Yıllar boyu içimde büyük bir hayal taşıdım:
Barışın hüküm sürdüğü, AB üyesi federal bir Kıbrıs’ın sunduğu imkânlarla, AB kurumlarında eğitimime uygun bir görevde çalışmak.
Zaman geçti; ben yaşlandım ve sağlık sorunları da eklendi. Barış umudu da ufkun çok ötesinde kaldı. Ve bir gün, sessizce şunu fark ettim: O hayalin yolu tükenmişti.
O an sandığın yolu da gözüme anlamsız göründü. Oy vermenin bir şeyi değiştirmeyeceğine inandım ve sandığa gitmemeye karar verdim. İçimde, bir devrin kapanışını andıran derin bir hayal kırıklığı ve hüzün kaldı.
Peki, Pazar günü yapılacak seçimlerde yine sandığa gitmeyecek miyim?
***
24 Ekim’de KC mahkemelerinde bir müteahhit hakkındaki karar açıklanacak. Bu kişi, Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974 öncesi Rum taşınmazları üzerinde yaptığı işlemler nedeniyle—kendi kabulüne dayanarak—cezalandırılacak. Cezanın süresi ne olursa olsun, bu gelişme kuzeydeki mülkiyet rejimine ilişkin yeni sorunları tetikleyecek.
Kırmızı bülten ve Avrupa Tutuklama Müzekkeresi riskleri, emlak sektöründeki aktörleri yatırımdan caydıracak; yabancıların, özellikle AB vatandaşlarının, kuzeyde mülk edinme iştahı daha da düşecek.
Tehlike bununla sınırlı değil. KC Ceza Yasası’nın 303A maddesi, kuzeyde Rum taşınmazı üzerinde inşa edilmiş evlerde yaşayan Kıbrıslı Türkleri de kapsıyor; yetkililer bireysel kullanıcılar hakkında da ceza davası açmayı tercih edebilir.
Üstelik bireysel kullanıcıların tasarrufundaki taşınmazlar için yalnızca ceza davaları değil, yüz binlerce hatta milyonlarca avroluk tazminat talepleri de gündeme gelebilir. Bir sabah e-postanıza bir dava celpnamesi düşebilir.
Bu gidişatı durdurabilecek tek yol var: 24 Ekim itibarıyla, Kıbrıs Türk Toplumu’nun başında mülkiyet meselesini masada çözmeye kararlı bir liderin oturması. Yalnızca orada bulunması dahi ciddi ve olumlu bir etki yaratacaktır.
***
Kıbrıs Cumhuriyeti gelecek yıl Schengen Bölgesi’ne katılmayı hedefliyor. 2003 Katılım Antlaşması’na ekli 10. Protokol, KC ile Kuzey Kıbrıs arasında kalan bölgede AB hukukunun nasıl uygulanacağına AB’nin düzenlemeleriyle karar verileceğini belirtmektedir. Bugün bu düzenlemeler Yeşil Hat Tüzüğü ile yapılıyor. Kıbrıs’ın Schengen’e dâhil olması sonrası bu bölgeden yapılacak geçişleri ise AB, yeni bir tüzükle düzenleyecek.
Bu yeni tüzük Kuzey’de yaşayan herkesi ilgilendiriyor. Yeni seçilecek Cumhurbaşkanının ivedilikle bu sürece dâhil olması ve düzenlemelerin Kuzey’de yaşayan herkesin yararına olacak şekilde şekillenmesini sağlaması şarttır. Aksi takdirde, KKTC yurttaşlarının pek çok hakkı olumsuz etkilenecektir.
***
Doğrudan Ticaret Tüzüğü taslağı maalesef AB Komisyonu’nun raflarında bekletiliyor. Bu tüzük, kalıcı çözüme kadar geçecek sürede Kıbrıslı Türklerin ekonomik olarak nefes almasını sağlayabilir.
Lizbon Antlaşması’nın AB’nin İşleyişine Dair Antlaşma’ya getirdiği değişiklikler sayesinde, bu tüzük farklı bir hukuki zeminde yürürlüğe sokulabilir. Alternatif olarak uzlaşma ile aynı zeminde de hayata geçirilebilir.
Bunun için yeni Cumhurbaşkanının derhal gerekli temasları kurması ve müzakere sürecini başlatması gerekir.
***
Karma evliliklerden doğan çocukların KC vatandaşlığı temel haklarıdır. Bu haklar bugün KC yetkilileri tarafından, anayasaya ve uluslararası anlaşmalara açıkça aykırı biçimde engellenmektedir. Yeni Cumhurbaşkanı, kuracağı uzman bir ekiple bu çocukların açtığı davaları yakın takibe almalı; bir yandan KC yetkilileriyle doğrudan görüşürken, diğer yandan bu davaların AİHM ve ABAD önüne taşınması için yol gösterici olmalıdır.
***
Yeni Cumhurbaşkanının acilen ele alması gereken konular bunlarla sınırlı değil. Yıllardır ihmal edilen, Kıbrıslı Türkleri sahip oldukları haklardan mahrum bırakan ve onları Kuzey’e hapseden zihniyetin sonucu olan çok daha fazla sorun var.
Bu sorunlara ilişkin hiçbir şey yapmadan onları ertelemek, toplum olarak geriye dönülemez zararlara yol açacaktır.
***
Tufan Hocayı 20 yılı aşkın süredir tanıyorum.
Her Kıbrıslı Türk gibi dünyadan yalıtılmış, içine kapanmış bir toplumda doğup büyüdü; buna rağmen kendini en iyi biçimde geliştirmek için büyük bir emek verdi.
Hoca, toplum olarak yetiştirdiğimiz en iyi hukukçulardan biridir.
Nitelikli bir akademisyen olmanın ötesinde, bir toplum liderinin gereklerine de sahiptir. Farklı fikirlere açık, farklı uzmanlık alanlarından insanların görüşlerine değer veren bir yapısı var. AB hukukunu çok iyi bilmesine karşın, zaman zaman yazdığım bir yazı ya da verdiğim bir röportaj hakkında beni arayıp sorular sorduğuna, ayrıntı istediğine bizzat tanığım. Bu, hem mütevazı hem de özenli bir liderlik anlayışıdır.
***
Benim artık hayallerimi gerçekleştirecek zamanım yok.
Ama benim hayallerimi paylaşan gençlerin—öğrencilerimin—hayallerine katkı sunma şansım var.
Onların umuda yolculuğuna, bir oyla da olsa omuz vermeye karar verdim.
Bu kez Pazar sabahı sandığa gidiyorum.
Oyum, sevgili Tufan Erhürman Hocaya!