Hani bazen insanın içine devrilir, hayatın ne kadar ağırlığı varsa... Öylece kekemeleşir zaman, insan dilsizleşir.
Bir yargı kararı düştü önümüze ve hepimizi içten içe sarstı.
Bir babanın, engelli evladına uzun yıllar cinsel tacizde bulunduğu iddiası…
30 yıl hapis...
Pek çok söz, itiraz, yakınma, sıkışma, daralma, öfke, kuşku...
Bir çocuğun gülüşüne düşüyorsa gölge, ne varsa hayatta anlamını yitiriyor o an...
***
Gerçeği yalnızca iki kişi biliyor:
Baba ve oğlu…
Geriye kalan suskunluk, gözyaşı ve şüphe.
En zor görev belki de yargıçların omuzlarında.
Bir kararla ya yıllarca tacize uğramış bir çocuğun feryadını boşa çıkaracaklar, ya da masum bir babanın ömrünü çürütecekler.
Böylesi bir teraziyi taşımak kolay değil.
***
Ama elbette daha zoru o çocuğun, o babanın, o annenin yerinde olmak; o babanın yeni bebeğinin, eşinin, en yakınlarının…
O "ev"de yaşamak...
İnsan aklı orada duruyor.
Yargı kararlarını, hele böylesi hassas meselelerde, yorumlamaktan kaçındım hep.
Eğer konuşacaksa uzmanlar konuşmalı... Psikiyatri ya da sosyal hizmet uzmanları…
Bilim insanları…
Yargı usulleri tartışılacaksa, hukukçular, baro…
***
Bir başka çocuğun, yine babası tarafından istismara uğradığı iddiasıyla yüzleştik; çocuğun hayatına son verme girişimiyle ürperdik.
Yine aynı...
Gerçeği yalnızca iki kişi biliyor.
Baba ve oğlu…
Son yıllarda böylesi dosyalar hep gündemde.
Şiddet, istismar, taciz…
Öyle bir tedirginlik yaşıyoruz ki bir çocuğu sevmeye korkuyoruz artık.
Oysa biz dokunarak öğrenmiştik sevgiyi.
Sarılmayı, yanaklarını sıkmayı çocukların, saçlarını okşamayı…
Hani deyim yerindeyse, hamur gibi yoğurarak…
Belki yanlıştı.
Ama şimdi de hep bir korku hep bir tedirginlik...
Bir çocuğun gülüşüne bile gölge düşüyorsa, hayat buz kesiyor.
***
İşte tam da bu noktada bilimin ışığına sarılmak zorundayız.
Çünkü çoğu zaman bir psikiyatri uzmanının ya da bir psikoloğun iki dudağından çıkan tek cümle belirliyor yargıyı.
Onların kelimeleri, kimi zaman mahkeme kararına dönüşüyor.
Bu yüzden eğitim, denetim, etik, liyakat… Hepsi hayati köprülerdir.
Maalesef bu köprüler yıkılıyor, git gide...
***
Gerçeğe tek başımıza ulaşmamız neredeyse imkânsız.
İşte bu yüzden devletin sorumluluğu, meslek örgütlerinin yol göstericiliği, bilirkişilerin ehliyeti çok önemlidir.
Standartlar kayboldukça, vasata teslim oldukça, çürüyoruz.
***
Hayat kalitemizi böyle ölçebiliriz.
Son model arabalarla, gösterişli evlerle, yüksek maaşlarla değil…
Kendimizi güvende hissederek…
Evlatlarımızı…
Yarınlarımızı…
Gerisi delice bir gösteriş, yalancı bir döngü...
***
Toplumların gerçek özgürlüğü, çocuklarının gülüşünde saklıdır sanırım. Onları koruyabildiğimiz ölçüde insanız, güven içinde büyütebildiğimiz ölçüde umutla bakabiliriz, yarınlara...
Ev içi şiddet, taciz, istismarla ilgili hâlen eğitim yok okullarda…
Duyarlılık yok halen, yeterince...
Hep dehşete kapılıyoruz ama, bir sonraki haberin gelmesini engelleyecek hiçbir önlem almıyoruz.
Asıl düşünmemiz gereken bu!