BİR AKARSUYA AŞIK OLMAK

Onur Olguner

ESKİŞEHİR NOTLARI 1

 

Geçtiğimiz hafta Lefkoşa Türk Belediyesi'nden küçük bir teknik heyet ile Eskişehir’e doğru yola çıktık. Hepimiz biraz heyecanlıydık. Bu heyecanımız da yersiz değildi. Çünkü Eskişehir, Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen’den önce Anadolu’nun göbeğinde kaybolmuş bir şehirdi. Hiçbir yönüyle çekici bir şehir değildi ve bu sebeple diğer Anadolu şehirleri arasından sıyrılamıyordu.

Eskişehir’in yaşadığı bu kentsel değişim sadece Anadolu’da değil, dünyada da diğer şehirlere örnek olmayı başardı. Bu değişimi incelemek isteyen belediyeler Eskişehir’e teknik ziyaretler düzenliyordu. Biz de bu hafta böyle bir geziye katıldık.

Eskişehir’e pazar günü öğleden sonra vardık. Pazar günü yolculuktan dolayı dinlenmeye ayrılmıştı. Odunpazarı bölgesinde belediyenin istimlak ederek restore ettiği güzel bir butik otele yerleştik. Otelin muhteşem atmosferinden dolayı birçok turist buraya gelip fotoğraf çekiyordu. Dahası otelin ücretsiz bisiklet servisi de vardı. Otelin broşüründe “Bisikletlerimizi ücretsiz kullanabilir, şehri gezebilirsiniz” diyordu. Ben de dünden razıydım. Kravatımı ve gömleğimi çıkarttım, tişörtümü giydim ve bisikletle yola çıktım.

Bisiklet yolları güzel bir şekilde tasarlanmıştı. Kaldırım ile yan yana gidiyordu. Betondan yapılmıştı ama üzerine bir kalıp ile baskı yapılarak taş parke görünümü verilmişti. Bir de üzeri boyandığından muhteşem bir görüntü ortaya çıkmıştı.

Bisiklet yolunu kullanarak Porsuk Çayı'na vardım. Kendimi bu çayın güzelliği konusunda hazırlamaya çalıştım ama demek ki yeterince başarılı olamamışım ki ağzımdan ilk çıkan laf “Bu şehirde aşk yaşanır” oldu.

Muhteşem bir hayat vardı Porsuk’un kıyısında. Bir kenarda insanlar uçurtma uçuruyordu mesela. Çayın kenarına yapılmış olan çimlik alan ise piknik yapan insanlarla doluydu. Kilometrelerce giden çimlerde insanlar suyun tadını çıkarıyordu.

Bazısı ailece gelmişti. Çocuklarına suyun içerisindeki ördekleri gösteriyor ve pazar gününün tadını çıkarıyordu.

Bazısı da üniversite öğrencisiydi. Plastik bardağına kırmızı şarabını koymuş, keyifle yudumluyordu. Ve bu insanlar hiçbir şekilde birbirinden rahatsız olmuyordu. Aksine hepsi Porsuk Çayı'na odaklanmış durumdaydı.

Çiftler vardı mesela, hayat durmuştu onlar için. Çimlerin üzerine serdikleri kumaşın üzerine oturmuş, sarılıyor, kitap okuyor, piknik yapıyor ve Eskişehir’de aşk yaşıyorlardı.

Çay boyunca balık tutan birçok insan vardı. Oltalar bir ileri bir geri gidiyor ve adeta ritim oluşturuyorlardı.

İşin en ilginç tarafı ise çimlerin üzerinde bir adet çöp dahi yoktu. Herkes pikniğini yapıyor, ardından çöpünü çöp kovalarına atıyordu. Akşam belediyeden gelen arkadaşlara bunu sorduğumda, ilk başlarda çok zorluk çektiklerini söylediler. Ardından da eklediler: “Kent, halkı eğitir”. Yaptıkları bu kadar hizmetten sonra halkın aidiyet hissettiğini dile getirdiler. Halk şehrine sahip çıkıyor ve çevresini temiz tutuyordu.

Tabii bu sadece turistik bir gezi değildi. Ertesi gün pek çok bilgiyi uzmanlardan alacaktık ama ben yine de çayı bisikletle incelemeye başladım. Öncelikle çay üzerinde yapılmış birçok köprüden birinin üzerinden geçtim. Bu köprülerin her biri Yılmaz Büyükerşen tarafından tasarlanmıştı ve hepsi bir öncekinden daha da güzeldi.

Çay üzerinde birkaç adet set vardı. Bu setler suyun akıp gitmesini engelliyor ve bazı bölgelerde akarsuyun göl niteliğinde çalışmasını sağlıyordu. Özellikle parklar, piknik alanları ve çocuk oyun gruplarıyla donatılmış bölgede su durgunlaştırılmış ve bir nevi gölet haline getirilmişti.

Benzer bir uygulama Kanlıdere’nin Güney Lefkoşa’da kalan kısmında da vardı. Su bu bölgelerde setlerle tutuluyor, doğal hayatın yok olması engelleniyordu.

Ertesi gün Porsuk Çayı'nı hazırlayan proje ekibinden detaylı bir sunum dinledik. Ricamız üzerine Kanlıdere’yi de incelemişlerdi.

 Özellikle Mehmet Akif Caddesi'nin arkasında, askeri alan içerisinde bulunan ormanlık alanda yapay bir gölet yapma fikrinden bahsettim. Burada yapay bir gölet yapacak, suyu rezerv edecek ve yılın sıcak aylarında Mehmet Akif Caddesi boyunca kurumayan bir Kanlıdere yaratacaktık. Böylece hem kent parkı içerisinde bir gölet, hem de ticari caddemize paralel bir akar su elde edecektik. Porsuk çayından farklı bir çözümdü ama mümkün olduğu ve projelendirilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduk. Ardından Porsuk Çayı Projesi'nin detaylarını anlatan sunumu bitirerek belediyeden ayrıldık.

Eskişehir denizi olmasa da gemi tersanesi olan, Porsuk'ta tekne gezileri yapılan, gondollarla romantik turlar düzenlenen bir Anadolu kenti artık. Ve bu değişime de bizleri mest eden, kendine hayran bırakan Porsuk Çayı ile başlamış.

“İçerisinden akarsu geçen kentler bahtsız değil, şanslıdır.” diyor Yılmaz Büyükerşen. Bizler bu şansın ne kadar güzel olabileceğini Eskişehir’de gözlerimizle gördük.

Umuyoruz ki aynı şansı Lefkoşa da elde edebilsin.

Umuyoruz ki Kanlıdere de bir gün ziyaretine gelenleri böylesine mest edebilsin.