarıçizmeli’nin babacığı gömülü ama onun mezarı da “kayıp”… Onu defnedenler vefat etmiş çoktan – mezarın yerini hatırlayanlar çok yaşlanmış ama Cemil Sarıçizmeli’ye iyice tarif etmişler. Bakmaya gidiyoruz…

Cemil Sarıçizmeli, sevgili babacığı Mustafa Mehmet’i bir trafik kazasında kaybettiği zaman henüz bir yaşındaydı… Babasından ona yalnızca bir fotoğraf kalmış geriye, birlikte çekilmiş bir fotoğraf… Bu fotoğrafı paylaşıyor geçtiğimiz günlerde sosyal medya sayfasında ve şöyle yazıyor:

“Babamla birlikte olduğum elimde kalan tek fotoğraf. Birinci yaş günümde çekilmiş. Bir kaç ay sonra babam aramızdan ayrılacak, başka fotoğrafımız da olamayacaktı.

Hayat hep bilinmezlerle dolu. Bunu bilerek yaşamak en güzeli belki; kırmadan, dökmeden ve üzmeden...”

Koloni’deki Kıbrıslıtürk mezarlığının durumu çok hazin… Oraya vardığımız zaman mezarlığı insan boyundan da yüksek otların bürüdüğünü görüyoruz…

Mezarlığa ait çok geniş bir arazinin bir kısmının üstünden yol geçtiğini söylüyor Cemil Sarıçizmeli’nin amcası Nejat Hayatseven… Eskiden daha geniş imiş bu arazi ve yolun neresine kadar geldiğini bize gösteriyor… Şu anda üzerinden yol geçiyor…

Cezar Ekinci’nin çok iyi bir arkadaşı tam mezarlığın yanında oturuyor – ona sesleniyor ve bu Kıbrıslırum göçmen, çıkıp bizi karşılıyor…Vadilili Bay Kostaki, bizi çok iyi karşılıyor…

Bay Kostaki, çok eskilerde, henüz kimsecikler bu işi yapmazken güneş enerjisi sistemleriyle uğraşmaktaymış – şimdi işini kızı ve oğluna devretmiş… Mütevazi bir hayat sürüyor burada, Kıbrıslıtürk mezarlığının yanında bulunan bu bahçe evinde…

Birlikte yürüyüp tam yanındaki arazide bulunan Kıbrıslıtürk mezarlığını inceliyoruz – bir kürek ve bir tırmıkla insan boyunu aşmış olan otları azıcık sağa sola yatırmaya çalışıyorlar ki mezar yerleri ortaya çıksın…

Henüz bir yaşındayken öksüz kalan Cemil Sarıçizmeli duygulanıyor… Buradaki mezarların yerleri çok belli belirsiz ancak kendisine tarif edildiği şekliyle babasının mezarının nerede olabileceğine işaret ediyor.

Kallis, bu mezarlığın şiroyla değil ama manüel olarak yani elle, çapa ve kürekle temizlenmesi için bölgedeki sorumlu belediyeye mektup yazacak ki mezarların yerleri ortaya çıkabilsin…

Kallis ve Cemil Sarıçizmeli, Koloni'deki Kıbrıslıtürk mezarlığında inceleme yaparken...

Cezar Ekinci’nin arkadaşı Kıbrıslırum imkanı yok asla bizi bırakmıyor, gidip Yeroşibu’dan kleftiko alıyor, paket yaptırıyor – bahçesinde oturup yememizde ısrar ediyor… Kıbrıslırumlar’ın bu misafirperverliği hep vardı, rahmetlik annem de hep bundan bahsederdi… Köylerde buna tanık olmak insanı duygulandırıyor…

Bu ziyaretin üzerinden birbuçuk yıl geçti – Koloni mezarlığına tekrar gidip bakamadık henüz… Belki bu COVID 19 fasariyası hafifler ve burayı da, Mandirga’yı da tekrardan ziyaret ederiz diye umuyorum…

ALİ TUNCAY’IN SÖYLEDİKLERİ…

Kültürel Miras Teknik Komitesi eşbaşkanı Ali Tuncay’ı dün arıyoruz çünkü komite, Mandirga mezarlığında çalışma yapmış…

Bize 1974’te buraya 20 civarında Kıbrıslıtürk’ün defnedilmiş olduğunu ancak Derviş Ahmet Raşit’in ayrı olarak defnedilmiş olduğunu söylüyor ve bu mezarlıkta temizlik yaptıklarını, mezarlık duvarlarını tamir ettiklerini anlatıyor. Lefkonuk’taki Kıbrıslırum mezarlığı, Lisi’deki Kıbrıslırum mezarlığı, Vuda’daki Kıbrıslıtürk mezarlığı, Karava’daki Kıbrıslırum mezarlığı ve Mandirga’daki Kıbrıslıtürk mezarlığının bakım ve tamiratları için geçen yıl Avrupa Birliği, UNDP’ye 70 bin Euro vermişti…

Ali Tuncay’a, Alsancak (Karava) Belediye Başkanı, mezarlıkta toplu olarak gömülü olduğu belirtilen Kıbrıslıtürkler’in bir listesini de sunmuş. Bu listeyi bizimle paylaştığı için Ali Tuncay’a çok teşekkür ediyoruz. Bu listeyi, Mandirgalılar yapmışlar… Liste şöyle:

Emin Cemal, Yaşar Hasan, Mehmet Raif, Aysın Galip, Derviş Ahmet Raşit, Sıtkiye A. Ekinci, Ahmet Yaşar, Bahaettin Hasip, Münir Hasip, İsmail İsmet, Tonguç İsmet, Cavit Salih Bayram, Cemaliye Emir Ali, İzzet Ahmet, Mehmet Yaşar, Mustafa Yusuf Tilki, Osman Mehmet, Özdemir Mehmet Suphi, Sevgi Ramadan, Abdullah Muzaffer.

Bu listede eksik isimler varsa, lütfen beni 0542 853 8436 numaralı telefonumdan arayınız değerli okurlarım… Eğer Mandirga’daki Kıbrıslıtürk mezarlığına yukarıdaki isimlerden başka birisinin daha defnedilmiş olduğunu biliyorsanız veya böyle bir şey duymuşsanız, lütfen beni arayınız…

Özellikle bu toplu gömü yerine bir “kayıp” şahsın gömülmüş olduğu söylemleri hakkında bir şey duymuşsanız, lütfen beni arayınız, bu yardımınıza çok müteşekkir olacağım… Şimdiden çok teşekkür ederim…”

(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler... Sevgül Uludağ – 10.10.2020)

MANDİRGA KONUSU KAYIPLAR KOMİTESİ’NDE...

Merak edenler için yazayım, Mandirga konusunda Şehit Aileleri ve Malul Gaziler Derneği Başkanı Gürsel Benan, Mandirga’da topluca gömülmüş olanların akrabaları Kıbrıslıtürkler’den topladığı imzaları, bir toplantı yaparak Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Hakkı Müftüzade ve Kıbrıslırum Üyesi Leonidas Pandelidis’e sundu, bu toplantıyı 13 Eylül 2023’te ayarlamıştık ve biz de Lefkoşa’da HAMUR’da yapılan bu toplantıda hazır bulunarak Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum yetkilileri Sayın Hakkı Müftüzade ve Leonidas Pandelidis’i bu konularda bilgilendirdik. Gürsel Benan, bu kazı konusunda Kayıplar Komitesi’nin girişim yapmasını ve konuyu sonuçlandırmasını istedi. Onların yanıtı bekleniyor şimdi... Gürsel Benan, bu konuda Cumhurbaşkanlığı’nı da bilgilendirmiş bulunuyor. 

Kallis, olası gömü yerlerini araştırdığımız Aya Marina'da, Şubat 2013'te...

DİMİ’DEKİ MEZAR...

Kallis, vefat etmeden önce, Dimi’deki Kıbrıslıtürk mezarlığında gömülü olduğu söylenen Mukaddes Mazhar’ın tam gömü yerinin neresi olduğu konusunda yeni bir şahit bulduğunu, bu şahidin hayatta olduğunu ve Kıbrıslıtürk olduğunu anlatmıştı bana... Burada da yeniden kazı yapmayı tasarlıyordu... Aynı şekilde Paramal’da 1974’te gerek savaş esnasında, gerek savaşta, gerekse kaldıkları kampta veya İngiliz Üsleri Hastanesi’nde vefat etmiş olan Kıbrıslıtürkler’in gömülü olduğu alanda da, burada gömüldüğü bilinen bir Kıbrıslıtürk’ün akrabasının talebi üzerine bir kazı yürütmüş ancak istediği sonucu elde edememişti. Bu kazıya beni de davet etmişti ancak gidememiştim çünkü orada gömüldüğü bilinen Kıbrıslıtürk kadının torunuyla yıllar önce röportaj yapmış, bu konuyu araştırmıştım. Paramal konusunu sonuçlandırmaya da ömrü yetmemişti...

ÇOK CÖMERT BİR İNSANDI...

Kallis’i tanımış olanlar bilecektir: Çok cömert bir insandı, kendinden hep verirdi… Zamanını asla esirgemez, bilgisi olan her konuda bildiklerini paylaşır, çevresindeki insanlara her zaman dürüst davranırdı… Çok uzun yıllar boyunca hiçbir zaman yıllık izin almaksızın, kesintisiz biçimde çalıştığını hatırlıyorum… Ancak Galina’yla evlendikten sonra birkaç kez izin alıp Trodoslar’da 15 günlüğüne bir ev kiraladığını, buraya gittiklerini ve bizi de davet ettiklerini hatırlıyorum… Trodoslar’da onları görmeye gitmiştik canyoldaşım Zeki Erkut ve oğlumla birlikte… Kallis’in eşi Galina ve Galina’nın Ukrayna’dan gelen annesi de vardı, Kallis köpeğini de götürmüştü kaldıkları dağ evine… Köpeği kocaman bir kurt köpeğiydi, Platres’ten geçerken köpeği arabada gören çocuklar “Ayı var! Ayı var!” diye ortalığı velveleye vermişlerdi, bu devasa kurt köpeğini ayı zannetmişlerdi!

Bu taştan dağ evlerini vakti zamanında İngiliz sömürge yönetimi yaptırmıştı… Yazın dayanılmaz sıcağında, Kıbrıs’ı idare etmekte olan sömürge hükümeti Trodoslar’a taşınıyor ve bu evlerde kalarak işleri sürdürüyorlardı… Şimdi ise hükümete ait bu evler, yaz tatilleri ya da kış ayları için memurlara kiralanıyordu… Kallis, köpeğiyle bu dağlarda uzun yürüyüşlere çıkıyordu… Bir keresinde kış aylarında da bu dağ evlerinden birini kiralamaya kalkmış ancak kar ve soğukla başedememişti… Evlerde şömineler vardı evet ancak o kadar da konforlu değillerdi ve soğuğa karşı fazla korunaklı da değillerdi…

Yaz aylarında Kallis’in izin aldığını hiç hatırlamam… Tek yaptığı, işten sonra zaman zaman Galina’yla ve komşusu Panayotis Lagos ve onun ailesiyle birlikte Larnaka Havaalanı yakınlarında bir plaja giderek yüzmekti… Biz de zaman zaman Pervolya’da Kıbrıs Gazeteciler Birliği’nin tatil evciklerinde kaldığımızda becerip de ayarlayabilirsek, gelip bize katılırlardı akşam yemeği için. Bu buluşmalara “kayıp” yakını, çok değerli arkadaşım Hristina Pavlu Solomi Patça ve eşi Vassos’u da davet ederdik… Kallis mutlaka eli kolu dolu gelirdi… Arabasında balıkçılardan henüz satın aldığı bir kasa balıktan seçip almamızı isterdi veya kendi pişirdiği bir tencere yemekle gelirdi… Hiçbir şey yapamazsa, kasaptan aldığı takım kuzu ciğerleriyle gelir ve bunun Kıbrıs usülü nasıl pişirilmesi gerektiğini gösterirdi bize…

Kallis, kendi evinde de çok yemekler düzenledi, özellikle “kayıp” yakınları ya da olası gömü yeri göstermiş olan bazı şahitler için veya Florian’a “Hoşgeldin” demek üzere veya Kayıplar Komitesi’ne yeni atanmış birilerini karşılamak üzere… Çok iyi bir aşçıydı Kallis, tam bir “gurme” idi… Son derece geleneksel Kıbrıs yemeklerinden tutun da balık çeşitlerine, kebap çeşitlerine, güzel salatalara kadar her tür yemeği yapmayı çok severdi. Misafirlere ayrıca kendi yaptığı zivaniyadan da ikram eder, birkaç şişe doldurup giderlerken ellerine verirdi...

Hastalığı nedeniyle alıç zivaniyası yapardı – alıç zivaniyasının lösemiye karşı iyi geldiğini öğrenmişti, bu yüzden zivaniyayı yaptıktan sonra alıç bulur, bunları bir damacanadaki zivaniyaya ekler, en az altı ay süreyle karanlık bir yerde tutup arada bir lamincanayı sallardı... Sonra da bu kırmızı renkte bir zivaniyaya dönüşürdü...

Kış aylarında dağlardan topladığı hostezlerle bize hostez yemeği yapıp tencereyle getirmeye meraklıydı.

“Yeyin bakalım, becerebildim mi...” derdi.

Canyoldaşım da ona “Bu etli hostez yemeği değil, hostezli et yemeği olmuş, daha az et koyman lazım bu yemeğe” derdi, gülüşürlerdi...   Kendi de yemek yemeyi çok severdi ama başkaları için yemek pişirmeyi daha da çok severdi.

Kallis, en çok puro içmeyi severdi ama bu purolar ille de Havana purosu olacaktı. Puroları makasla ikiye ya da üçe böler, öyle içerdi, zayolmasın diye... Canyoldaşım ona puro alırdı, her buluştuğumuzda mutlaka ona puro götürürdü...

Kallis, “kayıp” yakınlarına her zaman gerçeği söylerdi – hiçbir zaman onları “oyalamaya” ya da “duymak istediklerini” söylemeye çalışmazdı. Konuşmasının en başından, onlara dürüst davranacağını, söyleyeceklerinin “off the record” olacağını aktarır ve engin bilgisi ve görgüsüyle, insanlara gerçeği aktarırdı. Pek çok Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıp” yakınını onunla buluşturduğum için buna bizzat tanık oldum. Kallis, bize olası gömü yeri gösteren insanlara da son derece kibar davranır, onlara yürekten teşekkür eder, bu yaptıklarının son derece insani bir jest olduğunu söyler ve onlara çok değer verirdi. Kimi şahitleri evinde yemeğe davet ederdi – hem Kıbrıslıtürkler’le, hem Kıbrıslırumlar’la çok iyi ilişkileri vardı. “Kayıp” yakını Beyit Direkçi’nin kardeşi Ramadan’ın gömü yerini Baf’ın Polem köyünde bir okurumuzun çok değerli yardımlarıyla bulmuştuk – Beyit Direkçi’yle her zaman telefonda konuşur, zaman zaman yolu düştüğünde onu ziyaret ederdi... Aynı şekilde Petrofan’ın “kayıpları”nı ararken, “kayıp” yakını Ali Esendağlı’yla da çok iyi bir dostluk kurmuştu. Ali Bey, çat kapı ona gider, o da Ali Bey’i sevgiyle karşılardı... “Kayıplar” konusunda bize çok yardım etmiş olan Hüseyin Latif Amerikalı’yı da çok severdi – şeker hastası olduğunu duyunca, Hüseyin Latif’e şeker hastalarının yiyebileceği bir tür siyah üzüm fidanı vermişti... Tanıdıklarına, ahbaplarına çeşitli fidancıklar vermeyi severdi – kimi zaman bir zeytin olurdu bu, kimi zaman üzüm, kimi zaman incir...

Kallis ve Ali Esendağlı, Petrofan'daki toplu mezar kazısında...

Mustafa Gürsel’i de çok severdi... Mustafa Gürsel bize olası gömü yerleri göstermiş ve onun sayesinde en az 13 “kayıp” Kıbrıslırum’un gömü yerleri bulunmuştu... Her bir şahidimizi, her bir “kayıp” yakınını sık sık sorar, nasıl olduklarını, iyi olup olmadıklarını öğrenmek isterdi... Onun bütün hayatıydı bu – zaman zaman onları telefonda arardı... Komikebirli çok değerli arkadaşım, “kayıp” yakını Hristina Pavlu Solomi Patça’yla mutlaka telefonda konuşur, hal hatır sorardı... Hristina’yla ayda yılda bir Zigi’de veya Ayios Yeorgios Alamanos’ta eşlerimizle birlikte yemeğe gideceğimizde mutlaka Kallis’i ve eşi Galina’yı da davet ederdik – arada bir gelirdi ve bize katılırdı... Diyesim o ki ister Kıbrıslıtürk, ister Kıbrıslırum olsun, “kayıplar” konusuna ucundan kıyısından dokanmış olan veya “kayıp” yakını olan herkesle çok iyi, çok anlamlı ilişkileri vardı... Bunu bir “iş” olarak görmüyordu çünkü: “Kayıplar” konusu onun bütün hayatıydı... Bu yüzden gerek Kayıplar Komitesi’nde, gerekse daha sonraları İnsani İşler Komiserliği’nde sözleşmeleri yenilenmeyerek buralardan uzaklaştırılmak istediğinde, bu durum onu çok üzmüş ama herşeye karşın asla hizmet etme kararlılığını yitirmemişti... Ancak lösemi onu durdurabilmişti – insanlar onu durduramamıştı, bir hastalık onu alıp gitmişti...

Facebook’un bana yıllar önce paylaştığımı hatırlattığı bir fotoğrafın düşündürdükleri işte bunlar oldu bana... Kallis’in adamızda acı içindeki insanlara, “kayıp” yakınlarına verdiklerini bir yazıya sığdırmak kolay değil, bu büyük değerin kaybı, yurdumuzun ve insanlığın kaybıdır... Huzurla dinlensin şimdi, onu hiç unutmayacağız ve yaşadığımız sürece de unutturmamaya çalışacağız...